Akılları fikirleri fetihlerde, öldürmelerde…
Uzun zamandır televizyon izlemiyordum. Oldu bittiye getirilen son genel seçimlerden sonra iyice kopmuştum, iyice soğumuştum ekranlardan. Ruh sağlığımı koruyabilmek adına kendi kendime izlememe kararı almıştım. Özellikle akademisyen postuna bürünmüş eski asker, polis, istihbaratçı ve bir de toplumu manipüle etmekle görevli anketörlerin katıldığı, adeta sefere çıkmış general havalarında stüdyolarında karargah kurmuş besleme gazetecilerin yönettiği programları hiç izlemiyordum. Bir iki gün önce kararımdan döndüm, yine izlemeye başladım. Durumun daha bir kötüye gittiğini, ekranların daha bir çukurlaştığını gördüm. Her biri bir felaket tellalı, her biri bir mevzide sanki, elleri tetikte, ha bire savaş naralarını atıyorlar. Bugün bir sınırı geçiyorlar, ertesi gün başka bir sınırı geçiyorlar konforlu stüdyolarında, akılları fikirleri fetihlerde, öldürmelerde, imhalarda, talanlarda. Kim bunlara bu kadar gazı veriyor, ne için bu kadar celalleniyorlar bir türlü anlayamıyorum, akıl sır erdiremiyorum. Memleketi ateşe boğmaya yeminlilermiş gibi konuşuyorlar, halden düşene kadar esip gürlüyorlar, inandırıcı olabilmek adına ara ara da birbiri ile tartışıyorlarmış gibi yapıyorlar…
*
Elimde bir roman var, editliyorum. Romanın konusu Kürt bir dengbêjin trajedisi, 1945 yıllarında, sınır boylarında yaşanmış gerçek bir hikaye, iç burkan anılar. Sanki bugünü, yaşadıklarımızı anlatıyor, şaşırmıyorum. Bitmeyen trajedinin farkındayım, yaşayarak bunun bilincine varmış biri olarak kişisel tarihime, kavgası bitmeyen tarihimize hayıflanıyorum. Yorulunca romanı bırakıyorum. Nefeslenmek için aklıma aylardan beri bakmadığım televizyonu açmak, ekranları dolaşmak geliyor. Açmaz olaydım, ekranları dolaşmaz olaydım. Hangisine geçsem, ekran tartışmaları beni romana, General Muğlalı’nın yok yere sınır boylarında kurşuna dizdiği 33 Kürde, Milli aşiretinin İran sınırında eli kolu bağlı katlettiği 33 canına, benim gibi Siverek’te, Kanlıkuyu’da büyümüş Ahmed Arif’in duygularına götürüyor. İçim burkuluyor, hüznüm artıyor, öfkeleniyorum dünya düzenine…
*
İzliyorum, ilk açtığım pek tanınmış, pek fiyakalı televizyonu. Saflığa oynayan gazeteci kılıklı adam programı keyifle yönetiyor, adı sanı duyulmamış bir üniversiteden doktorasını almış, “güvenlik uzmanı” diye tanıtılan biri elinde çubuk, sınırları gösteren haritanın başına geçmiş, “Kürtleri sınırlarımızdan süpürmek için şöyle vursak bu sonuç alınır, böyle vursak şu kadar can alınır. Özel kuvvet taburları şuradan girse böyle olur, hele bir de şu alttan sızma yapıldı mı işleri bitti bunların…” diyor kendinden geçmiş olarak. Çok bilmiş anketçi kaş göz yaparak anında müdahale ediyor durmadan sınırın bir o yanına, bir bu yanına hararetle çubuğu sallayan sözde güvenlik uzmanına, “Ne alaka canım sen de, kimsenin Kürtleri temizleme, süpürme gibi bir derdi yok, teröristleri süpüreceğiz, üç paragraflı açıklamada öyle deniyor…” diye müdahale ediyor bir öfkeyle. Adam, “Pot kırmanın zamanı mı…” der gibi kükrüyor. Diğerleri anında katılıyor çok bilmiş anketçiye. Kendilerince film çeviriyorlar canlı yayında, Kürdü kandırmaya, kafasını karıştırmaya çalışıyorlar…
*
Ne olduğu, hangi sıfatla programa katıldığı belli olmayan ama konuşmasından diplomat olduğu anlaşılan silik biri araya giriyor, “Öyle de, Amerika, Rusya ne diyecek acaba bu işe…” demeye çalışıyor, programı yöneten gazeteci kılıklı adam, “Bizim onlarla ne derdimiz olabilir ki, herkesi uyardık, her şeyden uzak duracaklar…” diyor. Bir süre duruyor, haritaya bakıyor, bu defa, “Bizim derdimiz Kürtlerle…” demeye getiriyor sırıta sırıta, ta Amerika'dan Pentagon'un ilgili iki cümlelik açıklamasını üstüne basa basa defalarca aktaran başka gazeteci kılıklı bir adamdan sonra. Hep birlikte gülüyorlar, lafı çıplak güce getiriyorlar, “Füzelerimiz, ihalarımız, sihalarımız, jetlerimiz, toplarımız, tanklarımız ne güne… Harekâtın eli kulağında, ha vurduk ha vuracağız. Belki vurmaya başladık bile…” diyor çubuğu sallayan sözde güvenlik uzmanı bir coşkuyla, sormayın gitsin. En ağzı bozuk olanı bu defa sözü alıyor, “Yerden, gökten tepeleyeceğiz…” diyor…
*
Baktım olacağı yok, daha fazla dayanamayacağım, televizyonu kapatıyorum, romana dönüyorum, olmuyor. Uyumaya veriyorum kendimi, uyuyamıyorum. Yürüyüşe çıkıyorum gece yarısı, çaresizce. Beladan başka hiçbir işe yaramayan beyhude bir savaş kapıda yine, umarım yanılıyorum…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.