Ahmedê Xanî bilir, bir de sen…
Ne çok isterdim şimdi, yine Ahmedê Xanî’nin misafiri olmayı, bir bilsen. Vakit, illaki gün batımı olsun. Karanlık henüz Bazid ovasına çökmüş, sırtımızı verdiğimiz Urartu kalesine ise yansımış olsun sarayların hası İshak Paşa’nın güzelim silueti, yada taa Tendürek’ten gelen rüzgarda uçuşan saçlarının senin. Karanlık iyice çökse Keşiş Bahçesi’ne, vadi gece sessizliğine gömülse, Ağrı dağının uğultusu kesilse de öyle versek yönümüzü, öyle gitsek yüreğimizin git dediği yere doğru, güzelim…
*
Yeterince bekledim seni Naldöken’de, bu da ne şimdi, artık gel. Daha fazla bekletme beni, gün batımından önce çık gel, geçmeyi yemin ettiğimiz bu lanet sınıra pusu atılmadan, gözcümüz Biro Heskê Tellî vurulmadan gel… Serhad’ın dengbêjleri ne ki uçsuz bucaksız Milan ovasına, Dewrêşê Evdî’nin gece gündüz at koşturduğu Viranşehir topraklarına, kalbimin attığı Zinarzer’e can olmuş, ses olmuş Siltanê Reş’le sabahlayacağız bu defa, bilesin. Ahmedê Xanî’nin can verdiği Memê Alan’ı söylerken seni ağlatan kör dengbêj yok mu, işte o, hani Kereşk’te dinlediğimiz, hayran kaldığın…
*
Harput’a çıkmak ne ki Yıldız Bağları’nı geçmek gibi olmalı yarınımız, veya öbür günümüz. Yeter ki kör kütük sarhoş olsun bizi alacak, bizi götürecek, beklenmedik bir vakitte de bizi yeryüzünün en dik yamacına salacak gözcümüz, taa Tendürek’ten atılacak serseri bir top değse ne olacak, değmese ne olacak. Dedim ya bu gece Ahmedê Xanî’nin gülistanına can olacak Siltanê Reş’le sabahlayacağız, gel…
*
Hala koşuyorum, hala inmeye çalışıyorum beni kutsadığın yıkık dökük kalenin dik yamaçlarından, bir daha yolum düşmeyen Selçuk’un sakin, sessiz sokaklarına doğru, yol bitmiyor, hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor bana. Dursam mı acaba diyorum Urmiye’nin Golestan parkında, bilmediğim, tanımadığım dev bir ağacın gölgesinde açsam soframı, gelsen bir defa daha, otursak diyorum seninle. Ne iyi olurdu dünya o zaman, güzelim. O ki bağırsam sesim gider virane Xanî köyüne, Memê Alan’a can veren büyük yazarın doğduğu köye, Zagrosları, illaki Tanrı Haldi’nin can verdiği Kela Şîn’i aşmak ne ki Kürt çocuklarına, illaki Siltanê Reş’in sesine gidenlere, en iyi Ahmedê Xanî bilir, bir de sen…
*
Bir de Tilo’ya gitsem eğer sen olmadan, seni aşkla bağrına basan o mitrib kadının, o gül yüzlü Kewê’nin çadırına misafir olacağım yine, bunu bil. Çinko surat şeyhin dergahına, köşküne, sarayına gitmeye ne gerek, Kewê varken, Kewê bizi beklerken, Kewê seni düşlerken. Oradan diyorum, gitsem diyorum Qoçgiri’ye ilk zamanlarki gibi, Cogî Baba’ya, Zarife’ye, Alişêr’in ülkesine, sana en yakın bir yere. Seni orada beklesem diyorum, Naldöken’deki gibi her Allah’ın günü, gün doğumundan gece yarılarına kadar, bıkmadan, yorulmadan beklesem diyorum, yeter ki sen gel, o zaman ne iyi olurdu dünya…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.