YILANI AKREBİ EFSUNLU KENT
Tigris Haber- Diyarbekirli olup da yılana akrebe dair bir anısı olmayan yoktur. Yılan veya akreple anısı olanın Şeyh Güzel’e dair de mutlaka bir anısı vardır.
Yılanların önünde selama durduğu zat Şeyh Güzel, 1903 yılında Diyarbekir’de doğmuş. Dedelerinin Bağdat’tan geldiği söylenir. Cedleri Sino Seydoş Bubê Gurê şeyhleridir. Şeyh Güzel Seyit olup yılan ve akrebe karşı efsunluydu. Onun efsunladığı şekeri yiyen insan, yılan ve akrep öldürmediği sürece ne yılan ne de akrep o kişiyi sokmazdı. Kerpiç ve taş yapılı evlerimizde yılan ve akrepsiz yaşamak mümkün değildi. Korkulu rüyamızdı yedi boğumlu kara akrepler. Kuyruğundaki iğneyle zehrini birine akıttığında, Diyarbekirli halk doktordan önce Şeyh Güzel’e koşardı. Büyüklerimiz yılda bir kez Şeyh Güzel’in efsunladığı şekerden getirip bize yedirirler bir yıl boyunca yılan ve akrep korkusundan uzak yaşardık. Sıcak yaz aylarında gece avlularda veya damlarda yatardık. Sabah uyandığımızda îlan gömleklerini sağımızdan solumuzdan toplardık. Yanı başımızda yatarak gömleklerini bırakıp giden evimizin yılanıyla birlikte yaşamaya alışkındık. Her evin bir yılanı vardı hatta kaşı gözü güzel olan hanımlara âşık olduğu bile söylenir. Canım arkadaşım İclal Çelik Işık’ın değerli annesi Şeyh Güzel’in baldızı Remziye ablaya da yılanın âşık olduğunu bizatihi kendisinden dinlemişim.
-Elin öpmüşem Remziye abla, hele bahan birêzim Şex Güzel’i, enişetini anlat. Senin şahit olduğın bî şêlerî mutlaka vardır.
-Eniştemin oxumuşlığî yoxtî. Bî Elham, üç Kulvallah oxır üfürür, ağıran yerî eliyle ufalar ağrî mağrî ne varsa geçerdi. Bu qederdi, başka bî şê yapmazdî. Onun ceddî vardı qızım ceddî, el almıştî, elî, nefesî, tükrüğî şifaydî. Yanına kötrüm gelen düz giderdî. Ceddî Derik tarafında Sino Seydoş dergahîdır. Ben gözümden gördüm, dergâhın kapısının üstünde bî paca vardır, o pacada her zaman küçük yeşil bî qurbağa durır. Eniştem sölîdî ki: O qurbağa zamanında böyük bî îlanmîş, oraya geleni istemeseymiş îlan o kişiye görünürmîş ve onun içeri girmesine izin vermezmîş.
Gêne bir gün ailece Sino Seydoş’a gêttığ. Orda bî kaynax su vardî, qurumiştî. O su oraya gideni istemezse kurır, axmazmîş. Herhalde bizden önce gidenleri istememiş ki kurumiştî. Eniştem suyun yanına gêtti “Ya Sino Seydoş, sahan mısafır gelmîşığ, suyî axıt.” dedi ve su hemen axtî. Ben sahan daha ne anladam qızım.
Bî günî evdeydıx, ağzî burnî eğilmiş konuşmaxta zorlığ çeken bî adamî eve getirdiler. Nasıl ki eniştem adamî gördî “Sen çarşamba günî ocağın başında başın yıxamîşsan, çarpılmîşsan.” dedi ve ufaladî, adamın kulağına giden ağzî düzeldî.
-Remziye abla o adamdan para almadî değil?
-Yox yox para mara hêç almazdî. Tükeninde zebze satardî. Gelen xesteler tükenden zebze mebze alırdî. Hediye olarax da bostanî olan karpuz, bağî olan üzüm getirirdi. İşte bêle qızım.
-Tükene gelen kadınlarî sürermiş bêzen niye?
-Her şê O’na êyan olurdî. Her bî şêyi bilirdî. Mesela gelen xeste aqlına yatmadî mi “Benim işim değil, belayê reş hadê here toxdor, here.” söledığî zaman qadınlar da dêyîdi belki onarî sürî. Ya da önce toxtora gêtmişse “Qurbağa sanca seni, sen Toxtor Êxmet’e gêtmişsen, bahan nêye geldin?” sölerdi. Çocuğ için yanına giden qadının doğup doğmîyacağını bilirdi. Mesela benim de tanığım bî qadın vardî, çocuğî olmîdî. Eniştemin yanında gidî “Qatır doğar sen doğmazsan.” dêyî. O kadın, toxtor hekim demedi qapî qapî gezdi, doğmadî. “Enişten bilîmiş, söledi. O vaqıt ben inanmadım ama bax işte doğmadım.”
-Kimsenin gönlî qal mîdî, küs mîdî Remziye abla? Mesela bahan biri dese qatır doğar sen doğmasan, ben hemen küserem.
-Yox abla heyran Diyarbekirliler onın xuyunî da ceddîni de bilîdî, kimsenin xatrî
Qalmazdî. O, baxmasa bile zordan qapîsına yapışîdilar.
-Bî günî yanına bî xeste götürîler. Adam çox da kötî değilmiş. Görür görmez “Têz götürün bunî hadır ölî!” sölemesiyle adam orada son nefesinî vermiş. Yanına gidenin xestelığının da adını bilirdî. En çox da yel yani romatizma, baş ağrısî için gelîdiler, eli bire birdi. Nereye dokunsa oranın ağrısî kesilirdî.
-Şimdinin bio enerjisi gibi bir şey.
-Ben bio mio enerjiyî bilmîyem ama bunar benim gözümden gördıxlarımdır. Bî günî gene bize yanında êrbane çalan bî derwêşle geldi. Benim ilahi sevdığımî bilîdî. “Ha balduz derwêş çalsın, sölesin sen de dinle.” dedi. O zaman evlerimizde eleqtrik yoxtî, gaz lambasî yaxîdıx. Derwêş çaldî söledî, çox da güzel sölîdî. Bî baxtım ki eniştem ayağa qaxtî hama gaz lambasının şüşesînî eline aldî, elîden qırdî ağzına attî qırt qırt yedî. Qardaşî Şex Seydoş da Şex Abidin’den yanan fırının içine girmeğa şarta girî, yanan fırına Şex Seydoş girî, yanmadan sapasağlam çıxî.
-Bî şê daha merak ediyem Remziye ablam, sahan zexmet bunî da anlatasan. Tükeninde îlan beslerdi, ben de gördüm torbalar içinde îlanlarî. Îlan eqrep sançmasına tükrüğî êyî gelidî. Îlanlar ögünde nasıl selama durîdî?
-Ceddînin kamçısî îlanmîş, êle sölerdî. Şekerî efsınlardî, o şekeri kim yeseydî îlandan êkrep ona yanaşmazdî hettaki o adam îlan ve êqrebî öldürmesedi. Mesela bî evde îlan görseler, yaxalîyamasalar eniştemi götürürlerdî. “Ya Sino Seydoş!” sölerdi îlan deliğinden çıxıp kendini eniştemin ögüne atardî. İşte selâm dedıxlarî budur. Eniştem de o îlanî alırdî, tükenine götürür, beslerdi. Dêyelim ki îlan ya da eqrep birinî sançtî, Şex Güzel’e götürürlerdi, zehri ağzînan emer tükürür, yerine de sarmısax sürerdî. Hêç bî şêyi kalmazdı.
-Remziye abla, bizim ev Bayram Paşa Cami’sının bitişigindedi. Bî axşam çox yağmur yağîdî. Birden şaq dedi sanki şimşek çaxtî. Ben çox qorxmştım. Bîrez sora yengem hewşe çıxtî “Qîijjj!” dedi bağırdî. Hepimiz hewşe fırladığ, çıxtığ. Yengem bayılmîştî. Çaput yaxtıx, ağzına burnına dumanınî tuttux, ayıldî. “Îlanî gördüz? dedi, gêne bayıldî. Biz aradıx, taradıx ne îlan vardî ne de mîlan. Daha soraki günlerde de hep o îlanî gördığınî söledi, durdî. Bizler inanmîdığ. Oysaki gözîden görmiştî. İki başlî bî îlanmîş, mutbağtaki odınların içine qaçmîş, arada bî özünî yengeme gösterîmiş. Bütün odınlarî mutbağtan çıxardığ ama biz o îlanî görmedığ. İlan yengeme tek görünîdi. Ziyarettir dêyîdiler. Qorxîdan o evden taşındıx.
-Îlan yengene aşıq olmîş. Çünqî benim de başıma geldi.
-Sahan da bî îlan aşıqmîş, êle değil Remziye abla?
-He he, bizim ev kerpiçtî bilîsen, damımız da direklîdî. Direkle dîvarın birleştığî yerden bî îlan çıxîdî, özünî bahan gösteridî, saxlanidî. Ben çox qorxîdım, ne yaptıxsağ îlanî yaxalayamadıx. Eniştemi çağırdıx geldi. Îlanın bahan aşıq olduğınî söledi. “Ya Sino Seydoş!” diye seslendi, eniştem kızardî kızardî. Bî baxtığ ki îlan qulîginden çıxtî özünî Şex Güzel’în ögüne attî. İşte bêle qızım, sebbehe qeder anlatsam bitmez. O şimdikî cincî, üfürükçî xoca mocalardan değildî.
-Anam olasan Remziye abla, ağzan sağlıx ne güzel anlatîsan, ne mutlî sahan ki bu ismî güzel, özî güzel, ceddî böyük zatın yaxınında olmîş, bunlarî yaşamîşsan.
Meraqımî bağışla ama kendi göçüp giden ismî bu dünyada baqî kalaŞex Güzel’in çocuxlarınî kim efsunlî?
-Efsunlamağa gerek yox ki onar zatan efsunlîdır, değil çocuxlarî torunlarınî hetta onarın çocuxlarınî da ne îlan ne de eqrep sançmî.
Yılanlara bu denli yakın olan, dükkânında torbalar içinde onlarca yılanı bebek gibi besleyen Şeyh Güzel, 1981 yılında öldüğü zaman yılanların öksüz kalıp yas tuttuğunu düşünmemek elde değil…
Birsen İnal / ÖZÜMSEN DİYARBEKİR sayfa: 30
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.