Aziz ERİM

Aziz ERİM

Siyah-beyaz bir gökkuşağıdır sinema

Siyah-beyaz bir gökkuşağıdır sinema

Merhaba dostlarım bu yazımda biraz nostalji yapalım sinemaya dair, çayımızı kahvemizi alıp bir zaman tüneline hazır olalım…

Renksiz bir dünyaya dalın bir an; hayat ne kadar sıkıcı olur değil mi?

Her yan siyah-beyaz; insanlar, sokaklar, yapılar, ormanlar, gökyüzü, güneş en görecelik gökkuşağı bile…

Göz işlevini yerine getiremez sadece bakadurur, o renkli dünyanın hazını alamaz, ki insanlar güzel görünmek için süslenip, takıp takıştırırlar, göz zevki denen olgu belli bir kalıptan çıkamaz, siyah-beyaz bir dünya; estetik yaptırmış birinin gecenin koyu karanlığında görünmesi gibidir…

Genellikle siyah-beyaz; filmlerde anılar ve düşlerin canlandırılmasında kullanılır. Nostaljidir siyah-beyaz resimlerde de öyledir, nostaljik öğedir…

Siyah-beyaz filmlerde bu durum daha farklıdır, siyah-beyaz sinema günleri daha masum, saf, temiz ve samimiyetle paralelliktedir, bu paralellikte siyah-beyaz sinema günleri etkileyici olmuştur. Siyah-beyaz sinema günlerini anımsayanlar daha iyi bilirler, bir büyülenmişlik vardır. Siyah-beyaz sinema günlerinde haz alınır, film bittiğinde de filmin kriteri yapılır, sinema eleştirmeni edasıyla…

Siyah-beyaz yazlık sinema günlerinde ne aşklar doğmuştur ne öykülere şahit olmuş kim bilebilir ki! Ömürlerini sinemaya heba eden insanlar vardı, her gece sinemalarda keyif çatanlar ve o anılar dile gelince de bir iç boşalma olur, dalar gözler gider sinema günlerine hele yazlık sinemalara… Çünkü yazlık sinemalar aşkların başlangıcıdır, birçok aşklar orda filizlendi, evlilik teklifleri orda yapıldı, kimi zaman gözyaşları döküldü, herkes kendine yakın kahramanlar seçti, kendi yaşamlarına dair, ne çok kahramanlık, masumiyet ve mazlum öykülere tanık olundu…

Kimileri kendi hayat öyküleri sinemadaki öykülerle karşılaştırdı, pekiştirildi, onlarla güldüler, onlarla ağladılar, hüzünlendiler. Ne zaman ki evlere televizyonlar girince yaşamlarda saklandı, sosyallik kendini bireyselliğe dönüştürdü, önce ev gezmeleri seyrekleşti, sonra hayat televizyonlara göre ayarlandı sohbet-muhabbet bıçak gibi kesildi gidip gelişler de ve insanların hayatları önce monotonlaştı, insanlar kitaptan uzaklaştı, kent kültürü dejenere olmaya başladı, kültürler yozlaşmaya başlandı, giyim-kuşam, mutfak kültürü etkilenmeye başlandı, dil yozlaştı, yabancı öneklerle süslendi cümleler yaşam alanı canlı bir mezar taşına bürünmeye başlandı, suç oranı çoğalmaya başlandı, ataya, anaya, babaya, toprağa saygı yitirilmeye başlandı… Vurdumduymaz bir gençlik oluşmaya başlandı, bu vurdumduymaz, neme lazım gençlik kendine başka eğlenceler bulup teknolojinin esiri oldular, tahammül sınırı sıfırlandı, bireysel ve bencil bir hayatın pençesinden uyuşturucu tuzağına kadar sürdü bu bencillik ve bireysellik…

Sonra binalar, yapılar geometrik şekillerle anıldı; gökdelen, ikiz kuleler, plazmalar, kare- dikdörtgen ve üçgen-prizmalarla camlarla giydirildi, bu yaşam alanlarında yaşanmışlık izleri hakgetire! Sadece bir anlık görecelik hazla bütünleşti göz, hâlbuki atalarımızın yaşam alanları, evler, caddeler, sokaklar ve meydanlarda yaşanmışlıkların izleri var, her köşesinde ayrı bir yaşam öyküsü gizli ve anılarla sırlanmış.

Siyah-beyaz filmleri izlediğimizde işte bu bizim mahalle cumbalı pencereler, çatılı evler, mahalle bakkalımız, bizim kasap, top oynadığımız arsa, topaç çevirdiğimiz meydan, bizim mahalle diyebileceğimiz öyle çok ortak kareler var ki, insanlar bizim insanımız, kültürler bizim, yaşamlar bizim, ortak paydalı öyküler bizim ve sanki yaşamlarımızı sinemaya aktarmışlar. Her karesinde biz varız, işte Şoför Melahat, Küçük Hanımefendi Belgin Doruk, argonun kralı Turist Ömer Sadri Alışık, tonton babacan Hulusi Kentmen, Necdet Tosun, Çirkin Kral Yılmaz Güney, tarihi ve salon filmlerin değişmeyen jönü Cüneyt Arkın, Bıçkın delikanlı Ayhan Işık, Erkek Fato Fatma Girik, Tarık Akan, Türkan Şoray, Filiz Akın, Kadir İnanır, Nubar Terziyan, Nebahat Çehre, Cevat Kurtuluş, hep güldüren Sami Hazinses (Samuel uluç) bazen hüzünlendiren ve ağlatan dünün Samo’su ‘Başımı alıp nereye gidem’ ve başını alıp gider sessizce ve nice siyah-beyaz gökkuşağı...

Tüm Türkiye hayrandı bu isimlere, birçoğu platonik âşıktı onlara ve çok insan onlara özendi, imrendi, saçını kahramanı gibi kestirdi, onlar gibi giyinip, onlar gibi hareket edip onlar gibi konuşmaya başladılar, kimileri sevmeyi bile onlardan öğrendiler, kimileri yaşamını onlara uyarladılar. Kadınlar, genç kızlar onlar için gözyaşları döküp mendiller ıslattılar, kimileri onlar gibi idealleri uğruna kahraman oldular, siyah-beyaz bir kuşağını yaşadılar.

Aşklar-sevdalar gizli yaşanırdı, mektup aşkları yaşandı, dillendirilmeden saf, arı ve masum, kimi zaman Qastal başlarında, kimi zaman okul yollarında aşklar filizlendi, Sinema; mahalle, köy, yanı başımızda yaşanan aşklara, temalara dokundu o yüzden kendimizi bulduk... Şimdilerde aşklar yerlerde sürünüyor, çöpçüler her gün aşkları süpürüyor, mütemadiyen! Şimdilerde görsel medyada devlet destekli mafya dizileri revaçlarda, sigara, alkol kullanmayan, gece hayatı olmayan, dini bütün, merhametli, vicdan sahibi, aileyi kutsayan mutlu bir aile tablosu oluşturan mafya…

Mafya değil sanırsın Derviş Dergâhı ve algı operasyonlarıyla mafyayı bizlere örnek aile tablosu olarak sunuyorlar.

Siyah beyaz gökkuşağı, yerini renkli gökkuşağına bırakacağı günlerin müjdecisidir, mutlu sonla biten aile filmleri gibi…

Biriktirdiğiniz anılarınızı temize çekin ve o anları düşleyerek mutlu olmaya çalışın…

İyi seyirler efendim, mümkünse tabi...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aziz ERİM Arşivi
SON YAZILAR