ŞEHİTLİK VE CAN FEDA ÜZERİNE
Araştırmacı yazar Tanıl Bora’nın Morpheus kitapevindeki söyleşide; kan ve can feda yaklaşımı üzerine sorulan soruya verdiği cevabı ilginç ve verdiği örnek ilginizi çekeceğini düşündüğüm için Tanıl Bora’nın; güncelliğini koruyan bu değerlendirmesini de paylaşmak istiyorum:
“Kan fedası ya da can fedası; insanın topluluk olarak yaşamaya başladığı zamanlardan beri topluluğu bir arada tutmak için geliştirilen bir kavram. Çok güçlü bir mit. Yani canını, kanını topluluğun bekası için kendini feda etmeye hazır olmak. Tarihin bütün dönemlerinde, bütün çağlarda ve bütün siyasi ideolojilerde, tüm siyasi görüşlerde şahadet, şehitlik kavramı güçlü bir mit’dir. Güçlü bir mit olmasından dolayı; ona karşı bir şey söylemek çok zordur. Çünkü bundan canı yanmış, bu fedanın gururunu taşıyan insanları incitir. Bunların etrafında çok büyük bir hamaset vardır. Bu bilindiği için de sürekli harlanan bir ateştir. Bir de can fedasından söz ediyoruz. Bunu nasıl tanımlarsanız tanımlayın orada herkesin boynu bükülür, söz söylemek zordur. Dolayısıyla bu ateşi harlamak siyasi açıdan her zaman çok işlevsel, bu her şeyi susturan bir şeydir. Bunun karşısında gerçekten güçlü bir söz söylemek için; hayat ve yaşam etrafında güçlü bir mit kurabilmek gerekir. Bu yapılamadığı olamadığı zaman kan ve şahadet söylemi her zaman güçlü olur.
1950’li yıllarında Kırşehir’de bir gurup öğrenci kanlarını akıtarak bir kavanoza dolduruyorlar. Çanakkale’ye götürerek, Çanakkale toprağına dökmek istiyorlar. Öğrenciler tekrar Çanakkale gibi bir vatan savunması söz konusu olduğunda hazır olduklarını, böyle sembolik bir hareketle göstermek istiyorlar. Bu durumu iktidarda bulunan Demokrat Partinin, Milli Eğitim Bakanı olan Tevfik İleri’ye aktarıyorlar. Koyu bir Türk milliyetçisi ve muhafazakârlarından olan Tevfik İleri; talebelere şunu söylüyor: ” Gençler, ölerek değil, yaşayarak bu vatan için yapmanız gerekenler var. Siz kanınızı akıtmayın da, gelin şu Çanakkale’nin boz tepelerini ağaçlandırın. Onunla uğraşın. Vatan için ihtiyacımız olan budur” diyor. Bunu söyleyen; Demokrat Partinin koyu milliyetçi- muhafazakâr kanadından birisidir. Bu da beklemediğiniz yerden, sağdan gelen bir fark. Bunun olabildiği dönemler oldu. Bu kan edebiyatının en güçlü savunucuları olan sağ siyasetlerin de milliyetçi muhafazakâr siyasetlerin de bazı belirli konjektürlerde niçin kandan, canımızı feda etmekten söz ediyoruz, yaşayarak milliyetçi olalım, milliyetçiliğin icabı budur dediği dönemlerde oldu. Cenazelerden beslenilen dönemlerde oldu. Fakat burada da konjektüre bağlı kaymalar var. Dediğim gibi bu maalesef çok kullanışlı bir malzemedir. Her zaman söz etmesi zordur. Bunun karşısında gerçekten güçlü bir değişim bunu değiştirmenin sağlam yolu gerçekten can kıymeti bilen bir dünya görüş kurmaktan geçiyor, can değeri bilen bir dil kurabilmekten geçiyor.” Biçimindeki değerlendirmesini bu şekilde özetledi. İnsanların kanlarını dökmeye gerek kalmayacağı, canlarını vermek zorunda olmayacakları bir dünyada yaşamak, yaşamın barış dilini konuşmak; böyle bir dünyayı hayal etmek, gerçekleşmesi çok mu zordur? İstemeden de hiçbir şey kendiliğinden olmuyor ki.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.