RUH HALLERİMİZ DE HARAP
RUH HALLERİMİZ DE HARAP
MÜMİN AĞCAKAYA
Nasıl bir dönemeçten geçiyoruz? Korku, endişe günlük yaşamımızı esir alıyor. Sokaklar bizim için ne kadar güvensiz oldu? Kaygılarımız, endişelerimiz gün geçtikçe artıyor. Hayattan duyacağımız mutluluklar azalıyor. Yaşamın güzelliklerini artık göremez hale geliyoruz. Bu kötü ruh halinden nasıl kurtulacağımızı da bilemiyoruz. Kendimiz biraz mutlu olsak da komşu veya çevremizdeki insanların kaygı ve tasalarından dolayı bu mutluluğumuzu da ‘onlara karşı ayıp olmasın’ diye dışarı yansıtmıyoruz.
Büyük bir çoğunluk olarak akşamları evlerimize çekiliyoruz. Doğal olarak evlerdeki tek eğlence aracımız daha doğrusu vakit geçirme aracımız da televizyon oluyor. O da böyle bir işlevi yerine getirme aracı olmaktan çoktan çıktı. Akşam haberleri için televizyonun başına geçtiğimizde sanki korku filmi izler gibiyiz; gerile gerile bir hal oluyoruz. Haberleri ise adeta öfke küpüne dönmüş vaziyette zar zor bitiriyoruz. Haberler şiddetle başlıyor, suiistimal, tecavüz, gasp ve hırsızlık haber periyotlarıyla devam ediyor. Evde küçük çocuklarımız da varsa bari onların da ruh sağlığı bozulmasın diye; kanal değiştirerek, haberleri onlardan kaçırıyoruz. Haberler bittikten sonra da; televizyondan başka eğlence, vakit geçirme aracı olmayanları bu kez dizilerin kuşatması başlıyor. Dizilerde ise; ya izleyenlerin hiçbir zaman ulaşamayacakları şatafatlı bir yaşam ve ilişkiler curcunası ya da mafya vari ilişkilerin egemen olduğu; mafya guruplarının arasındaki savaşlar veya iyi mafya veya kötü mafya liderlerinin aralarındaki çıkar çatışmaları, izleyenleri kıskandıran aşkları, birbirlerini acımadan öldürmeleri. Eğer kendimizi bu kuşatma dışına çıkarabilme fırsatı bulabilirsek “yeter artık” diyerek ya televizyonu kapatıyor ya da kanal değiştirerek en iyisinden izleyebileceğimiz belgesel bir kanal arıyoruz.
Ancak haberlerde izlediğimiz, çevremizde şahit olduğumuz veya duyduğumuz; sıradanlaşan kadın cinayetleri, çocuk istismarları, canlı şiddet görüntüleri, akıllara durgunluk veren, macera filmlerini aratmayan hırsızlık olayları gibi birçok adliyelik olaylar akışı artık psikolojilerimizi de bozmaktadır. Bunlara bir de ekonomik sıkıntılar eklenince önümüzü iyice göremez hale gelmekteyiz. Güvensizlik anaforuna doğru sürüklenmekteyiz. Geleceğe olan inancımız sarsıldığı için; fulu bir geleceğe doğru yol alıyoruz. Doğal olarak mutlu değiliz. Geleceğimizi kestiremiyoruz ve karamsar bir ruh hali bizi teslim almaktadır.
Önceleri komşularımız hatta hemşerilerimiz yaşadığımız mahallede, şehirde malımızın, canımızın güvencesi gibiydi. İnsanlar başkalarının malını kendi malı, başkalarının canını kendi canı, başkalarının namusunu kendi namusu gibi görürdü. Şehirler büyüdükçe kirlendi. İnsanlar bu kirlilik içinde kendini kaybetmeye başladı. Kirlenen ve yozlaşan insan; kendi insanlık köklerinden kopmaya başladı. İnsanlık değerlerinden kopan insan kendi soyunun yüz karası oldu. Bu çürümüşler birçok çocuğun hayatını kararttı. Birçok kadının yaşamını sonlandırdı. Çocukların geleceğini çaldılar. Kadın ve çocuk kırımı toplumun utancıdır. Gelecek gördüğümüz kuşakların kırımından geriye sadece hiçlik ve bu kıyamların utancı kalmaktadır. Nereye doğru sürükleniyoruz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.