Pencere vergisi
Yolsuzluk, günümüzde zengin ya da yoksul tüm ülkeleri etkileyen en önemli sorunlardan biridir. Yolsuzluk mevcut kamu kaynaklarını kötü bir biçimde kullanan devletin, ülkeyi ekonomik ve siyasi krizlerle karşı karşıya bırakmasına neden olur. Kamu kaynakları, üretken olmayan ancak yolsuzluk faaliyetleri nedeniyle getirisi yüksek olan giderlere tahsis edilerek, hükümetlerin bütçe açığını artırırken siyasi sistemlerin sözdeki demokratik meşruiyetini ortadan kaldırır. Bu durumda iktidarlar kaynak olarak, zaten adaletsiz olan vergilere yeni vergiler eklemektedirler. İnsanlık tarihi kadar eski olan “vergi/haraç”, bir arada yaşam ile birlikte, her ne kadar adı vergi olmasa da “ortak ihtiyaç” kavramı ve “ortak harcama” kuramı insanların bir arada yaşamalarıyla birlikte ortaya çıkmıştır. Egemenliğin temel göstergelerinden biri olan vergileme yetkisi, vergilemenin tarihsel gelişimi boyunca toplum tarafından sürekli olarak sorgulanmıştır. Vergi, çok eski zamanlardan beri kabul edilmemiştir. Zaten vergilendirme konusu çok da sevimli değildir. “verginin refah azaltıcı etkisi”, “eşitsizlik” ve “adalet ile ilgili kaygılar”, “verginin geri dönüşümü” hususları, vergi hakkında bazı endişeleri artırmaktadır.
Vergileme ilişkisinde vergi koyucu ve toplayıcı sıfatlarıyla devlet, vergi alabilmek için "her türlü yol ve yöntemi" "mubah" kabul ederek, halktan vergi tahsilatı gerçekleştirmeye çalışır. Dünya vergi tarihini incelediğimizde binlerce saçma vergi uygulaması olduğunu görürüz. Bugün bunlardan birine bakalım. 18. ve 19.yy.da Fransa, İngiltere ve Galler'de evin sahip olduğu pencere sayısına göre alınan bir tür emlak vergisi olan “Pencere Vergisi” 1696 yılında ilk kez İngiliz Kralı 3.William tarafından altı pencereden daha fazla pencereye sahip olan evler için getirilmiştir.
Verginin getiriliş amacı o dönemde gümüş sikkelerin kırpılması ve parçalanmasından kaynaklanan gelir eksikliğini telafi etmek ve İngiltere'nin İrlanda ve Avrupa kıtasındaki çeşitli savaşlarının neden olduğu mali krizi azaltmaktı. Pencere sayısının refah ölçüsü olduğuna inanıldığı için söz konusu verginin adil olduğu izlenimi verilmiştir. Ancak halk tarafından benimsenmeyen ve tepki gösterilen pencere vergisi yoluyla, aslında eve giren “ışık ve hava” üzerinden vergi alındığı ifade edilmiştir. Yasa ilk yürürlüğe girdiğinde, 10 pencereye kadar olan evler için 2 şilin, 10-20 arası pencereye sahip olan evlerde 4 şilin ve 20’den fazla pencereye sahip olan evler için ise 8 şilin olarak tahsil edilmiştir. Yoksullar ve kilise vergilerini ödeyemeyenler ise vergiden muaf tutulmuştur.
1792 yılından itibaren ise yedi, daha sonra sekiz pencereden daha az olan binalarda oturanlar vergiden muaf tutulmuştur. Her ne kadar 1792 yılında William Pitt, 7 pencereden daha az olan binalarda oturanları vergiden muaf tutsa da, Fransa ile yapılan savaşın getirdiği mali zorluklar 1797'de vergiyi üç katına çıkarmıştır. Vergi tutarları, 1747 ve 1808 yılları arasında altı kez artırılmış. Vergi, 1850'de Avam Kamarası'ndaki şu tartışmada açıklandığı gibi bir emlak vergisi olarak tasarlandı: "Pencere vergisi, ilk kez konulduğunda bir pencere vergisi olarak değil, bir ev gibi bir emlak vergisi olarak düşünülmüştü. Bir insanın mülkünün değerini yani yalnızca pencereler, evlerin değerinin göstergesi olarak kabul ediliyordu”. Pencere vergisi çoğu aile için önemli bir meblağı temsil ediyordu. 1850'deki Avam Kamarası tartışmasına göre, Londra'da, "Baker Sokağı'ndaki daha küçük evlerin" kiraları %30'dan diğer sokaklarda %40 ila 50'ye kadar değişiyordu. Vergi, değerlendiricilerin sakinleri toplu olarak vergilendirdiği apartmanlarda yaşayan yoksul aileler için özellikle ağırdı. Yani bir binada her biri 6 pencereli 2 daire varsa, bina 12 pencere üzerinden vergilendiriliyordu. Bunun tersine, zenginlerin çok büyük evlerinde vergi genellikle kira değerinin %5'ini geçmiyordu.
Pencere vergisi fikri ne kadar akıllıca olsa da, diğer vergilere de yansıyan sınırlamalara sahipti. Örneğin çok kesin bir temsili değildi. Bu da adaletsizliğe yol açtı. Bu verginin adaletsiz olduğunu fark eden Adam Smith, Milletlerin zenginliği kitabında rahatsızlığını,
“Bir taşra kasabasındaki kirası on sterlin olan bir evin bazen Londra'daki kirası beş yüz sterlin olan bir evden daha fazla penceresi olabilir ve ilkinin sakini muhtemelen ikincininkinden çok daha fakir bir adam olmasına rağmen, katkısı pencere vergisiyle düzenlendiği sürece devletin desteğine daha fazla katkıda bulunmalıdır”. İfadeleri ile dile getirmiştir. İngiltere'de 1850-1851 kışında verginin kaldırılması lehine güçlü bir çalkantı vardı ve buna göre 24 Temmuz 1851'de yürürlükten kaldırıldı ve yerine oturulan evlere yönelik bir vergi getirildi. Aynı zamanda İskoç pencere vergisi de kaldırıldı.
Pencere vergisinin getirilmesiyle birlikte, vergiden kaçınma etkileri olarak pencerelerin tuğlalarla kapatılması ve yeni evlerin birkaç pencereyle inşa edilmesi görülmüştür. 1696 ve 1851 yılları arasında yürürlükte kalan pencere vergisinden kaçınmak için, bina sahiplerinin o dönemde pencereleri bloke ettiği, “kör” ya da “yalancı” pencere diye ifade edilen bir mimarinin uygulandığı bilinmektedir. Bugün Letonya’nın başkenti Riga’da bulunan Yahudi evlerinin pencerelerinin cam olduğu halde ahşap şekli verilmiş olmasının geleneği bundandır. Varolan pencereler tuğla ve sıva yoluyla kapatılmış ve yeni evler inşa edilirken az pencere bulunmasına dikkat edilmiştir. Öyle ki daha az maliyetli olması açısından pencereler siyaha boyanmıştır. Bu boyamalar pencere vergisinin sahibi William Pitt’e ithafen “Pitt's Pictures” olarak bilinmekteydi. Özellikle kentsel alanlarda, pencerelerin tuğlalarla örülmesi, bu binalarda yaşayanların sağlıkları açısından da büyük tehdit oluşturmuş, yeterli aydınlatma ve havalandırma olmadığı için insanlar, kolera, çiçek ve tifüs gibi hastalıklara karşı çok daha hassas hale gelmişlerdir. İnsanların sağlığı tehdit altına girmeye başladıkça vergiye karşı yükselen sesler de artmıştır.
"Günışığı soygunu" deyiminin pencere vergisinden kaynaklandığına inanılıyor, ancak bunun için bilimsel bir destek yok gibi görünüyor. Başka bir efsane, verginin Avrupalıları tuğlayla örülmüş pencereleri kullanmaya teşvik ettiğidir, ancak bu da doğru değildir, çünkü kör pencereler en azından orta çağdan beri, örneğin Vaftizci Yahya Kilisesi'nde estetik amaçlı kullanılmıştır. Kırım Kerç’te, MS 757'de inşa edilmiştir. Avrupa'da da 1600'lü yıllardan itibaren vergilerden kaçınmak için pencereler tuğlalarla örülüyordu. Vergi tarifesi nihayet yürürlükten kaldırılmadan önce birçok önemli değişikliğe uğradı. 1784 yılında Pitt çay üzerindeki düşük vergileri telafi etmek için vergi oranlarını artırdı. Daha sonra 1797'de Pitt'in Üçlü Değerlendirme Yasası, Napolyon Savaşları'nın ödenmesine yardımcı olmak için oranları üç katına çıkardı. Bu yeni eylemin ertesi günü vatandaşlar binlerce pencereyi kapattı ve kapalı alanlara tebeşirle şunları yazdı: "Yalvarıyoruz karanlığımızı aydınlat, ey Pitt!".
İngiltere ve İskoçya pencere vergisine tabiydi, ancak İrlanda yoksul durumu nedeniyle muaf tutuldu. Parlamentonun bir üyesi esprili bir şekilde şunu söyledi: “Pencere vergisinin İrlanda'yı da kapsayacak şekilde genişletilmesini savunurken Sayın Beyefendi, İngiliz penceresi ile İrlanda penceresinin çok farklı şeyler olduğunu unutmuş görünüyordu. İngiltere'de pencerenin amacı ışığın içeri girmesiydi; ancak İrlanda'da pencerenin kullanılması dumanın dışarı çıkmasını sağlamaktı”.
Charles Dickens’a göre pek de öyle değildi: “Hava kadar özgür” atasözü Parlamento Yasası ile geçerliliğini yitirdi. “Pencere vergisi yüzünden artık ne hava ne de ışık bedava değil. Doğanın bize cömertçe bahşettiği ışık ve hava için her yıl pencere başına ödeme yapmak zorundayız ve bu bedeli karşılayamayan fakir insanlar ise her iki nimetten de mahrumlar.”
Andreas Wimberger’in "Yeryüzünde bizim için kesin olan yalnızca iki şey vardır: ölüm ve vergiler." Yazımı sözü ile bitireyim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.