Hiçbir şey hayallerdeki kadar güzel olmuyor!
Bugün benim doğum günüm. Soğuk bir Mardin sabahında doğmuşum annemin anlattığına göre. Ama o yıl çok kurak geçmiş. Ülkenin olanaklarının kıt olduğu, dünyanın ekonomik küresel bir darboğazdan geçtiği bir tarihte doğmuşum. Hayata nasıl başlarsan öyle devam edersin. Sanırım benim kuşak için bu hakikatli bir tespit olmalı.
İçinden geçtiğimiz şu sürece bakar mısınız? Belki de ülke olarak bedbaht durumdayız. Bu kadar bereketli topraklar üzerinde yaşayıp bu kadar yokluk içinde kalmak akıl alır iş değil. Yokluktan bahsederken sadece maddi varlıklardan bahsetmiyorum. Namussuzun, alçağın bereketli olduğu; onurlu ve dürüst insanları mumla arar hale geldiğimiz bir yokluktan söz ediyorum.
Her tarafta bir çürümüşlük almış başını gidiyor. Nereye elinizi atarsanız kötü kokular, küflenmişlik, paslanmışlık, çürümüşlük yapışıyor ellerinize. Değer, liyakat, saygı kavramları ranta, hırsa yenik düşmüş. “üç davar otlatmayacağınız” insanlar yüksek mertebelerde racon kesiyor.Daha birkaç yıl önce cebinde çay parası olmayan insanlar milyonluk villalarda, arabalarda “pudra şekeri” çekiyor, yüzme havuzlu malikanelerde sıcak jakuzilerde partiler düzenliyor. Ve bunlar “en vatansever”, “en Müslüman” arasından çıkıyor.
Bir lokma, bir hırka inancından gelen bireylerin maalesef birçoğu artık bu yaşam tarzıyla küplerini daha da doldurma gayreti içinde. Elbette sahanın kenarına çıkıp panoramayı uzaktan izleyen, içi yanarak ah çekenler de var. “O güzel hayallerin ülkesi”ni kurmaya çalışan, kurtla kuzunun birlikte otlanacağı bir dünya düşleyen insanlar, şimdi kadro derdinde, şimdi para, ihale derdinde, şimdi koltuk derdinde.
Aslında bugün liyakat meselesi üzerine yazacaktım. Ama bugün benim doğum günüm. Güzel şeyler yazmak isterdim. Aşk mesela, sanat mesela, spor mesela, ama neylersin yürek yanıyor! Bunca yokluğun, utanmazlığın yaşandığı bu güzel ülkede gözlerimi acılara, açlığa, adaletsizliğe yummak içimden gelmiyor. Koltuğu kapanın devlet ve iktidar üzerinden rant devşirdiği, çevresine racon kestiği, insanları ötekileştirip bastırdığı bir kalitesizliği yazmak, en azından duyarlı insanların varlığını duyurmak insanım diyenin birinin asli görevi değil mi?
Gözlerini hakikate kapamış, yüreğini hırslarıyla köreltmiş aç gözlü bir nesil yetişti. Bu nesilde her şey mübah. Çok hızlı taraf değiştiren, yağmur nereye yağarsa tarlasını oraya taşıyan, ideolojisi olmayan, kişiliği olmayan, ilkesi olmayan boş bir nesil yetişiyor. Emin olun ki, dillerden düşmeyen din, iman, vatan sözcükleri bunlar için sadece kuru bir slogan, güçlü oldukları sürece, güçlünün yamacında durdukları sürece varlar. Bunların sevgileri de sadakatleri de sahte ve güvenilmezdir.
Güçlü ve donanımlı bir kültüre sahip olmayan bireylerin ideolojik yönelimleri menfaatlerine bağlıdır. Menfaatlerinin bittiğini fark ettikleri an, onlar için her şey mubahtır. İşte bakın ülkede yüz binlerce örneği var. En kutsal değerlerini terk edip koltuk uğruna, para uğruna, iktidar uğruna neler yapıldığını gördük. Denendiniz ve kaybettiniz. Saint Expury’in Küçük Prens hikayesinde “Hiçbir şey hayallerdeki kadar güzel olmuyor!” diyalogunu haklı çıkardınız. Güzel hayaller vardı, ama kirlendi, çürüdü, yanıldınız!
Bugün benim doğum günüm. Yağmurlu ve soğuk bir nisan sabahında doğmuşum. Üşüyerek doğmuşum. Kır çiçeklerinin Mardin Ovası’nı rengarenk süslediği bir günde doğmuşum. O yıl kıtlık yaşanmış, oysa bereketli de olabilirdi. İlk kez yazımı bir temenniyle bitiriyorum: kır çiçekli bir yaşam diliyorum hepimize, çok şey mi diliyorum!