Hayat ve dil
“Steril” bir düzen için serçe parmağını bile oynatmayanlar, kafalarındaki ideolojik kalıplarla, bir nevi otomatik kumandayla yaşayanlar, düşünmekten, yaşananları yeniden yorumlamaktan korkan insanlar; sanatta, edebiyatta, şiirde “steril” bir dil kullanılsın istiyorlar! Hayatı, sadece kendi yaşadıkları “nazenin” hayat sanıyorlar! Katliamların yaşandığı, kadim kentlerin savaş uçaklarıyla bombalandığı, tanklarla yerle bir edildiği, düğünlerdeki çocukların bile havaya uçurulduğu hayatlar; onlardan çok uzaklarda(!) Ah, burunlarının dibinde, burunlarının dibinde!
Ne anlatılıyorsa anlatılsın, ille de hak vermem gerekmiyor, sanat diliyle anlatılıyorsa kabulümdür. Sözgelimi Nabi’nin, Eşref’in, Neyzen Tevfik’in bazı argo sözlerini, küfürlerini ben şiirlerimde asla kullanmam; ama onları da dışlamam! Genel olarak sanat için diyorum, varsa insanlığa aykırı yaklaşımlar yaralar beni. Böyle olsa bile yine de “Olmaz olsun demem, olmaz olsaydı derim!”
Şairler, dünyalarını şiirlerle dile getirirler. Her şairin dünyası da faklıdır. Kişi, kendini hangi dünya görüşüyle adlandırıyorsa adlandırsın eşitlikten, özgürlükten, adaletten yanaysa başımın üstünde yeri var. Benim tahammül edemediklerim, “Maskeli” dolaşan ırkçılardır. Onlara ise acıyorum. 21.yüzyılda ırkçı olmak; önceki yüzyıllardan daha alçakça ve utanç vericidir de ondan! Birlikteliğin yakıcı olduğu bugünlerde bile ayrımcılığın üstesinden gelemiyorsak peki ne zaman? Atı alan ülkeler fethetmeye çıkıyor ve biz acılar içinde ve birbirimizden ayrı ve çaresiz bekliyoruz!
Sanat, edebiyat, şiir; farklı hayatların da yansıtıldığı ve insanlara yaşatıldığı alanlardır. “İnsana yabancı olmayan hiçbir şey; benim yabancım değildir.” Sanat, insanın kendisinin bile farkına varmadığı özelliklerinin de açığa çıktığı alanlardır. Ondandır ben; şiir, yüreğimin topoğrafyasıdır, diyorum. Saf şiir, arı şiir sorunu onlarca yıl önce tartışılmıştı. Hayatın saf, arı olmadığı gibi şiirin de saf, arı olmayacağı konuşulmuştu. Hem güzel şairimiz Can Yücel, ki onun geldiği damarda çok belalı şairler vardır, yazar Charles Bukovski ve ‘arka sokakların’ ressamı Tuluoise Lautrec, umarım adını yanlış yazmamışımdır, sanatsal “pervasızlık” için şimdi aklıma gelen örneklerdir. Deşilse kimler, kimler ortaya çıkar? (26 Ağustos 2016)
Aşkı Olmayanın Şiiri Olmaz(Gazete ve Edebiyat Dergileri Yazıları 1994-2018) Eylül 2018
Şiirin ele alındığı yazıma bir şiirin eklenmemesi eksiklik olurdu. DİYARBAKIR TÜYAP KİTAP FUARINDA imzaladığım YÜREĞİNİZİN KAPILARINI KIRACAĞIM kitabımdan bir şiirle sözü bütünlemiş olayım.
KAHRAMAN BEYAZLIĞIMIZ NEREDE?
Unuturlardı kendilerini, dinlerken bizi
Gözleriniz kandan bir çığlık kardeşler!
Nasıl yitirdiniz böyle düşlerinizi?
Kimlere kaptırdınız, hangi zorba ellere?
Efsanelere kan veren yürekleriniz kabarmıyor
Engin masallar yüklü bellekleriniz nerede?
Anılarımızı tüketiyor birileri, âşklarımızı
Yakışmıyor bize, dizüstü çökmek böyle!
Hani kahraman bir beyazlığımız vardı?
Sonra kahkahalarımız yabana atılmazdı
Şimdi akşamlar çöküyor üzerimize, hüzünler çöküyor
Gözyaşlarının baskınına uğruyor yanaklarımız
Ah, şarkılarımız da olmasa
Tutunacak hiçbir dalımız kalmayacak hayatta!
Çepeçevre tel örgüler arasında yaşayamam!
Ölmeyi yeğlerim, düşlerimi tüketmeye asla!
Bu sinsi eylül, tersyüz edilir biliyorum
Evet dersek sevinçli bir ekim kapıda!
Yüreğinizin Kapılarını Kıracağım (Eylül 2019)
Köpüklerini yitirmeyen, akasyalı sular güzelliğinde bir hayat diliyorum. Sevgiler, saygılarımla…
Aydın ALP – Kasım 2019
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.