Müslüm Üzülmez

Müslüm Üzülmez

Gül, Gulan, Anam

Gül, Gulan, Anam

“Bülbül konuştu yine: Buydu ilk kezki kısmetim

Âşık olmuştum güllere, kırmızı güldür sevdiğim

Yaram kangrenleşti, bundandır acı çektiğim” -Feqîyê Teyran

Gulan ayına girdik. Şimdi doğanın güzellik bakımından en zengin mevsimini yaşadığı zamandır. Hava, toprak, su, her şey gül kokuyordur. Ben, Diyarbakır Ergani’de anamın bahçesindeki güllükten çok uzakta olsam da, gençliğimin mekânında yaşananlar hayâlimde canlıdır. Gündüzleri bağ, bahçe ve tarlalarında insanlar bereket tohumu alın terlerini ekiyor; iğde ağaçlarında kuşlar şarkılarını söyleyip cilveleşiyor; arılar kendi kanatlarından yayılan müziğin ritminde gezinerek bal özü ve polen alacakları çiçekleri arıyordur. Makam Dağı’ndan esen çiçek kokulu rüzgâr tatlı şarkılarını söylüyor; gül fidanları yaprak, tomurcuk ve açmış gülleriyle gökyüzüne görünmez bir biçimde gönderdikleri renk ve kokularıyla güneşe sevgi ve şükranlarını sunuyordur. Belki “tanrı gözlü” bir yılan da bir gül fidanının yanında güneşin kudretine sığınmış ısınmanın tadını çıkarıyordur. Geceleri ise aşk ateşiyle yanan yıldızlar muhakkak güllere çapkınca göz kırpıyordur. Daha neler, neler…

Gulan ayına girdik. Şimdi güle duyulan hasretin tam giderileceği zamandır. Ama ben ve kardeşlerim bizim bahçedeki güllerden çok uzaktayız. Ne güllere dokunabilir, ne rengini görebilir ve ne de koklayabiliriz. Sosyal gelişmeye paralel tespih taneleri gibi dört bir yana dağıldık, doğduğumuz topraklardan koptuk/ koparıldık. Her şey gibi güller de çok uzaklarda kaldı. Bulunduğum kentte bir başkasının evinde yaşıyormuş gibi hissediyorum kendimi.

Gulan ayına girdik. Şimdi güllerin gönüllerde açtığı zamandır. Hava Anam olsaydı, gülleri seyrederek sevinç ve hüznü birlikte yaşardı. Anam yok artık, güllerin en çok açtığı bu güzelim gül ayında, 2 Mayıs 2021’de gülleri ve bizleri bırakıp öte dünyaya, Cuma babamın yanına gitti: Güller, bahçe, ben, kardeşlerim ve gençler yetim kaldık. Cesare Pavese sanki anamın bahçesini anlatır dizelerinde: “Her ağacın kendi soğuk teri var gölgede/ ve tek bir tarla var artık, hiç kimse için ve herkes için.”

Gulan ayına girdik. Şimdi güllerin güzelliğinin en aşikâr olduğu zamandır. Ama güllerin bu mucizevi güzelliklerini sürdürebilmesi, aşk duyguları yaratabilmesi için bakımı gerekir. Yoksa güllük dikenlik olur. Bizim güllük şimdilik dikenlik değil ama emanet ellerde, ne Hava Anam var bakacak ne de (görev yeri değiştiği için) kardeşim Şadan. Ata yadigârı evimizin kapısı bile kapalı şu an.

Gulan ayına girdik. Şimdi gül kokusundan sarhoş olunacak zamandır. Ben ve kardeşlerim bu kokudan mahrumuz, çok uzaklardayız. Şadan uzaktan güllerin kokusunu alabiliyor mu, bilemiyorum. Bildiğim, gülleri içimizde en çok seven ve bakımlarını hevesle yapanın Şadan olduğudur. Herkes bu nedenle güllüğe “Şadan’ın Gülleri” derdi. Gülün müridi kardeşim şimdi gurbet elde görev yapıyor. Şayet Ergani’de olmuş olsaydı; içleri arı sesli güllerin içinden çıkmaz, köklerini kazar ve temizler, ayrık otlarını ayıklar, zararlı böcek ve hastalıklara karşı ilaçlamasını yapar ve gübrelerini verir, budamalarını yapar, kurumuş ya da fazlalık oluşturan dalları keser, damlama sistemindeki su borularını kontrol eder ve su akışlarını ayarlardı. Şadan da benim gibi şimdi çok uzaklarda… Güller sahipsiz gibi… Tanıdıkların bakımına muhtaçlar…

Gulan ayına girdik. Şimdi aşk ve şiirin gülle bezeneceği zamandır. Aşk ve şiir gülsüz olmaz. Ehmedê Xanî, Mem û Zîn adlı ünlü divanında “aşkın etkisinin niteliğini” açıklarken: “Gül hiç güllere olur mu âşık!” diye iki güle (Zîn ve Sitî’ye) sorar. Ve bu sorudan önce de, Dadı’nın ağzından, eril bülbülleri hatırlatırcasına, “Beşerin meyli için elbet beşer gerek/ Ama siz kızlar için genç erkekler gerek” diyerek, olması gerekeni açıklar. İranlı şair Ferûğ Ferruhzâd ise, aşkın güzelliğini ve yıkıcılığını bir kadın olarak hem yaşar ve hem de cesaretle bunu şiirlerinde anlatır. Sevgilisiyle buluşmasını, hamile kalış hikâyesini anlattığı “kırmızı gül” şiirinde şunları yazar: “o beni kırmızı gül bahçesine götürdü/ ve karanlıkta ıstırap dolu saçlarıma kırmızı bir gül/ taktı/ ve sonunda/ kırmızı bir gül yaprağı üzerinde benimle uyudu”.

Gulan ayına girdik. Şimdi güllerin ellerde bayrak olacağı zamandır. Gül ayının ilk günü, yani Yek Gulan/ Bir Mayıs, İşçi ve Emekçinin Bayramı’dır. Meydanlarda hak ve özgürlük taleplerinin yükseltildiği, yasak ve baskılara başkaldırış günüdür. İşçi sınıfının nicelik ve nitelik olarak güç kaybetmiş olması, emek örgütlerinin günün koşullarına uygun bir programlarının olmayışı, sınıf bilincinden yoksun ve bölünmüş olunması, pandemi, kötülük ittifakının hükmettiği merkezi yönetimin otoriter baskıları bu güzel günün bir şenlik havasında kutlanmamasının bahanesi olamaz. Gül ayındayız çünkü. Bir Mayıs/ Yek Gulan, doğanın canlandığı; çalışan, üreten ve düşünen insanların yeniye ve güzelliğe olan inancının tazelendiği, mavi damarlarda kırmızı kanının kaynadığı gündür. Emeğe saygı duyan biri olarak, Bir Mayıs/Yek Gulan Bayramı vesilesiyle, akıl ve emeğe inanan, özgürlük ve bilginin peşinden giden, demokrasi ve adalet mücadelesini şiar edinen tüm güzel insanların bayramını en içten duygularımla kutluyorum.

Gulan ayına girdik. Şimdi güllerin devrim renginde olduğu zamandır. Yürüyüşlerde, mitinglerde, cenazelerde, mezarlıklarda, sevgililerin buluşmasında, nişan ve evliliklerde, şarkılarda, türkülerde, şiirlerde bizim için gül hep baş sıradadır. Gül aşk, sevgi ve devrimin imgesidir. Hava Anam belki de bu nedenle kırmızı gülleri ve devrimcileri seviyordu; gençleri kendi çocukları gibi sahipleniyordu. Ana yüreği hep genişti, yıllar ruhunu söndürmemişti. Herkese kapısı daima açıktı: Kaymakama da, devrimcilere de, delilere de… Çok insan ekmeğini yemiş, çayını içmiştir onun. Mehmet Şah Yıldız’ın deyişiyle; “O bir Ana Gorki idi.” Vefatının birinci yıl dönümünde anamı saygı, sevgi ve özlemle anarken, Hilmi Yavuz’un “devrim” adlı şiirini sanki mezarı başındaymışım gibi anısına hürmetle dua niyetine okumak istiyorum:

Bir gülün açılması devrimdir

Bildiğin anladığın bir devrim

Kimbilir nereye varmışlığımız

Bir av sonu ağırlayan gözlerim

Seni anmak öyle kolay değildir

Denizler: biraz çocuk kalmışlığımız

Bir gülün açılması devrimdir

Bildiğin anladığın bir devrim

Gecede bir bozkır kalmışlığımız

Bakışları ağırlayan seslerim

Sana bakmak öyle kolay değildir

Simgeler: en çocuk yanlışlığımız

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Müslüm Üzülmez Arşivi
SON YAZILAR