EYLÜL’ÜN KARANLIĞI
(1)
Geldi, geliyor derken çöreklendi yaşamın üzerine. Milat oldu. Hem de kara bir milat. Zaman artık öncesi ve sonrası diye anılmaya başladı. Yaşama dair her şey başka yazılacaktı. Tarihin akışı yavaşlamaya başlamış; ağırlaşmıştı.
Eylül bütün ağırlığıyla mahpusların üzerine çökmüştü. Postallar, coplar ve komutlar birbirine karışıyordu. Göğün kara bulutları sanki yere inmişti. Zulmün sınırı yoktu. Belirsizlik geleceği gölgeliyordu. Bunca zulüm umudu gölgelemek, karartmak içindi.
Zulüm hiçbir yerde şimdiye kadar ebedi olmadı. Zulmedenler kurdukları çatının altında kaldılar. Onları ne tarih ne de insanlık affetmedi. Zulmederken kendilerini sınırsız kudrete sahip gözükürken; iktidardan düştüklerinde ne kadar zavallı, çaresiz olduklarını gördük. Dünyada nerdeyse bütün diktatörlerin sonları buna benzer görüntülerle sona erdi. Ne denir takdiri ilahi mi yoksa acı çektirdiği insanların ahı mı?
Mamak cezaevi; seni bir yaşayanlar bilir bir de Hüseyin Gazi Dağı. Zulmüne dayanamayan Hüseyin Gazi kendini sislerin arkasına saklardı. Kaybolmak isterdi. Kendini göstermek istemezdi.Zulme şahit olmayı kutsallığına , yüceliğine yakıştırmak istemez gibi; yitip gitmek isterdi sislerin arkasında. Bu yüzden zirvesi hep bulutlu olurdu. Kar beyazı bulutlar zirvesinden ayrılmak istemezdi. Pare pare etrafında dönüp dururdu.
Avluda volta atardı, ağır mağrur. Masmavi gözleri vardı. Ona maviş derdi diğer mahkumlar. Herkesle sohbet ederdi sanki veda eder gibi. Günlük yaşamına sıradan bir gün gibi devam ederdi. Gün günü kovaladı. Eylül karanlığı geldi. Bir karabasan gibi çöktü Mamak zindanının üzerine. Hem de ne zaman kalkacağı bilinemezdi. Çığlıklar postal ve cop seslerine karıştı.Gece sabaha çıkmaya zorlanıyordu. Geceler uzun, gündüz geçmek bilmezdi. Sanki zaman durmuştu. Akışı yavaşlamıştı zamanın.
Koğuşlara kasvet çökmüştü. Ufukta her hangi bir ışık da gözükmüyordu. Geceler aydınlığa nasıl çıkacaktı. Gece karanlığını terketmekte, güneş de aydınlatmakta zorlanıyordu. Gün doğumu bir ananın çocuğunu doğurmaktan daha zor ve sancılıydı
Bunlara rağmen yine de umudunu koruyanlar vardı. Zulmün ağırlığı umudun büyüklüğünü doğuruyor. Yaşı küçük, yüreği büyük olan birileri çıkıyor, barikat oluyor. Küçük bir çakıl taşı bazen koca bir makinayı nasıl durdurursa; muhalif bir yürek, boyun eğmeyen bir duruş sistemin gerçek yüzünün ortaya çıkmasına yeterli oluyor.
(Yazının devamı yarın)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.