DOSTLUKLARIMIZI ÇABUK KURAMIYORUZ
Sevgili okurlarım Merhaba
Gençlik yıllarımızda ne kadar çabuk arkadaş edinebiliyorduk.
Yeni taşınan komşularımızla bile tanışsak, iki üç gün sonra gibi az bir zaman da evimizde yaptığımız lezzetli bir yemeği muhakkak komşumuza da verir, kapı eşiğinde bile olsa hal hatır sormayı ihmal etmezdik.
Ne çabuk unuttunuz ?
Annemiz evde dolma, kibe mumbar ya da farklı lezzette bir yemek yapmışsa hemen sıcak sıcak tabağa doldurur elimize verir, soğumadan komşu hakkını hemen götürün çocuklar, sıcak sıcak onlarda yesinler derdi.
Bizim jenerasyondaki çocuklar böyle bir kültürle büyüdü.
Kısacası böyle gördük, böyle alıştık, böyle uyguladık.
Misafirimiz mi gelmiş .
Yaptığımız pastalardan bolca bir tabağa bırakıp komşuya hemen gönderirdik.
Evde hafta sonu güzel bir börek mi yapmıştık.
Pazartesi günü büyükçe bir paket yapıp sabah hemen işyerine götürülürdü. Mesai arkadaşlarımızda tatsınlar isterdik.
Yan yana geldiğimiz insanlarla arkadaşlığımızı çabuk ilerletir daha sonra birbirimizle uyumu hissedince dostluğa ilk adımımızı atmaya başlardık.
Şimdi diyeceksiniz ki bu konularda nerden çıktı da kaleme alındı diye.
Tabiî ki konuyu anlatmak istiyorum.
Sabah uyandım kızım benden önce uyanmış ve dershaneye gitmişti.
Bir baktım telefonuma mesaj atmış.
"Anne para cüzdanımı evde unutmuşum, hiç param yok."
Bende hemen mesaj olarak rehberlik hocana durumu anlat, borç iste öğretmeninden yarın götürür verirsin. yazdım.
" Olmaz öğretmenimden isteyemem " diye ikinci bir mesaj geldi.
Anne yüreği işte ; kızım dershanede aç olacak, bende evde kendime kahvaltı hazırlayıp yiyeceğim.
Mümkünatı var mı ?
Arkadaşlarından birinden borç para iste. diye tekrar mesaj attım.
" Ben hiç bir arkadaşımdan borç para isteyemem " diye tekrar mesaj geldi.
Biraz da gerilerek " kızım git kantinciye durumu belirt tostunu al, yarın parasını götürür verirsin " deyip tekrar yazdım.
Tekrar cevap geldi. Yok olmaz diye.
Yarı kızgın, yarı da anne yüreğinin vermiş olduğu sabırla
Eeeee kızım ne yapabilirim diye yazıp sinirle mesajımı yollamıştım.
Benim zamanımda rahmetli annem olsa kesin bana laf sayar "bugünde aç kal ölmezsin derdi."
Bizde aç kalmamak için ya gider bir arkadaşımızın simidini bölüşür ya da, mahallemizdeki çocukların teneffüste sınıflarına gider ekmek zeytin ne varsa bölüşürdük.
Yani bir nevi aç kalmaz, teknoloji ilerlemediğinden dolayı annemizin haberi olmaz kendi başımızın çaresine bakar, başka günler asla harçlığımızı unutmadan okula gitmezdik.
Baktım telefonuma on dakika sonra kızım mesaj yazmış " Anne arkadaşımdan borç para aldım. "
Ben de o an rahatladım işte.
Anlatmak istediğim bizim jenerasyon insan ilişkilerinde ve iletişimde gayet başarılıydı. Kendi başımızın çaresini daha küçük yaşlarda iken bakmasını biliyorduk.
Geçen gün bir yerlerde okumuştum.
Yazı da şöyle diyordu ;
Elli yaşından sonra neden yeni arkadaşlıklar kurmada zorlanıyoruz.
Eski arkadaşlarımızla vakit geçirme konusunda daha mutlu oluyoruz .
diye yazılmıştı.
Ve bu satırları okuyunca bende böyle bir yazıyı kaleme almak istedim.
Evet yaşlarımız ellinin eşiğinde.
İçimizdeki çocuk hep yaramazlık peşinde koşsa bile, bizler anne ve baba olmanın sorumluluğuyla bir türlü içimizdeki o yaramaz çocuğu ortaya çıkaramıyoruz.
Geçmişten kurduğumuz arkadaşlıklarla, kendi yaşıtlarımızla daha mutlu oluyoruz. Aynı dili konuşup, aynı tatları paylaşıyoruz.
Ayrıca her birimiz geçmişte çok darbeler aldığımızdan dolayı yeni arkadaşlıklar kurmak da çekiniyoruz.
Tek taraflı bencillikleri hep sineye çekerek, bir şeyler elde etmeyeceğimizi anlayıp , insanları iyi tanımadan samimi olamayacağımızı geçmişten süre gelen tecrübelerimizle anlıyoruz..
Çevremizde çok insan tanıdık.
Tanıdıklarımızı, sadece selamlaştıklarımız, ara ara konuştuklarımız, iş icabıyla yan yana geldiklerimizle beraber çok insan çevremizde biriktirdik.
Ama arkadaş veya dost olarak gördüklerimiz hep bunlarla değil paylaştığımız acı tatlı anılarla birlikte gelişti.
Neden mi ileri ki yaşlarda arkadaşlıklarımızı dostluklara çeviremiyoruz bir düşünelim ?
Sevgiyle Kalınız.