Deli Xezo ve Pîjahmo
Xezal’dı (Ceylan) adı ve adı gibi bir kadındı. Boylu boslu bir esmer güzeliydi. Orta yaşlardaydı. Yaşına göre oldukça dinçti. Bizim evle Hesengilin evlerinin arasında, Tuzsuz Deli Bekirlerin evlerinin arka duvarına bitişikti evleri. Bir küçük avluları, avlularında tuvalet ve karşıda odaları vardı. Avluyu görmüştüm; ama içeriye hiç girmediğim için evleri tek oda mıydı, iki oda mıydı, bilmiyorum. Pîjahmoların evleri de Deli Xezo’nun evlerinin tam karşısındaydı. Deli Xezo’nun kocası feci bir hastalıktan öldü. Yüzünün etleri dökülerek öldü. Çok trajik bir ölümdü! Allah kimsenin başına getirmesin! Zaten çok yoksuldular, bir de koca adam; hiç görülmemiş, amansız bir hastalıktan öldü. Hastalığın ne olduğunu bilmiyorduk; ama tüyler ürperticiydi. Yoksulluk ve çaresizlik… Bilen bilir, ne kahredicidir, ne büyük zulümdür! Bir küçük erkek çocukları vardı. Onu hiç tanımadık. Sanki hiç dışarı çıkmıyordu ya da bir akrabaları yanlarına almış olmalıydı. Evet, mutlaka bir akrabaları yanlarına almıştı. Belki de köye götürülmüştü; çünkü o küçük evde, dışarı çıkmadan yaşamak imkânsızdı. Çünkü kocasının ölümünden sonra Xezo delirmişti. Xezo, herkesin bildiği Deli Xezo’ydu artık. Çoğu kez, aklı başındaydı. Mahallenin kadınları ile oturur, güzel güzel sohbet ederdi. Mahallemiz büyük bir aileydi. Müthiş bir dayanışma içindeydi ve Xezo mahallenin yardımları ile yaşıyordu. Her kadın gibi günlük yaşamını normal sürdüren Xezo’nun bazen de aklı giderdi! Herkesin bildiği Deli Xezo olurdu. Mahalleli Deli Xezo’yu çok sever ve kollardı. Onu delirten etkenlerden biri de mutlak Pîjahmo’ydu!
O SULAR NEREYE AKTI
o sular nereye aktı
o akasyalı yağmur suları
içinde gözyaşlarım…
“diyarbekir etrafında bağlar var”
üzüm yaprakları yeşili düşlerim
kavgayla elde ettiğim aşklarım vardı
polisin ve paranın gölgesi yoktu
sokaklarda
deli deli
kahkahalarım çınlardı!
o sular nereye aktı
o akasyalı yağmur suları
içinde özlemlerim kanardı!
Aydın ALP
ATEŞİN KEHÂNETİ (Memleket Yayınları 1989)
RUHLAR MAHŞERİ (Toplu Şiirler) – ( J&J YAYINLARI - 2015)
Özellikle yaz aylarında, hele de akşamları, meydan Pîjahmo ile Deli Xezo’ya kalırdı. Sağ tarafta bizim evimiz, aşağıya doğru uzayıp giden alana sırtı dönük, Tuzsuz Deli Bekirlerin evi ve onların duvarlarına bitiştirilmiş, Deli Xezo’nun küçücük evi vardı. Karşıda Hesenlerin evi ve daracık bir aralıktan sonra Faytoncu Fetullah Abilerin evi uzanıyordu. Bitişiğinde Aseflerin ve Kepçelerin evi geliyordu. Sol tarafta Deli Xezo’nun evinin tam karşısına düşer biçimde Pîjahmoların evi, ki üç kapısı vardı. Bir kapısı Deli Xezolara, bir kapısı Kepçelere, bir kapıları da bizim sığınağın girişine bakıyordu. Arada az bir boşluktan sonra sırasıyla Demircilerin, Sivereklilerin ve sonra Mustafa Amcaların evi, bizim evin karşısına kadar uzanıyordu. Bu evlerin ortasında bir koca alan vardı. İşte yaz akşamları, ne oluyorsa çokça bu alanda oluyordu.
Ay doğarken halay çekilmeye başlanırdı! Deli Xezo’nun elinde kesk u sor u zer mendili, saçları gecelerden kara, dökülürdü omuzlarına. Davul ve zurna, yıkılırdı dünya! Deli Xezo ve Pîjahmo; kol kola, omuz omuza… Ha ha ha …”Hawa hatu, hawa çu!/Suvar hatu, peya çu!/Çavemın çafe reş keto!/Akıl sevda, pera çu!” “Böyle geldi, böyle gitti!/Atlı geldi, yaya gitti!/Gözlerim kara gözlere değince!/Aklım sevdam, peşi sıra gitti! ”
Deli Xezo ve Pîjahmo, bir ağızdan öyle bir tilili (zılgıt) çekerlerdi ki duyan bir savaş çığlığı sanırdı. Bütün Bağlar’da yankılanırdı. TİLİLİLİLİİİİİİ!
Bağlar’da halay, çepik, delilo… Bütün oyunlar oynanırdı. Tüm komşular temaşaya çıkardı. Damlardan izlerlerdi. Komşu mahallelerden gelirlerdi. Sakın bu nasıl komşuluk, nasıl bir dayanışma deyip sitem etmeyin! Hayır, bütün komşular Deli Xezo’yu çok severlerdi. Hiç kimse ona zarar veremez, onu üzemezdi! Ben bile bütün toyluğuma karşın Deli Xezo’nun ne kadar acılı olduğunu bilirdim. Kimse, tırnağına zarar veremezdi! Üstelik Pijahmo; bütün uyanıklığına karşın pislik bir tip değildi, Deli Xezo’yu çok severdi. Onun asla üzülmesini istemezdi. Onunkisi muziplikti. Ve Deli Xezo’yla Pîjahmo, folklorde müthiş bir ikiliydiler.
Çocukluğumuzda Diyarbakır’da, muhteşem oyuncular vardı. Yemin ederim, Deli Xezo ile Pîjahmo, en muhteşem oyuncular kadar muhteşemdiler! Bizim onları öyle izliyor olmamız, bencillikten değildi. Yoksa Pîjahmo’nun sırf Deli Xezo’yu üzmek, canını yakmak gibi bir kastı olsaydı, bana kalsa Pîjahmo’yu kanatırdım ben! Deli Xezo’nun gözlerindeki ışıltıyı, yüzündeki mutluluğu bir görseydiniz, anlardınız bu olaya niçin göz yumduğumuzu! Hepimiz onları, öyle hayranlıkla izlerken hem mutlu olurduk hem de yüreğimiz burkulurdu, gözlerimiz dolardı! Ama Deli Xezo, oyun boyunca öyle mutluydu ki… Onun için bu mutluluğun bozulmasını istemezdik.
Deli Xezo; sol kolunda Pîjahmo, sağ elinde mendil, resmen kanatlanıyordu. Bu anlarda xezaldı (ceylan) o, dağlarda sıçrayan bir ceylan; acısız, mutlu! Gençliğini yaşıyordu yeniden, oyun boyunca!
Not: BAĞLAR GÜNEŞİ ÇOCUKLARI-PİJAHMO romanımın kahramanı öldü. Pijahmo’yla yıllardır birbirimizi görmemiş olsak bile şimdi bir cehennem var yüreğimde!
İnsanın tanıdığı kişilerin ölümü, eksiltiyor insanı! Güle güle çocukluk arkadaşımız Pijahmo! ‘’Elli elli yüz, biz Bağlar Güneşi çocuklarıyız’’ diyen Diyarbakır’ın Pijahmo’su! Mekânın cennet olsun.
Bizim kuşak, acılı bir kuşaktır. Hiç gün yüzü görmedik! Yoksulluk, cehalet, baskı; hayat bir fırtına gibi geçti üstümüzden! Şimdi haklı olarak bazıları, bu ülkede hangi kuşak gün yüzü gördü ki diyecekler! Doğru da söylemiş olacaklar! Biz artık eceliyle ölmeye bile sevinir hale geldik! Ölüm de adil olsun, sıralı olsun!
Özgür ve masmavi yüzünü göreceğimiz günler dileğiyle sevgiler, saygılar…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.