ÇERÇEVELENMİŞ HAYATLAR (2)
Geleneklerin, inançların, erkek egemen zihniyetin kıskacındaki aile ilişkileri, geçmişte kırsal alan yerleşimlerinin belirleyenleriydi. Tarım ve hayvancılığı özendirici desteğin olmayışı, kırsal hayatın zorluğu gibi nedenler, iş imkanı, sosyal yönü, eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşım kolaylığıyla çekim merkezi olan kente göçü artırdı. Dışa bağımlı ve çarpık sanayileşmiş kentler, göçle birlikte, çoğu gecekondu banliyölerle doldu. Kırsal hayat anlayışı kentlere taşındı. Bu anlayışın sosyal, kültürel yönden kategorize kent hayatına uyum zorluklarına, ekonomik zorluklarda eklendi. Bu banliyölerde yaşamayı; hayata tutunmak ve temel ihtiyaçları karşılamaktan ibaret sayan anlayış aile hayatını belirledi. Son derece sınırlı imkanlara sahip insanlar, kentin zorluklarıyla kuşatıldı.
Her biri farklı kültürel yapılara, inançlara, etnik kökenlere, becerilere, sosyal statülere mensup insanlar aynı potada buluştular. Kentlerdeki yeni hayat, farklı çevrelerden gelen insanlarda aidiyet, yabancılık sorunu yarattı. Nüfus hareketleri kaynaklı bu sorun, organize örgütlere giden sürecin alt yapısını oluşturdu. Bu örgütlenme modeli herkesi gettosuyla buluşturdu. Bireyler gettolarda yerini alarak, ihtiyaçlarını giderdi. Çünkü kabul gördü, kendisini oraya ait hissetti.
Kentsel dokuya uyumun yarattığı güçlükleri gettolarla aşma sürecinin belirleyenleri, yerel dayanışma dernekleri, marjinal gruplar, cemaatler oldular. Yerel değerleri ve hemşerilik duygularını, inançları, marjinal düşünceleri esas alan ilkelerle örgütlendiler ve bu ilkelere uygun propagandayla ciddi bir tabana ulaştılar.
Bu örgütler sistemin bireyleri tatmin etmeyen boşluklarından yaralandı ve boşlukların yerine; dünya görüşlerini, ideolojilerini, inanç, ibadet biçimlerini ve hayat anlayışlarını ikame ettiler. Bu durum sisteme ve farklı oluşumlara karşı olmayı da barındırdı. Sistem karşıtı bu yapılar eğitime, bilim ve teknolojideki gelişmelere, yeniliklere karşı duruşlarıyla, uyum sürecini zorlaştıran iklimin unsurları oldular.
Gelir dağılımı adaletsizliği, hane halkının insanca yaşamasına yetecek ekonomik girdileri engelledi. Bu adaletsiz bölüşüm, banliyölerde yaşayan insanları marjinal yapılara, cemaatlere yönlendirdi. Kentin çekici sosyal hayatından yararlanabilecek ekonomik girdilerin olmaması, kişinin bastırılmış ihtiyaçlar listesini uzattı. İnsanlar, bastırılmış duygu ve ihtiyaçların olumsuzluklarını, ait olduğu örgütlerle aşma yolunu tercih etti. Sistemin adaletsizliği, yönetsel alanda baskı, yasak, ceza olarak hayat buldu.
Dışa bağımlı sanayileşme ve buna paralel çarpık kentleşmenin yaratacağı hasarlar; hukuk sistemi düzenlemeleri, gelir dağılımı adaletsizliğinin giderilmesiyle önlenebilirdi. Bilimsel gelişmelere, dijital teknoloji ve yapay zekaya bağlı işgücü kayıplarının olumsuzlukları, eğitim aracılığıyla bireylerin farklı beceriler geliştirmeleri sağlanarak aşılabilirdi. Eğitim sistemi birey değil, devlet merkezli düzenlendi.
Sanayileşme sürecinin üst aşamasındaki kapitalist toplumlar, sistemin devamlılığının nitelikli iş gücüyle mümkün olduğu gerçeğiyle hareket etti. İnsanını göreli de olsa becerileri gelişmiş, kendine yetebilen, meslek sahibi, iradesiyle karar verebilen özeliklerle donanımlı yetiştirdi. Bu insan kararlarını, kült siyasetçiye, cemaat liderine, herhangi bir kılavuza ihtiyaç duymadan verir. Hukuk ve insana saygının esas olduğunu bilir, gelecek endişesi taşımadan davranır.
İnsana ve haklarına saygı merkezli anlayışla düzenlenecek eğitim sistemi bu özelliklere sahip bireyler yetiştirilebilirdi. Model, bireysel gelişim esaslı, ihtiyaç analizlerinin verileriyle ve istihdam düşünülerek yapılandırılabilirdi. Merkezi akıl paranın egemenliğini ve kısa yoldan kalkınmayı benimsendi. Popülizmi benimseyen üst akıl, tüm alt sistemleri kuşattı ve hayatın belirleyeni oldu.
Eğitim sistemi neoliberal anlayışla, yarış esaslı ve sınav merkezli yapılandırıldı. Eğitimciler, akademi, meslek kuruluşları ve alan uzmanlarının araştırmalarla ulaştıkları verilere dayalı raporları, uyarıları dikkate alınmadı. Kişileri yarıştırma esaslı yapı, insan kişiliğini örseledi. İmkanları farklı çevrelerin çocukları, aynı havuzda yarıştırıldı. Sınavlara hazırlık amaçlı merkezler, okulları, öğrencileri ve aileleri kuşattı. Hizmetin satın alındığı bu merkezler aracılığıyla eğitim, alınıp, satılan metaya dönüştürüldü. Ekonomik gücün belirleyiciliği, çocukları, gençleri, velileri, öğretmenleri ve eğitim sistemini kuşattı.
Sistem ne zaman ekonomik çıkmaza girse, vatanın milletin bölünmez bütünlüğü, devletin birliği, milli, manevi değerlerin korunması söylemleriyle, eğitim sisteminde yenilik gibi sunulan çalışmalar başladı. Son derece kıt maddi kaynaklar; oldukça yüksek maliyetli projeler için alınan ve kullanılmadan çöpe giden araç gereçlere harcanarak, heba edildi.
Geleceğe yönelik planlar yapabilmenin en kolay yolu bireylerin eğitimidir. Bu eğitim; hukuka uygun, bireysel özellikleri ve farklılıklara saygıyı esas alan sistemle verilebilir ve insanlığın yararına olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.