Cemal Süreya’nın Kanayan Yarası
İnsanın bir tanıdığının, bir dostunun sevdiği bir şair hakkında kitap yazması kadar duygulandırıcı güzel bir şey olamaz.
Yılmaz Varol Cemal Süreya ve Arkadaşları(*) kitabıyla bana bu güzel duyguyu yaşattı. Kadir kıymet bilip “Dostlukla, sevgiyle, içtenlikle” yazıp imzalayarak göndermesiyle de, sevincimi ikiye katladı.
Cemal Süreya’nın kitaplarıyla ilk kez Ankara’da 1970’li yıllarda öğrenciyken, Zafer Pasajı’nda Toplum Kitabevi’nde karşılaşmış ve kitaplarından bir iki tanesini alıp şiirlerini okumuştum. O kitaplardan aklımda sadece Üvercinka şiir kitabı kalmış. Şiirlerini okuduğumda; açık söylemem gerekirse pek bir şey anlamamıştım ve aklıma da yatmamıştı. O dönem; hem Cemal Süreya’nın hayat hikâyesini bilmiyordum, hem yeterli birikime sahip değildim, hem de serde militan devrimcilik vardı. Nazım Hikmet, Ahmed Arif ve Hasan Hüseyin Korkmazgil bana daha çok hitap ediyorlardı. 1984’te cezaevinden çıktıktan sonra yeniden şiirlerini okumaya başladım. Bu okumalarımda; şiirlerindeki güzelliği, sözcüklere yüklediği anlam ve ikili çağrışımları fark ettim. Bunu fark edişimde, elbette Cemal Süreya’nın az da olsa hayat hikâyesini bilmemin payı vardı.
Cemal Süreya (d.1931–ö.1990.), Türkçe şiirin en çok sevilen şairlerinden biridir. Zekidir, sözcüklerle çok iyi oynar ve ikili anlamlar yükler. Açık ve net yazmaz, gerçekler şiirlerinde sis içinde gezinir. Sebep; kök ve kökenlerinden koparılmış, Dersim sürgünü bir Kürt oluşudur. Acılı ve yaralıdır. Ama yüreğindeki yarasını herkesin önünde açmaz, “özel tarih”i ve geçmişi konusunda fazla konuşmaz, sürekli bunun üstünü örtmeye ihtiyaç duyar.
Yılmaz Varol Cemal Süreya ve Arkadaşları kitabında; Cemal Süreya’nın şiir ve yazılarını kuyumcu titizliğiyle inceleyerek, kendine has okuma ve yorumlamalarıyla Cemal Süreya’nın ruh halini anlamaya ve anlatmaya, “özel tarih”ini birazcık aralayarak onu daha iyi tanımamıza yardımcı olmaya çalışmış. Çoğu şiirinde anlatılan şeylerin şifresinin de “özel tarih”inde saklı olduğu işaretini vermiştir.
Kitap; “Sürgün, Dahil Olamama ve Silinip Gitme Üstüne Üç Deneme” alt başlığını taşıyor ve üç bölümden oluşuyor: 1. Cemal Süreya, Dersim ve Sürgün Acısıyla Başa Çıkma Teknikleri, 2. Çift Cepli Gömlek: Cemal ve Turgut ya da Geç Kalmış Bir Turgut Uyar Portresi, 3. Ozanların Karşılaşması: Yaşar Kemal, Destan Anlatıcıları ve Osmanlı’nın Dersim’i. Yazılarda Cemal Süreya “ve Arkadaşları” Ece Ayhan, Turgut Uyar anlatılmaktadır.
Bu üç denemeyi okuduğumuzda; Cemal Süreya’nın yüreğindeki yaranın çok derinlerde olduğunu, bir türlü sağalmadığını, durmadan kanadığını, sürekli acı çektiğini, mutsuz ve huzursuz olduğunu görüyoruz. Varlığını bedeninde ikinci bir yürek gibi taşıdığı “Halkının tarihi ve kimliği durmadan kendini hatırlatmakta, parçası olduğu şey onu sürekli çağırmakta, içinde, derinlerde bir yerde sönmemiş bir acı dışarı çıkmak için bir yol, bir çare aramaktadır.”(s.31)
Acısını biraz dindirmek için, fısıldaşmalara neden olsa da Ahmed Arif ve kendisi gibi Dersim sürgünü olan Vecihi Timuroğlu’yla dostluğunu ilerletir; 70’li yılların sonlarına doğru, Kürt hareketleriyle bir şekilde ilişki kurar. “Kürtlerin ulusal tarihlerini öğrendikleri temel kaynaklardan birini, Bazil Nikitin’in Kürtler adlı eserinin bir kısmını, kendi ismini saklayarak” Türkçeye çevirir. (“Kitabın Özgürlük Yolu Yayınları tarafından yayımlanan ilk baskısında Cemal Süreya’nın adı sadece ‘C.S.’ olarak geçmiş, kitabın iki çevirmenden biri olduğu ancak onun ölümünden sonra Deng Yayınları tarafından yapılan yeni baskıda açığa çıkmıştır.”/30 Nolu dip not)
Tarih cesurları sever ama öfkenin sessizliği ve korku zihnini esir almıştır. Bizler şiirlerini okurken, “Cemal Süreya’nın hikâyesine sokulurken ondan hep daha cesur olmasını, kendi kaderine isyan etmesini, hikâyesine sahip çıkmasını bekleriz ama imkânsızdır bu. Köle sürgünlüğünün yol açtığı derin bir korkunun kaynağından çıkmıştır onun hikâyesi. (…) İşin en kötüsü hikâyesinin hakimi tarafından denetlendiği için hiçbir zaman özgürleşme imkânı bulamayacaktır.”(s.34-35)
Yıllar sonra Türkçeyle ilişkisini anlattığı bir yazısında, “tam da bu dile ait olmadığını, şiirin zorla iskânı olduğunu”(s.40) anlatır: “Küçük çocuk bakıcıya veriliyor, daha doğrusu, o çocuk kendini bakıcının elinde buluyor; seviyor bakıcısını; onu ana biliyor. Türkçeyle ilişkim böyle. Bir noktada gurbetin aşka dönüşmesi. (…) Bir İran atasözünden söz etmiştim bir gün: Türkçe bilenin işi rast gider.” (C. Süreya, Güvercin Curnatası, YKY, s.123)
“Cemal Süreya’nın tümüyle haksız olduğunu söyleyemeyiz. Bir ölçüde haklıydı: Türkçe bilenin işi rast gidiyordu. Bakıcının elinde öğrenilen dil son derece güçlü ve vaatkârdı: Ona bir dünya ve bu dünyanın içinde yükselebileceği sonsuz olanak sunuyordu. Yine de bir şeyler yolunda gitmiyordu. Türkçeyle en fazla uzlaşanlardan biri olan Cemal Süreya’nın şiirlerinde kendi hayatının darmadağın edilmişliğinin, sürgünlüğünün ve çoğunluğa dair algısında asla tam dahil olamamanın keskin izlerini bulmak daima çok kolaydı. Sahnede bağlam dışında konuşmaktan her zaman kaçınsa da, asıl yuvasına, şiirine döndüğünde –ne kadar bastırmaya çalışırsa çalışsın- orada kendi acısıyla, kendi halkının gerçekleriyle savaşmaktan yorgun düşmüş birinin acı çığlıkları, halkının hikâyesi ve trajedisi şiirlerine sızıyordu. İlhak her şeyi başarmış ama ruhlarının ait olduğu toprakla, o kültürle olan derin ilişkisini bitirmeyi başaramamış; ortaya kendini evinde hissetmeyen, yersiz-yurtsuz, huzursuz, ele avuca sığmaz, tedirgin bir edebiyat çıkmıştı. Bütün söylediklerinin içinde kendisini bakıcının elinde bulup onu sevip anne bellemesi anekdotu kadar gerçek, bu kadar acı ve üzerinde düşünülecek bir şey bulmak zordur. Aynı duyguyu Ankara’dan bahsederken de dışa vuracaktır:
Ankara Ankara
Ey iyi kalpli üvey ana!” (s.41-42)
Böyle gelgitler, çelişkiler yaşayan Cemal Süreya hakkında yazdığı birinci denemesini Yılmaz Varol; “Artık Cemal Süreya’yı yeniden okuyabiliriz” sözleriyle bitiriyor
Denemeleri okurken tavsiyesine uyup, Cemal Süreya’nın yanımda bulunan Sevda Sözleri şiir kitabını eşzamanlı yeniden okudum. Bu okuyuşumda; şiirlerindeki gerçek Cemal Süreya’yı daha net gördüm, daha iyi tanıdım ve daha çok sevdim.
Cemal Süreya ve Arkadaşları kitabıyla Yılmaz Varol harika bir iş çıkarmış. Kutluyorum.
(*) Yılmaz Varol, Cemal Süreya ve Arkadaşları, zoomkitap [not defteri], Kasım 2021, İstanbul, 120 Sayfa.