“BİR ÇEŞME OLMUŞ AKAR BENİM KANAYAN YÜREĞİM” ‘Federico Garcia Lorca’- 5
Madrid’de siyasi ortam iyice gerginleşir. Politikayla sanat birbirine karışır. Faşizmin Avrupa için yarattığı tehlikeyi daha iyi gören sanatçılar devamlı duruma dikkat çekerler. Lorca, Cumhuriyetçilerin anti- faşist toplantılarına katılır, manifestoları imzalar. Düşüncelerini ve tarafını açıkça ortaya koyan Lorca; devrimci olduğunu ama politikacı olmadığını da dile getirir. Hiçbir partiye üye değildir. Ama fikirlerini de her zaman söyler; hem de yazar. İspanyol halkıyla kendini özdeş tutar ve gelenekçi zihniyetten nefret eder. Yaklaşan tehlikelere dikkat çeker. İspanya’da daha insani bir toplum kurulmasını isteyen Lorca’nın şiirlerini birçok Falanjist de hayranlıkla dinler, hatta Falanjistlerin liderleri dahi onunla konuşur, yemeğe çıkar. Lorca bunda bir kötülük görmez. “Faşist olsun ya da olmasın, dostun her zaman dost olacağına inanır” Onun bu zaafı ve yanılgısı daha sonra hayatına mal olacaktır.
1936 seçimlerde solcular çok yerde iktidar olur. Karşılıklı çatışmalar artar ve ülke iç savaşa doğru hızla sürüklenmeye başlar. Mayıs 1936 seçimlerinde CEDA’nın yenilgiye uğraması ve Halk Cephesinin ezici üstünlüğünden korkan Katolik orta sınıfı paniğe kapılır ve aşırı sağa yönelir. Böylece Falange önem kazanır. Her iki parti arasında var olan görüş farklılıkları giderilir. Katoliklerin tavırları ve tutumları; sola karşı sertleşmeye başlar. Toprak ağaları da şehirlerde etkili olan sola karşı köylüleri yanlarına çekmek için etkinliklerini arttırırlar.
Sol kanat örgütleri; 1936 Granada seçimlerinde köylerde baskı yapıldı diye; sonuçlarına itiraz ederler. Madrit’te kalabalık bir miting yaparak; seçimlerin yenilenmesini talep ederler.
Mitingler protestolar birbirini izler. Ortam iyice gerilmeye başlar. Bir grup Falanjist toplanan işçi ve ailelerine ateş açarak birçok kişinin yaralanmasına yol açar. Granada’da şiddet olaylarının ardı gelmez. Falanj’ın Cuesta del Progreso’daki merkezi, Granada’daki Isabel la Catolica tiyatrosu yakılır. Bazı kahvehaneler ve Katolik gazete İdeal’in binası basılır. Muhafazakârların dükkânları tahrip edilir. Sağcılarda göstericilerin üzerine ateş açar.
Orta sınıf dükkânlarının yakılmasına tepki olarak; yükselen radikal sağa destek vermeye başlar.
Granada’daki siyasal durum karıştıkça, sivil idare ve garnizon arasındaki ilişkilerde kötüye gider. Şehrin sivil ve askeri otoriteleri aralarında uzlaşamaz.
14 Nisanda Falanjın yasadışı ilan edilmesiyle, sağ kanadan Falanjistlere katılımlar artmaya, sola karşı duyulan öfke gittikçe kabarmaya başlar.
Örgütlenmelerini gizlilik içinde yürüten Falanjistler; kışkırtma ve cinayetlerine, silahlanmaya ve yabancı hükümetlerle görüşmelere devam ederler.
Temmuz; İspanya için kritik bir süreçtir. Her geçen gün yaşanan bir olay, ülkeyi geri dönülemez bir noktaya doğru savurmaktadır. 12 Temmuz akşamı, bir subayın Falanjistler tarafından öldürülmesi üzerine, arkadaşları intikamını almak için;13 Temmuz sabahı sağcı liderlerden Calvo Sotelo öldürülür. Tansiyon iyice yükselir. Calvo Sotelo’nun öldürülmesinin üzerine, Fas’taki Kanarya Adaları’nda bulunan 35 bin kişilik İspanyol garnizonu ayaklanır. Ayaklanmayı başlatan generalin uçak kazasında ölmesinin üzerine, garnizonun başına Kanarya Adaları valisi Franco geçer. İsyanı Katolik ve milliyetçi kuruluşlar da isyanı desteklerler ve Franco’ ya katılırlar. Franco birlikleri ülkenin güneyini ele geçirir. Falanjistler askeri kıyım örgütlerinin yanı sıra “tehlikeli” gördüklerini öldürmek için Kara Müfrezeler’ i kurar. Kara müfrezeler, daha ilk günlerde yüzlerce insanı katleder. Bütün İspanya’ da kitle halinde kurşuna dizmeler, toplu yargılamalar alabildiğine artar.
İspanya’nın derin bir istikrarsızlığa sürüklenmesinde, ucunda ışığı görülmeyen karanlık bir tünele girmesinde ordunun etkisi de belirleyici olmuştur. 17 Temmuzda İspanyol Fas’ında Melilla garnizonunda askerler başkaldırır. Yabancılar lejyonunun da desteğiyle şehri ele geçirerek kontrolü ele alırlar. Franco ve Orgaz, Kanarya adalarında kontrolü ele geçirir. Franco; Milliyetçi İspanyolları eyleme çağıran bir manifesto yayınlar. Manifesto’yu İspanyol Fas ve Kanarya radyolarından bütün İspanya’ya duyururlar.
Cumhuriyetçi Madrid hükümeti, ana vatanda durumun sakin olduğunu açıklasa da, birçok garnizonda Falanjist yanlıları kontrolleri ele geçirir. General Queipo; ” milliyetçi ayaklanmanın Madrid ve Barselona dışında zafer kazandığını, Afrika’dan asker sevk edildiğini, Marksist ayaktakımının vahşi hayvanlar gibi yok edileceğini” açıklar. Bazı yerlerde sıkıyönetim ilan edilir. Ülke tam bir kargaşalık ve bilgi kirliliği içinde bocalarken; Madrid hükümeti de şaşkındır. İşçiler dış mahallelerde derme çatma barikatlar kurmaya çalışır. Halkdan ve sendikalardan gelen silah talebine; Madrid hükümeti halka silah dağıtmaya karşı çıkar. Başbakan da bunu yapacak olanların kurşuna dizileceğini açıklar. Bu açıklamaya Granada dâhil birçok valinin uyması, milliyetçi ayaklanmanın başarıya ulaşmasında önemli bir katkısı olur. İşçilerin, sivil cumhuriyetçilerin küçük çaplı direnişleri olsa da, Halk Cephesi örgütlerinin kararlı bir liderlikten yoksun olmaları; ellerindeki küçük çaplı ve az sayıdaki silahlarla direnişlerini fazla uzun sürdüremezler. Milliyetçi güçlerin ayaklanması kısa süre sonra amacına ulaşır. Böylece; İspanya da uzun ve sonu belirsiz karanlık bir döneme kapılar aralanmış olur.
Siyasi durum alabildiğine kötüleşir. Falanjistlerin kitle katliamlarına karşılık misillemeler, genel grevler başlar. Lorca kararsızlığa düşer. Faşizm kanlı yüzünü ülkenin her yerinde gösterir.
Federico Garcia Lorca, güvenliği için ne yapması gerektiğini arkadaşlarıyla konuşur. Birçok alternatif düşünceden sonra; Granada’ya gitmeye karar verir. Çok endişeli olan Lorca, arkadaşı Rafael Martinez Nadal’a “ bütün bu tarlalar cesetlerle dolacak. Kararımı verdim. Granada’ya gidiyorum. Tanrının dediği olsun.” Diyerek, özel kâğıtlarını verir; “Bana bir şey olursa hepsini imha et.” Der.
16 Temmuz akşamı Granada’ya gitmek için trenden yataklı bir yer ayırttırır. Lorca, sonunu kestiremediği bir yolculuğa çıkar. Bu onun şiir ve oyunlarında sık sık dile getirdiği ölüme yolculuk olacaktır.
İktidarı ele geçiren Falanjistler kitlesel tutuklamalara, tutuklular arasından seçilenler kurşuna dizmek için listeler oluşturmaya başlar.
Böylece sadece İspanyanın değil bütün dünyanın dehşet içerisinde kalacağı karanlık dolu korku tüneline girilir.
İspanya’yı uzun bir dönem kana ve kaosa sürükleyecek olan ölüm mangalarından; ‘Kara Müfrezeleri’ni anlattığı ‘İspanyol Sivil Muhafız Baladı’ şiirini yazar.
“Karadır atları, kapkara/ nalları da kapkara demir. / pelerinlerinde parıldar/ mürekkep ve mum lekeleri/ ağlamak nerede onlar nerede/ hepsinin de kurşundan beyni/ yoldan ağrı çıkageldiler/ gönülleri cilalı deri. / o çılgınlar, o gececiler/ boğarlar geçtikleri yeri/ zamk karası bir sessizliğe/ ve bir dehşete kum incesi…”
Bu şiirin Lorca’nın ölüm fermanının imzalanmasında gerekçe yapıldığı söylenmektedir.
Lorca; Madrid’ den Granada’ ya döner. Babasının çiftliğine yerleşir.
Bir arkadaşının evine yerleşir.
16 Ağustos akşamı Lorca vilayete gider.
Kurtarmak için uğraşanlar olsa da, başaramazlar.
Lorca 19 Ağustos gecesi vilayetten alınarak, Sierra yakınındaki Viznar’ a getirilir. Viznar tutuklu barakalarıyla doludur. Lorca ve beraberindekiler Fuente Grande yolu üzerindeki Alfacar’ a yönelir. Hükümlüler araçtan indirilir.
Tarih 19 Ağustos 1936’dır…
Lorca; “kimse şairleri vurmaz, ben de bir şairim” dese de;
İspanya’da hiçbir kimse inanmak istemese de;
Endülüs’ ün tozlu bir köy yolunda,
19 Ağustos 1936 sabahı Viznar- Alfacar yolu üzerinde;
Henüz 38 yaşındadır.
Önceden yazdığı Atlının Türküsü’nde adeta; kendi hazin sonunu anlatır gibidir:
Kurtuba/ uzakta tek başına/ ay kocaman at kara/ torbamda zeytin kara/ bilirim de yolları/ varamam Kurtuba’ ya/ ovadan geçtim yel geçtim/ ay kırmızı at kara/ ölüm gözler yolumu/ Kurtuba surlarında/ yola baktım ama yol uzun/ canım atım yaman atım/ etme eyleme ölüm/ varmadan Kurtuba’ ya/ Kurtuba/ uzakta tek başına…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.