“Bir Çeşme Olmuş Akar, Benim Kanayan Yüreğim”-‘Federico Garcia Lorca’- 2
Federico Garcia Lorca, 5 Haziran 1899’da Granada eyaletinin verimli Vega bölgesinde dünyaya gelir. Ailesi, Granada’nın yerlilerindendir. Babası toprak sahibi, annesi ise öğretmendir. Ailesinden birçok kişi sanatla uğraştığı gibi Vega’nın zengin geleneklerini de iyi bilmektedirler. Büyük babası Victor Hugo hayranıdır. Hatta çeviri yanlışlıkları üzerine de bir sone yazar. Amcalarından bazıları müzik ve resimle uğraşır. İlk piyano derslerini annesinden, gitar derslerini ise halasından alır. Dadısından dinlediği geleneksel İspanyol baladları ve Çingene öykülerinden çok etkilenir. Daha küçük yaşlarda birçok halk türküsünü ezberler.
Her akşam üzeri bir çocuk ölür,
her akşam üzeri Granada’da.
Her akşamüzeri yerleşir de su
dostlarıyla konuşur baş başa.
Yosundan kanatları var ölülerin.
Bulutlu yel ve duru yel yan yana
süzülen iki sülündür kuleler üstünde,
gündüzse yaralı bir oğlan.
Doğanın muhteşem güzelliği ve sosyal çevresi Lorca’nın üzerinde derin izler bırakır. Toprağa, hayvanlara tutkundur ve insanları çok sever. Vega’da sosyal ayrımın ve dil farkının olmaması; halkdaki yalınlığı, içtenliği ve dilin zenginliğini kavramasını kolaylaştırır.
Ailesi, çocukların eğitimi için1909’da, doğduğu Fuente Vaqueros’tan Granada’ya göçer. Lorca burada Çingeneleri daha yakından tanıma imkânı bulur. Çingenler arasında şiirler yazar ve şarkılar söyler. Lorca; Vega ve Granada’da edindiği kültürler çocukluk ve gençlik dönemleri üzerinde derin izler bırakır. Kültürel harmanlamayı güçlü bir ifadeye kavuşturarak bunu ilerde sanatına da yansıtır. “Şiir ve oyunlarında kullandığı, o kadar özgün görünen mecazi dil, doğadaki her şeyin- ağaçların, dağların, atların, ayın, derelerin, çiçeklerin, insanların- birbiriyle sıkı bağını ve yakın ilgisini toplu olarak kavramaktan” doğduğu biçiminde değerlendirilecektir.
Lorca, 1917’de, Granada Üniversitesinde Sanat Tarihi profesörü olan Don Martin Dominguez Berroeta ile Kastil, Leon ve Galiçya’yı gezerler. Profesör, Lorca’yı yazmaya teşfik eder. Lorca bu gezide; doğanın ve insan ruhunun bütünselliği ekseninde izlenim, duygu ve düşüncelerini kaleme aldığı yazılarını ‘İzlenimler ve Manzaralar’ adlı kitap da toplayarak; 1918’de bastırır. Kitap edebiyat çevreleri tarafından beğenilir. 1920 yılında ölen sanat profesörü Don Martin, Lorca’yı sürekli yazmaya teşvik eder ve yeteneklerinin edebiyat alanına yönelmesinde büyük etkisi olur.
Granada coğrafi güzellikler açısından muhteşem güzellikler sahip bir coğrafyaya sahiptir. Şehrin havası, koşulları, sanatçı yeteneklerinin gelişmesine çok elverişliydi. Hayat ucuz, doğası bakirdi, gün batımını izleme ortamı, kuşların, suların seslerini dinleyerek derin düşüncelere dalmak için Granada’nın eşsizliğine karşın insanların üşengeç olmasını;
“ Granada’lı; doğanın en cömert gösterilerinin ortasındadır ama hiçbir zaman bunlara erişmek için uzanmaz. Granada’da rastladığımız, suyun, iklimin, günbatımının karşısında düşüncelere gömülen, dalgın insanlar ancak böylesine sakin ve hareketsiz bir şehirde barınabilirler” derlendirilmesi bu çelişkiye dikkat çekmektedir.
Lorca kendi yeteneklerini tek bir sanat dalıyla denemekte sınırlamaz. Şiirden tiyatro oyunlarına; resimden müziğe kadar birçok sanat dalıyla yakından ilgilenir.
Granada’da Cizvit okuluna devam eden Lorca; babasının isteği üzerine Hukuk okumaya karar verir ve Madrid’e taşınırlar. Lorca’nın Madrid’e gelmesi bundan sonraki hayatında yeni bir dönüm noktasının başlangıcı olur. Sosyalist düşünür Fernando de los Rios, Lorca’yı 1919’da Madrid öğrenci yurduna yerleştirir. Burada birçok sanat- edebiyat- hukukçu- öğretim görevlisi- tarihçi-ressam-şair-gitarist-heykeltıraşın bulunduğu birçok ünlü kişiyle tanışır. Tanıştığı Salvador Dali’yle ilişkileri daha uzun sürür. Aralarındaki ilişki; birbirlerine mektup, şiir ve resim göndererek devam eder.
“Lorca bu dalgın düşünce cennetinde kendine benzer insanlarla tanışmasaydı, gençliği bu kadar verimli olmayabilirdi ama şansına o sıralar Granada’da sanat tutkunu bir grup insan vardı.”
Lorca bir süre sonra okulu bırakır ve edebiyat, resim ve müzikle uğraşmaya başlar.
Şiirlerini yayınlanmadan önce kendisi okur, sonra kulaktan kulağa yayılır. Lorca “Şiir okunmak içindir, kitaba girdi mi ölür.” Diye düşünür. İspanyanın önemli şairleriyle birlikte şiire yeni bir ruh ve biçim kazandırır. Çok yönlü bir yeteneğe sahiptir. Lorca şairliğinin yanında; oyun yazarı, ressam, piyanist ve bestecilik de yapar. Lorca, yaşamı ve şiirleriyle günümüze kadar etkili olmuş, sanatsal yönleri çok güçlü; kısa süren yaşamında sanat çalışmalarıyla dolu geçen; unutulmaz izler bırakan, İspanya şiirinin en önemli şairlerinden biri olur.
Bu çalışmaları, Kelebeğin Nazarı Değdi oyunu,1921’de Şiirler Kitabı, 1936’da İlk Şarkılar kitabıyla devam eder.
1929 ‘da basılan ‘Çingene Romansları’ tutku ve platonik aşkı ele aldığı bu kitap, uluslararası alanda tanınmasını sağlar. Lorca bu kitabı için; “ Çingene adını taşısa da kitap bir bütün olarak Endülüs şiiridir” değerlendirmesi yapar.
Çingene Türküleri'nde yer alan şiirlerinde, geleneksel İspanyol baladını, yeni imgelerle birleştirir. Oyunlarını yazmaya devam eder.
1929-30 yıllarında huzur ve yeni esin kaynakları aramak için ABD ve Küba'ya gider. Birçok konferans verir.
1933’te ikinci kez Amerika’ya gider. Arjantin, Brezilya ve Uruguay’ı dolaşır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.