Selim Kaplan

Selim Kaplan

Yoksullar için sermaye

Yoksullar için sermaye

İki üniversite mezunu olmasına rağmen, bir göçer vatandaşın huzurunda kendi cahilliğinin farkına varınca, hem utanmış ve hem de muhteşem bir insanla tanışmaktan dolayı çok mutlu olmuştu.

Siirt - Pervari yolunda, dar ve virajlı yollardan giderken, yolun sağında veya solunda göçerlere ait kışlık konaklama yerlerinigörürsünüz.

Yazın göçerler yaylaya çıktığı için, çatısız dört duvarlardan oluşan ve terk edilmiş mezra görüntüsünde olan bu virane yerler, kışın dört duvarın üzerine naylondan çatı ve içine bir de soba konarak eve dönüşür.

Yaylada çadırlarda yaşamaya alışık göçerlerin, kışın 3+1 evdeyaşamak gibi lüksü ve beklentisi de yoktur.

Göçerlerin yaylaya sıra sıra göçtüğü bir mevsimde, Siirt’e doğru yol alırken, böyle bir mezranın yanında, altmışlı yaşlarda bir vatandaşın el kaldırdığını görünce durur.

- “Hayırdır hemşerim” der

Vatandaş

- “Begim Siirt’e gideceğim, beni de alırsan memnun olurum” der.

Vatandaşı da alarak yola devam ederler.

Yoldan aldığı vatandaşa buralarda ne aradığını sorar. Vatandaş göçer olduğunu, ailesi ve hayvanlarını yola çıkardığını, kendisinin resmi dairede işi olduğunu, işini halettikten sonra ailesine yetişeceğini ifade eder.

Merak edip göçer vatandaşa sorar.

- Göçerliğin zorlu yaşamını tahmin edebiliyorum, kışın şehirden uzak virane mezralarda, yazın da yaylalarda yaşıyorsunuz, çocuklarınız okul eğitiminden geri kalmıyor mu?

- Begim, çocuklarımız kışlık konak yerlerimize yakın,yaşlarına uygun okullara kayıtlıdır. Sadece, yaylada olduğumuz dönemlerin bir kısmında okullardan uzak kalıyorlar ama yine de eğitimlerinden geri kalmıyorlar.

- Nasıl yani?

“Anlatayım Begim” deyip, göçer insanlarının yayladaki eğitim sefahatini dillendirir.

“Bizde çocuklar bir yaşını geçip yürümeye başladıklarından itibaren, bulundukları doğal ortamın güvenli oluşundan dolayı çevrelerini tanır, biri birleri ile oynamaya başlarlar. Azıcık elleri iş tutmaya başlayınca da anneleri ve babaları onlara iş verir ve böylece yaşam boyu sürecek beceri eğitimleri başlar.

Altı, yedi yaşlarına gelince hayvan gütmeye başlar ve bu sebeple hem güttükleri hayvanların ve hem de doğadaki uçan, sürünen, yüzen, yürüyen hayvanların davranışlarını gözler ve böylece doğadaki diğer varlıklarla iletişimi öğrenirler.

Kışlık veya yazlık ortamlarda, yemek ve giyecekte çeşitlilik fazla değildir. Ne varsa onu yer ve onu giyerler, böylece deazla yetinmeyi öğrenirler.

Yabanda yaşamak zordur. Onun için her insanımız, büyüklerinin yaşadıkları ve kendileri ile paylaştıkları hikâye ve tecrübeler ile doğadaki sesleri, hayvanların davranışlarınıdikkatle dinleyip gözler ve bu şekilde de dinleyip anlamayıöğrenirler.

Her altı ayda bir, bir yerden bir yere göçmek günler alır. Bu yolculukların sıkıntılarına, kışın soğuğuna, yaylaların yabanyaşamlarına katlanmak ve özellikle yaylada altı ay boyunca durmaksızın çalışmak sabır ister. İnsanlarımız bu yaşam tarzlarından dolayı sabırlı olmayı öğrenirler.

Yayladaki her yaşta insanımız, kendi başına çobanlık yapar veya çalışırken, doğayı dinleyerek, varlıklara dokunarak, tadarak, koklayarak ve adeta tabiatı gözleyip okuyarak öğrenmeyi öğrenir.

İnsanlarımız, hayvanları serin sularda yıkamak, yünlerini kırkmak vb, birlikte çalışmak zorunda kaldıkları faaliyetlerde,takım halinde çalışmayı öğrenirler.

Yaban hayatta hiç kimse kendi başına yaşayamaz, her insan bir diğerine mecburdur, onun içindir ki insanlar sahip olduklarını paylaşır ve yardımlaşırlar, bu şekilde paylaşmayıve yardımlaşmayı öğrenirler.

Yaylalarda; kimi yaban hayvanları senden güçlüdür, kayalar senden büyük, dağlar senden yücedir, başının üzerinde her zaman bir bulut olur ve bu hükümdar varlıkların egemenliğinde, insan çokta büyük bir mahlûk olmadığını görür, alçak gönüllülüğü öğrenir.

Karnın doyduğunda, yağmurda sığınacak bir kaya bulduğunda, okşadığın bir koyun sana sokulduğunda, bir tavuk yumurtladığında, bir hayvan yavruladığında ya da yaşına göre çocukların yeni beceriler kazandığında mutlu olur, mutlu olmayı öğrenirsin.

Hem, tabiat insana uçmayı, denizde gemiler yüzdürmeyi, karada daha hızlı ve daha hızlı gitmeyi öğretmedi mi?

Çocukların bunların eğitimini aldığı okullarımızın ve onları eğiten öğretmenlerimizin Allah eksikliğini göstermesin ama biz göçerlerin asıl öğreteni, dünyanın en eski öğretmeni olan tabiattır ve tabiat insana adam olmayı öğretir.

Çok konuşup başını ağrıttı isem hakkını helal et Begim” deyip sözünü bitirmişti.

Göçerin sözünü hiç kesmemişti, Siirt’e de varmışlar ve göçer vatandaş arabadan inince bir süre olduğu yerde kalmış, kendine gelmesi birkaç dakikayı almıştı.

Yaşadığı öğrenme fırtınasının etkisi hafifleyince, göçerin bilgeliğinin yanında cahilliğinin gerçeğini öğrenmiş ve“okullarda öğretmenlerimiz, evlerde anne ve babalarımız, göçerlerin tabiattan edindiklerinin acaba ne kadarını çocuklarımıza kazandırabiliyorlar?” sorusunu kendisine sormadan da edememişti!

Göçerler hiçbir zaman zengin olmazlar ve en büyük sermayeleri de kendi insanlarının yaşamlarına uygun eğitimli olmalarıdır.

Hem, Alman yazar Heinrich Mann’da eğitim için, “yoksullar için sermaye, zenginler için de faizdir” dememiş miydi?

Eğitim ve öğretimin yeniden başladığı bu günlerde, tarihin en eski öğretmeni tabiatın, bağrına bastığı insanlara kazandırdığı en önemli kazanımın eğitim olduğu bilinci ile okullarda da çocuklarımızın eğitim faaliyetlerine ağırlık verilmesi önemlidir.

Eğitimden yeterince nasibini almamış insanların, öğretimde de başarılı olmasının mümkün olmadığını, bilim ve teknolojide gelişmiş ve geri kalmış ülkeler arasındaki insan kalitesi ve yaşam farklılıklarından görmek mümkündür.

Akademik öğrenimleri (Fizik, kimya, biyoloji vb.) zamanla kazanmak mümkün ise de, bireyin duygu, düşünce ve becerileri itibari ile altı yaşında edinmesi gereken eğitimi on yaşında, on yaşında edinmesi gereken eğitimi on beşindeedinmesi veya hiç edinmemesinin ailede ve toplumda sosyal felaketlere yol açtığını, her gün yaşadığımız örneklerle görüyoruz.

Yakın zamanda yaşanmasına şahit olduğumuz, sekiz yaşındaki kız çocuğu Narin Güran’ın öldürülmesi de, eğitimsiz bir güruhun güya bir üst akıl tarafından yönetilmesi ile yaşadığımız sosyal felaketlerin, yalnızca bir örneğidir.

Albert Einstein’ın “Eğitim, düşünmek için aklın eğitilmesidir” değerlendirmesi, eğitim fakiri ülkemizde, her alanda eğitimli akıllara çoook ama çok ihtiyacımız olduğunun güzel bir ifadesi değil midir?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selim Kaplan Arşivi
SON YAZILAR