SÖYLENCELER İNSANIN İLK EDEBİ ÜRÜNLERİNİN DE KAYNAĞI OLMUŞLARDIR
İlk uygarlıklara beşiklik eden Ortadoğu halkları; ilk söylencelerin de kaynağı durumundadır. Kuşaktan kuşağa anlatıla gelen bu söylenceler, MÖ. 2500’lü yılların öncesine dayanmaktadır. Yazının Sümerler tarafın bulunmasından sonra, anlatıla gelen bu söylenceler; kil tabletler üzerinde yazıya geçirilerek, bu alanda da ilk yazılı edebi eserler olma özelliği kazanmışlardır. Bu konuda yazar Donna Rosenberg:
‘’Bilim adamları sözlü Sümer geleneğinde var olan ve Gılgamış’ın maceralarını anlatan öykülerin ilk kez yaklaşık MÖ. 2100’lerde yazıya geçirilmiş olduklarını tahmin etmektedirler’’ belirlemesiyle konuya dikkat çekmektedir.
İnsanlar iletişim, anlaşma ve kendini ifade etme aracı olarak; mimik ve seslerle kendini ifade etmenin daha üst evresi olarak yazıyı günlük yaşamının içerisine soktuktan sonra halklar ilk güçlü yazılı edebiyat eserlerini söylencelerini yazıya dökerek vermişlerdir. Bu açıdan kahramanlık, bereket, yaradılış ve inanç üzerine yaratılan söylenceleri yazıya geçirerek; onları ölümsüzleştirmişlerdir. Bu yazılı metinler, aynı zamanda geçmişten günümüze ulaşan ilk yazılı edebi eserler özelliği de kazanmışlardır. Ve bu eserler daha sonraki, edebi eserlerinin ortaya çıkmasında önemli ilham kaynağı olma işlevini de üslenmişlerdir.
Mezopotamya’nın en önemli destanı olan ve içinde birçok konuyu işleyen, ünlü Gılgamış Destanının, Homeros’un İlyada ve Odysseia’dan en az 1300 yıl önce, çivi yazısıyla kil tabletler üzerine yazıldığı göz önüne alındığında; Mezopotamya uygarlıklarının yazılı edebiyat alanında ne kadar işlevsel bir rol oynadıkları görülecektir.
Uygarlık alanın da olduğu gibi yazılı edebiyatta da; kendini merkez alan Batının kapitalist Modernitesi bu tarihsel gerçeklikleri karartmak istemektedir. Irak’ı işgalinde müzelerdeki Sümer yazıtlarını kendi ülkelerine taşımaları bu amaçladır.
Kimi anlayış ve yaklaşımlar geçmiş zaman insanını ilkel görme gibi bir zaafa düşmüş olsalar da; geçmişin edebi, mimari, bilim… Alanlarındaki yaratımları karşısında hayret etmekten de kendini alamamaktadırlar. Geçmiş zamanın insanları bu yaratımlarıyla günümüz insanına hiç de ilkel olmadıklarını adeta ispat edercesine; günümüz insanının hala anlamakta zorlandığı; hatta birçoğunun anlayamadığı eserleri ortaya çıkarmışlardır.
Dünyanın harika yaratımları olarak günümüze kadar varlığını sürdüren bu eserler şahsında geçmiş zaman insanın, günümüze kadar ulaşan eserleriyle birlikte kendilerini de ölümsüzleştirmişlerdir.
Bu şaheserlerin yaratımında kullanılan teknolojiler ne kadar ilkel olsa da; o dönemin insanlarının da dünyayı kavramada ne kadar yeterli bir entelektüel yapıya sahip olduklarını göstermektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.