Devletin eli nereyi gösteriyor?
Düğün değil, bayram değil, eniştem beni niye öptü?
Beklenmedik bir iltifat veya ilgi ile karşılaştığımızda, gayri ihtiyari dudaklarımızdan bu sözcükler dökülür.
TBMM’nin bu yılki açılış oturumunda, MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, DEM Parti sıralarına yönelerek, Parti Yöneticilerinin elini sıktı.
Partisinin grup konuşmalarında, DEM’li Milletvekillerine, milis dâhil, demediğini bırakmayanve DEM’in kapatılması gerektiğini ifade edenSayın Bahçeli, ne oldu da milis dediği insanların elini sıktı.
Öyle ki devamında, Partisinin 15 Ekim’deki grup toplantısında da Sayın Bahçeli, bizatihi terörist başı olarak ifade ettiği PKK lideri Abdullah Öcalan’ımuhatap alarak “örgütünün tasfiye edileceğini ilan etsin” dedi.
Sayın Bahçeli başını bir yere çarpmamıştı!
Kendisi sürpriz davranışlarına ilişkin olarak, “Cumhurbaşkanımızın çağrısı üzerine adım attım” açıklamasında bulunarak, “Ben değil O yaptırdı” deyip, hareket ve söylemlerinin sebebi olarak Sayın Cumhurbaşkanını işaret ediyordu.
Cumhur İttifakı cephesinde, bu sürpriz gelişmeler yaşanırken, basında da Abdullah Öcalan’ın örgütün Kandildeki yöneticileri ile iletişim kurduğuna ilişkin haberler yer aldı.
Bu görüşme eğer yapıldıysa, Cumhurbaşkanının bilgisi dâhilinde olduğu muhakkaktır.
Sayın Cumhurbaşkanına bu sürpriz çıkışları yaptıranla ilgili, her kafadan bir ses çıkıyorsa da, oklar Suriye siyasetinde yeni bir U dönüşünü mü gösteriyor!
Hafızamızı yoklarsak, Sayın Cumhurbaşkanımız U tipi siyasetleri ile Mısır Devlet Başkanı Sisi için “ Katil Sisi” söyleminden “Sayın Sisi” söylemine geçerek Sisi’yi Türkiye’de ağırlamış, Suriye için de “Katil Esed” söylemlerinden “Sayın Esad” söylemlerine geçmiş ve hasretle görüşmek istediğini her fırsatta dile getirmektedir.
Türkiye’nin Esad ile görüşmesindeki beklentileri;
- Türkiye’nin beslediği ve 120 bin kişilik orduya sahip muhaliflerin, Suriye yönetimine ortak edilmesi,
- Fırat’ın doğusundaki Kürt Özerk yönetiminin Türkiye-Suriye birlikteliği ile tasfiye edilmesidir.
Esad’ındaTürkiye ile görüşmesindeki temel şartlarından ilki, Türkiye’nin beslediği orduyu ve Suriye muhalefetini de alarak Suriye topraklarından çekilmesi iken,
İkinci temel şartı; Türkiye istiyor diye, kendi devletine savaş açmamış Kürtlerle, düşmanlık yaratacak ve Suriye’yi tamamen parçalayacak bir yola girmek istemediğidir.
Bunun için de Türkiye’ye, Suriye’deki Kürtlerle Sen Uzlaş ve Onlarla problemini çöz, bana öyle gel diyor.
Tam da burada, Esad Türkiye’ye, Rahmetli Barış Manço’nun “İşte hendek İşte deve” şarkısının sözleriyle diyor ki;
“İşte Halep, işte arşın, ya aşarsın ya biçersin
Baktın olmaz, vazgeçersin, zordur almak bizden kızı”
Türkiye için bu şartı yerine getirmek zor değildir!
Bunu, güya adına “çözüm süreci” denen ve aslında Suriye’deki Kürtlerle birlikte Şam’a yürüyüp, oradaki dördüncü mescidi haram olan Şam Emevi Camisi’nde namaz kılmak siyasetinde görmüştük.
Bu siyaset için,16 Temmuz 2014'te Resmî Gazetede de yayınlanan 6551 sayılı“Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun” adıyla özel bir kanun da çıkarıldı.
Bu kanuna istinaden, 2013-2015 yıllarında, iki yıl boyunca, Türkiye’de çözüm süreci rüzgârları estirilmiş, aynı süreçte Suriye’deki Kürt partisi PYD’nin Eş Başkanı Salih Müslim Türkiye’ye defalarca gelip Dışişleri Bakanlığı bürokratları ile görüşmeler yapmıştı.
Bu görüşmelerde, Suriye’dekiKürtlerden talep edilen iki ana unsur ön plana çıkmıştır.
- Türkiye’nin oluşturduğu muhalif gruplar ile hareket edip Esad rejimini devirmek,
- Suriye’nin kuzeyinde özerklik gibi tek taraflı davranışlardan kaçınılması.
Esad rejimi devrilince de, Suriye’deki Kürtlere Türkiye’deki Kürtlerin sahip olduğu haklar kazandırılacaktı(!)
Suriye Kürtleri Türkiye’nin tekliflerini kabul etmeye yanaşmadı.
PYD ile uzlaşma olmayıp, İŞİD Kürt bölgelerini ve Kürtlerin son kalesi olan Kobani’nin de % 80’ni ele geçirince, Sayın Cumhurbaşkanımız Ekim 2014’te, Gaziantep’teki halka hitaben ve özellikle Suriyeli göçmenleriçin anında Arapçaya çevrilen konuşmasında, İŞİD’in Kobani’yi ele geçirdiği anlamında”...Şu anda Kobani düştü düşüyor…” demişti.
Kobani düşmedi.
Sonrasında da; 2015 Haziran seçimlerinde, 550 Milletvekilli Mecliste,önceki seçimlere göre AKP oy kaybederek 258, CHP oy kaybederek 132, MHP oylarını arttırarak 80 ve ilk defa Parti olarak seçime giren HDP 80 Milletvekili çıkardı.
Bu seçim sonuçları ile kimse tek başına iktidar olamadı, AKP-CHP koalisyonu sözde görüşmeleri de olumlu sonuçlanmayınca, Kasım 2015 için erken seçim kararı alındı.
Erken seçimden önce, 22 Temmuz 2015’te, Şanlıurfa’nın Ceylanpınar İlçesi’nde, iki polis memurunun şehit edilmesi, basında yer aldığı kadarıyla,HPG’ ye mal edilince de, çözüm süreci rafa kaldırılıp çatışma süreci yeniden başlatıldı.
Yeniden başlatılan çatışma süreci, 01 Kasım 2015’teki erken seçimde,meclisteki milletvekili sayısını 317’ye çıkaran AKP’yi yeniden iktidar yaptı.
İnsanların ölmediği, toplumun barışla umutlandığı süreç AKP’yi iktidardan indirirken, süreci bitirip çatışmaları yeniden başlatmak AKP’yi yeniden iktidara taşımıştı?
Sayın Cumhurbaşkanının talimatı ve Sayın Bahçelinin startı ile raftan indirilerek yeniden başlatıldığı değerlendirilen çözüm sürecinin, amacına uygun olarak, çatışma sürecini bitirmesi ve toplumsal bütünleşmeyi sağlaması her kesimden insanımızın kalbi temennisidir.
Önceki çözüm sürecinde olduğu gibi, Devletin elininMeclis açılışındaki istikameti,görünüşte Kandil olsa da, esasen Suriye’deki Kürtlerle diyalog kurma arzusu gereği, Rojava’dır.
Yakın zamanda,Suriye Kürtlerini temsilen Salih Müslimveya başka bir siyasetçi, yenidenAnkara’ya çay içmeye davet edilirse, şaşırmamak lazım.
Irak’taki Kürtlerin olduğu gibi Suriye’deki Kürtlerin de, başta ticaret olmak üzere, her alanda Türkiye’nin partneri olmalarının, Ülkemiz ve bölgemiz barışına olumlu katkılarının olacağı açıktır.
Sayın Dışişleri Bakanımız, Sayın Barzani ve İTÜ mezunu Salih Müslim’in, aynı masa etrafında, birlikte olduğu bir görüntünün, gazetelerin ilk sayfasına yakışacağı muhakkaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.