BİZE BİRÇOK NUH LAZIM!
Manşet!
“Ölen biz
Öldürülen biz
Katilimiz şikayetçi…”
1
/Söz bitti, su çürüdü, ekmek küflendi, tuz koktu!/
Tüm günahların anası paradır, o yüzden her servetin arkasında günah vardır! Çünkü para; erk-güç, zulüm, cinayet, savaş, toplu katliamlar demektir!
Geride; kan-gözyaşı, bağışlanmaz suçlar, mazlumlar, gözü yaşlı analar kalır, o yüzden para tüm günahların anasıdır, Lidyalılar da babası!
Tüm kötülüklerin anası da, babası da Lidyalılardır, çünkü parayı onlar icat ettiler! Özcesi; yağma-talan, kadın ticareti, köle tacirleri, işgaller, imparatorluklar… Erki şiar edinenler; yüreklerini kiraladılar fahişelere inat!
Fikrin fahişeliğinde solucanlar gibi cinsiyetsizce ürediler!
Yüce cüceler karşısında küçüldüler, küçüldüler, küçüldükçe benliklerini yitirdiler! Benlikleri yitirildikçe orkestrayı oluşturdular ve senfoniyi tamamladılar: Soysuzlar Konçertosu
Yavşaklar Senfonisi,
Piç Resital,
İhbarlar Korosu!
Devşirmeler, yobazlar, softalar, sahte peygamberler, konsolos itleri, senfoniyi kutsayıp, “Amen” dediler
Amen,
Amin! Oysa Amen çok tanrılı dinlerde Mısır’da Firavun’un isminin kısaltılmasıydı; Amenof! Firavun Amenof; seçtiği bilgelerden bir komite oluşturup, kendini dünyada tanrıların gölgesi olarak kabullendirmişti…
Amen; Mısır dilinde güneş demektir…
Firavun tanrılara öykündü; komiteyi lağvetti, kendini tanrı ilan etti!
Kendine methiyeler dizdirip sonuna da “Amen” sözcüğünü ekletti ve her dua gibi methiyeden sonra Amen sözcüğü söyletti, kendini kutsattı…
Musa, firavuna direnip Peygamberliğini ilan edince tüm duaların sonunda Amen sözcüğünü kullandı, İsa’da Amen sözcüğünü kullandı, Müslümanlarda her duanın sonunda “Amen” sözcüğünü Amin olarak değiştirdiler ve bu sözcük her söylendiğinde bilmeden Firavun kutsanıyor, demedi demeyin!
Dini kendi şehvetlerine, zaaflarına, çıkarlarına uyarlayan sahte peygamberler, yobazlar, softalar; dini afyonlaştırıp insanları soydular,
Soydular,
Soydular, akıllarını aldılar
Soydukça soysuzlaştılar,
Soysuzlaştıkça tanrılaştılar!
Musa’ya haber salın; gelsin de Firavun görsün!
2
Özcesi:
Bizi çarmıha gerdiler,
Ne mıh anladı bizi, ne de ahşap!
Filistin askısına aldılar,
Ne askı Kürtçe bilir,
Ne de biz Arapça!
İsa’ya haber salın; gelsin de Filistin askısı görsün!
3
“Ve kan akardı derelerimizden
Zilan, Munzur, Otuzüç Kurşun ve Nevala Kasaba
Ve ülkenin bütün derelerinde...
O iklimde kalırdı acılar,
Duymazdı bir Allah’ın kulu çığlığımızı!”
Maraş, Çorum, Dersim; canlar Cem’de semah dönerler, “Kırklar Semahı”! Yar aşkına,
Mam aşkına,
Pir aşkına,
Ali aşkına,
Hüüü-Hüüü, Yar Ali-Can Ali…
Hunharca denenen katliamların şeridindeyiz,
Bizleri çağlarca yoksayan sistem, bizleri sistemin içinde öğütmek istediler, öğütemeyince de, içimizi-içimize kapattılar, zamanın sonunda; Munzur kan aktı, dereler leş koktu,
İdamlar boyu hakikat, tayyareler dolusu bom-bom!
Maraş-Sivas-Çorum;
Nurilerin ellerinde yasal pankartlar:
“Yaşasın Yezid, Yaşasın Yavuz Selim!”
Dudaklarında slogan: “7 Alevi öldüren cennette hurileri kaparlar!” Ve tüm nuriler tekbir getirerek; tecavüzler, hunharca ölümler, ceninleri soluksuzlaştırdılar! Çığlıklar, kaynayan kazanlarda boğuldu;
Kaç çığlık bir huri eder,
Kaç cenin Mansur’un derisi eder,
Bilen var mı?
Yezid’e haber salın; gelsin de katliam görsün!
Bektaşiler, Abdallar, Canlar, Cem kurup Ali’ye yaren oldular Edipler, yazarlar, ozanlar, şairler
Bektaşi’yi, Pir Sultan’ı, Ali’yi yad ettiler!
Sivas ilinde sazlar çalınır,
Yareler, deyişlerle otanır, sarılır, sarmalanır, kutsallar kutsanır…
Beride cumanın kutsallığı bozulur;
Cuma yanar, zebaniler tekbirlerde Madımak Cehenneminde; tenle ateşin raksı başlar, ten yanar, od yanar, alaz rakseder
Ateş ey ateş, günahlarımızı toprak et ateş,
Şeytan bunun neresinde!
Nemruda haber salın; gelsin de ateş görsün!
4
/“Gözlerinden-gözlerinden öperim
Bir umudum sende anlıyor musun?”
Gözlerimden öpme üstat; gözlerim kançanağı
Alnımdan öp,
Çünkü hiç kimse beni öpmedi alnımdan,
Vatansızım, silahsızım, hainim!/
Soykırım ve öfke püf noktası; gerisi teferruat!
Bizler katledildiğimizde dünya bizi gördü, iplemedi,
Dışkı yedirdiler; kıblemiz-köylerimiz yakıldı, def edildik, suretlerimiz rehnedildi, kimliklerimiz yok! 28 isyanla katledildik,
33 kurşunla infazlandık,
Nevala Kasaba çöplüklerinde bulundu cesetlerimiz,
Asit kuyularında, köprü altlarında…
Uğur’duk sırtımızdan 13 kurşunla vurulduk,
Ceylan’dık roketlerle paramparça olduk,
Dersim’de kıyamlardan geçildik,
Roboski'de 34 bom-bom,
Ağzımızda zehir-zıkkım salyalar, Halepçe’de
Rojava'da katledildik! Yandık küllerimiz soğumadan dirildik, serpildik; yine halk olduk!
Bize bir Nuh lazım bir de gemi; Nuh’a haber salın; gelsin de tufan görsün!
5
/Ve acı,
Ve zulüm,
Ve sirkat,
Ve küfrün bini bir para,
Kızana, kısrağa, ataya, avrada!
Ve yargısız infazlar;
Cumartesi analarının gözbebekleri kadavralandı!/
Çeteler, organize suç örgütleri, mafya düzeni, uyuşturucu baronları, Pudra Şekeri, konteynır dolusu kokain, siyaset-mafya fotoğraf albümleri, karaparacılar, faiz lobileri, vakıflar, tarikatlar, cemaatler puşt koalisyonundalar…
Oteller, ikiz kuleler, gemiler, yatlar, uçaklar, dolandırıcılar, düzenbazlar, düzeni düzüyorlar… Kamu malına boşalan-boşaltan politikacılar, devletin derinliğine dalıp kozmik odaya da boşaldılar, orgazm sigaralarını içip, göbek bağlarını da odaya gömdüler…
Bir suikastın ipuçlarını düğümlerlerken; siyasi cinayetlerin anatomisini incelediler, intihara meyilli siyasal ötenaziyle karşılaştılar!
Hükümet icraatı; ihracat rekorundan dem vurdular, karşılığında da ithal suç makineleriyle övündüler… Suç makineleri; burunlarının dikine-dikine gittiler, Ümit Burnu’nu geçtiler, ellerinde şırınga taze damar aradılar, burunları kokainli, elleri kanlı kan kimliklerine sıçradı, sicilleri de kanlandı-kabardı İnterpol’un kırmızı bültenine düştüler! Kendilerine bol bahşişli yeni bir kimlik ısmarladılar, dudaklarında Havana Purosu, ellerinde viski kadehi, boğazda; boğazları boğazladılar… Hey bayım satılık bir dininiz de var mı?
Zira ben dinimden sıkıldım, hemen kızmayın bayım, parası neyse öderiz! Hasan Sabbah’a haber salın; gelsin de suç örgütü ve sahte cennet görsün!
6
“Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkedeki ölümlere bakın!”
Otopsi raporları hükümetlerce örtbas edilirken, cesetlerimiz “KHK”lerle kadavra olarak kullanıldı, elektriğe yapılan hiper tansiyon ötesi zamdan sonra, hükümetin tasarruf politikasına rağmen, bedenimiz elektrikle temas edildi, elektriğin kilowat fiyatı kişi başına düşen milli geliri katladı, faturası; alkol ve tütüne yapılan zamlarla tarihsel sürece kadar uzandı…
Çığlıkların çağ atlamadığı, kulak tıkandığı zamanlardı!
Zulme direnen İbrahim’e öykünenler, cezaevindeki zulme direnip ateşte raksettiler; “Dörtlerin Ölüm Dansı!”
Zindan duvarları çığlıklarımızı emdi, cesetlerimiz asit kuyularında, çöplüklerde, cesetlerimiz çürütülmeye bırakıldı, kemiklerimiz torbalarda analarımıza kargoyla gönderildi; Cumartesi Analarının gözyaşları kadavralandı!
Cesetler panzerin terkisine cıscıplak bağlanarak hamasi marşlar eşliğinde, cadde-cadde, sokak-sokak gezdirildi!
Köylüleri helikopterden atıp, dışkı yedirdiler, işkencelerde kadınların göğüslerini kestiler, göğüslerinden tütün kesesi, kulak burun koleksiyonu oluşturdular…
Tarih kanla yazılır, her gelen bizim üzerimizden bir tarih yazdı…
Musa’ya haber salın; gelsin de Firavun görsün!
7
/Gökyüzünü bize dar edenler, yeryüzünü cehenneme çevirdiler!/
Burası Mezopotamya, hangi eve girsen bir cinayet öyküsü; devlet destekli! Altlarında Kürt kilimi palas, üstlerinde rahmet; kıbleleri yıkılmış, köyleri yakılmış, yanardağdan ısınırlar, kanardağdan emzirtirler
Analar bebelerine ninni söylerken aslında ağıta hazırlarlar!
Bu coğrafyada insanlar ecelleri ile ölmezler, analar; 367 gün 13 ay 25 saat ağıta yatarlar, bebelerin, çocukların, gençlerin ellerini, ayaklarını, saçlarını kınalarlar zılgıtlar eşliğinde! Varlığımızı varlıklarına kurban ettikleri günden beri; bedenimiz enkazlar altında, lisanımız kurşunlanıyor, gölgemiz delik-deşik, mezar taşlarımız balina, toplu intiharlarda! Sabır,
Sabır,
Ya sabır,
Sabır taşa dönüştü; taş çatladı!
Eyy sabreden derviş; Eyüp’e haber sal da, gelsin de sabır görsün!
8
/Seni öpersem halkım kıskanır,
Halkıma sarılırsam sen üşürsün,
Yüreğimi sana, ruhumu halkıma adadım
Üşüdüm; olsun!/
Bu lanetli yeryuvarlığında, tüm heykeller destekli, heykellere endeksli, rejim bir ideolojinin çarkında öğütülmüş,
Habil ve Kabilden beri kardeş olduğumuz gün, Kâbil’in kaya baltası Habil’i parçaladı; İlk katl!
İlk silah; Kâbil’in kaya baltası!
İlk günah; Havva’nın ısırdığı günah meyvesi, elma!
Beri de Nasralı İsa çarmıha gerildi, peygamber avı başladı; halifeler tek-tek vuruldu!
Kerbela’da Hüseyin’in boynu düştü, Galile boynunu giyotine, Pir Sultan boynunu urgana, Mansur derisini bağışladı, bağışlanmaz suretlere!
Ve döl cinayetleri kutsandı; evlat katillerini, baba katillerini, kardeş katillerini şeyhülislam onayladı, Kan akmadı, ten gerildi, tin gitti!
Tarihin sararmış sayfalarında; Cengiz Han’ın kelle koleksiyonu, Moğol yağması, Kazıklı Woyvoda, köle tacirleri, Kızılderili katliamı, Aborjin Safarisi, soykırımlar, uzar gider bu öyküde…
Her sistem bir put yarattı; her put kutsandı, yıkılan rejim putlarını alıp gitti, gelen rejim çağdaş putlar, yüce putlar diktiler!
6. Filoyu kıblegâh yapıp namaza durdular; kuleler, rezistanslar, gökdelenler, bankalar!
İbrahim put parçaladı,
İbrahim’e haber salın; gelsin de kule-put görsün!
Yusuf…
Yusuf ihanete uğrayıp, kuyuya atıldı, yusufçuk kuşları pır-pır edip Yusuf’u kuyudan alıp gögerdiler… Bizler Habil olduk, Kâbil’in kaya baltalarıyla asit kuyularına atıldık, eridik, sıvı olduk! Yusuf’a haber salın; gelsin de kuyu görsün!
Süleyman…
Süleyman kuşlarla konuştu kuşdiliyle; ötede bir halkın dili, bilinmeyen bir dil diye inkârlandı, bilinmeyen bir dil, kuşdili!
Mahkeme kayıtlarında bilinmeyen bir dil, Meclis tutanaklarında da “XX” dil diye geçti, oysa her lisan kendi çığlığıyla büyür!
Hiç insan lisandan korkar mı?
Lisandan korkanlar; anadiliyle konuşanları yargılayıp mahkeme kayıtlarına da bilinmeyen bir dil diye şerh koydular, bilinmeyen bir dili neden yargılandı, kimlik de yargılandı, inkâr edildi! Hiç Allah’ın yarattığı insan-lisan inkâr edilip, yargılanır mı?
Asıl suçlu kuşlar, bizlere kuşdilini öğrettiler Hakim Bey, onlar uçtukça-pike yaptıkça, Apaçiler-kobralar taciz edildiler, korktular, kuşlar huzur ve güven ortamını bozdular onları yargılayın; hatta kuşların hepsini kurşunlayın!
Biz Süleyman’dan öğrendik kuşdilini, yetmezse onu da yargılayın! Her lisan bir insanmış, ama Kürtçe bilinmeyen dilmiş, kuşdili!
Ape Musa Kürtçe ıslık çaldı, biz de Kürtçe şarkı söylüyoruz:
“Kinem, karker u reçber hem u proleter,
Ooo Kinem
Em Kürdum,
Berxwedan Jiyane!”
Süleyman’a haber salın; gelsin de lisanın ve bir halkın katledildiğini görsün!
Hz. Davut…
Hz. Musa kavmini Firavuna karşı direnmeye çağırdı, kavmi dedi ki:
-Ey Musa Firavun aç karnımızı doyuruyor!
Musa dedi ki:
-Özgürlük mü, açlık mı?
Musa Kızıldenizi yardı; Tur Dağına çıktı, On Emire!
Musa’nın Kavmi putperest; put yapıp taptılar!
Hz.Davut; saray ve mabed inşa etti ama kavmi Hitler’in zulmüne uğradı; soykırıma! Bir mazlum kavim direndi, Filistin’e kondu, mazlum halktan Hitler doğdu, yaktı-yıktı-öldürdü, zulmü şiyar edindi!
Davut’a haber salın; gelsin de kavminin zulmünü görsün
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.