“BİR ÇEŞME OLMUŞ AKAR, BENİM KANAYAN YÜREĞİM”(Federico Garcia Lorca) -1
İspanya’da yüzyılın en büyük iki şairinden biri olarak değerlendirilen Federico Garcia Lorca’nın, yaşamı kısa sürmüş; fakat o kısacık ömrüne çok şey sığdırmayı başarmış bir sanat adamıdır. Şairliğinin yanında, oyun yazarlığı, ressamlık, piyanistlik ve bestecilik gibi birçok sanat dalıyla ilgilenerek; birçok yeteneği kendinde temsil eden, ender sanat- edebiyat adamlarından biri olmuştur. Şiirde, politikada ve ahlak anlayışında modernliğin savunucusu olmuş, cinsel tercihi nedeniyle Katolik kilisesi ile arası açılmıştır. Lorca için çağdaşlarınca “en yaratıcısı, en gelenekseli ve en İspanyol” tanımı yapılmıştır.
Özgür olmayan insan nedir?
Söyle bana, Marina.
Söyle seni nasıl sevebilirim.
Özgür olamazsam?
Sana kalbimi nasıl açabilirim.
Bu yürek benim değilse?
Faşist diktatör Franco’nun, kendilerine Falanjist adını veren çeteler tarafından infaz edildiğinde tamı tamına 38 yaşındaydı. Onun ki, kısa ama boyun eğmeyen bir yaşamı olur. Katledildikten sonra geride; İspanya’ya ve dünya sanatseverlerine doyumsuzca izleyecekleri, dinleyecekleri, okuyacakları; birbirinden güzel şiirleri, oyunları ve sözleri kalır.
Lorca; eserleriyle, kendisinden sonra gelen; şairleri-sanatçıları derinden etkiledi, üzerlerinde unutulmayacak izler bıraktı. Katledilmesinin üzerinden neredeyse yüz yıla yakın bir zaman geçti. Bu kısa denmeyecek yıllara rağmen unutulmadı. Ölümsüzler arasında yerini aldı. Sadece kendi eserlerinde değil, ona atfen yazılan şiirlerde, şarkılarda da yaşatıldı; gönülden gönüle aktı, dilden dile dolaşıp durdu.
Yıllar yılı kovaladı. Geride, yani halkın kullandığı sözle; eleğin üzerinde neler kaldı diye bakacak olursak; şimdi, bu infaz emrini veren ve tetiği çeken infazcıların adlarını kimse bilmez. Bilinenleri de lanetle anarken; Lorca’nın ismi, şiirleri, oyunları, düşünceleri; İspanya’nın sınırlarını aşarak sanat dünyasında kalıcı izler bırakır. Sanatın gücü kendini bir kez daha göstererek; dünyanın dört bir yanında; her renkten, her kültürden, her dilden insanlara ulaşır. Gönüllerde, saygın, unutulmaz bir yeri olur. Onun; şiirini dileyenler, oyununu izleyenler, düşüncelerini okuyanlar derinden etkilenerek ondaki sanatsal derinliği, düşünce zenginliğini bir kez daha görürler ve onu yaşamdan koparıp alanlara nefretleri bir kez daha yenilenir.
Oyunlarının birçoğu, Türk Devlet Tiyatroları tarafından da, başta Ankara olmak üzere birçok il tiyatroları tarafından geniş bir izleyici kitlesiyle buluşturulur.
Ben ölünce
Gömün gitarımla beni
Kumlara.
Ben ölünce,
Portakallarla
Naneler arasına
Ben ölünce
Gömün isterseniz
Rüzgar gülüne.
Ölünce ben!
Çeviri: A.KADİR- Afşar Timuçin
Haksızlıkları, baskıları ve sömürüyü kabul etmediği gibi; bütün gücüyle de buna karşı çıkar. “Çünkü baştan sona sefalet ve haksızlıklarla dolu bir dünyada her sabah uyanır uyanmaz yapılacak iş çığlık atmak olmalı: Karşı çıkıyorum! Karşı çıkıyorum! Karşı çıkıyorum diyerek!” Diyerek hem düşüncesini hem de tepkisini net biçimde ortaya koyar.
Lorca dünya görüşünü;
“ İspanyol’um ve bu bana bir coğrafi yaşam alanı çiziyor; ama tek kimliği İspanyolluk olanlardan nefret ediyorum, bütün insanların kardeşiyim ve milliyetçi bir fikir uğruna kendini feda edenlerden tiksiniyorum… İspanya için şiirler yazıyorum ve onu iliklerime kadar hissediyorum ama önce bir dünya insanıyım ve herkesin kardeşiyim.” Şeklinde ifade ederek, kendini sadece İspanya sınırlarına hapsetmez. Her zaman yoksulların, ezilenlerin yanında yer almasıyla dikkat çeker.
Kırsal yaşantısı ve aile ortamı şairin sanat yaşamını ve hayal dünyasını derinden etkiler. Dedesinin Victor Hugo hayranı, amcasının şiirle uğraşması, annesi, büyük annesi, halaları ve dadısının anlattığı masallar, Çingene öyküleri ve söyledikleri türküler ortamında büyümesi; çocukluk dünyasını derinden etkiler. Babasının toprak sahibi olmasından dolayı köylüleri yakından tanıma olanağı bulur. Böyle bir ortamda büyümesi onun sanat yaşamında büyük katkılar sunar
“ Bu dünyada her daim hiçbir şeyi olmayanların yanında olacağım; kendilerinden o hiçbir şeye sahip olmamanın huzuru bile esirgenen insanların yanında...” olacağı fikrini geliştirir.
İspanya tipik bir Akdeniz ülkesi, sıcak ülkenin sıcakkanlı insanları, birbirine benzer çok yönü var. Lorca’nın yazdığı bir oyunu izlerken veya okurken sanki Anadolu’nun bir köşesinde bir aileyi, ilişkilerini, karakterini, geleneklerini anlatıyor sanısına kapılmamak içten bile değildir.
Lorca, ‘yöresel olanı’, ‘ulusal olanı’ ve ‘evrensel olanı’ birleştiren bir şair olmuştur.
İspanya, dillerin, dinlerin ve kimliklerin hiç durmadan karışmış olduğu bir coğrafyadır.
Dolayısıyla da bunların arasına sınır koymak, birbirinden ayırmak, sınırlar çizmek kolay değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.