BAKKAL EMİN AMCA
İzzetpaşa upuzun bir cadde, dörtyoldan Saray kapıya uzanır. Kadim semtlerdendir Saraykapı, İçkale…
Delisi, velisi, meczubu boldur.
Velileri Hz Süleyman Camisi önünde Mevlit-Yasin okuyup dua ederler.
Velileri hafız ve “ama”dırlar…
Bu “ama”lar, hafızlar aynı zamanda kuyu paklarlar kanalizasyon temizleyip, bulgur çekerler… Meczupları kaldırımları arşınlarlar; Deli Ümit, Münevver Abla, Deli Selim, Çıtpıt…Akli ziyan, akli firari…
Deli Mıho’nun şoriği dıngılava yokuşundan Dicle’ye akar…
Gündüzü ayrı bir âlem gecesi ayrı bir âlemdir…
Yabancısı bol olan semtlerdendir;
Müftülük binası, askerlik şubesi, icra dairesi, adliye binası, jandarma komutanlığı, cezaevinden, devlet dairelerinden oluşan bir yerleşkedir…
Oteller bölgesidir…
Ayrıca iki buz fabrikası, üç havuzu olan (küçük Küpeli, Küpeli ve Dıngılava) ve üç türbeli bir semttir… İzzetpaşa caddesi, cezaevinden dolayı çok cinayetlere tanıklık etmiştir, kan davasından dolayı… Henüz ilkokul 2. sınıftayken İzzetpaşa caddesinde cinayete tanıklık ettim…
Gözlerim gördü, mermi seslerini kulaklarım işitti, mevtanın beyni asfalta gömüldü, benim beynimde depremler oldu…
-Sonra
-Sonra mı?
Sonrası ardı sürmeli…
Hem acının hem de neşenin yaşandığı bir semttir; Mona Lisa’nın tablosu…Gecesi ayrı bir âlemdir; paytonlar dizilir sıra-sıra umumhaneye yolcu taşınır, kavgası bol, sinkaflar havada uçuşur…
İzzetpaşa, üst tarafı Cevatpaşa, alt tarafı Fatihpaşa, Nasuhpaşa, Bıyıklı Mehmet paşa… Sanırsın karargah, paşa verir paşanın ardına…
Biz çocuklar paşa tekerlemesindeydik:
Paşa, paşa götün yere yapışa…
1
Kadim semtin, kadim esnaflarındandır Emin amca…
Orta boylu sempatik, çocukları seven, sevecen, etliye-sütlüye karışmayan, herkeslerle arası iyi olan bir şahsiyettir…
Temizliğe önem veren, çalışkan biriydi…
Anadolu Otelinin az berisindeydi işyeri, işyeri diyorum çünkü bakkaliye desem bakkaliye değildi, lokanta desem lokanta değildi…
İsterseniz beraber karar verelim?
Dükkânın girişinde ilk göze çarpan, dükkânı boydan boya siyah bir perde ile bölünmesidir. Perdenin gerisi mutfak olarak ayrılmıştı, perdenin gerisinde bir ahşap masa 2-3 adet sandalye, duvarda mutfak rafı, rafta tabaklar, kâseler, çatal-kaşık v.s mutfak gereçleri…
Dükkânın girişinde solda ahşap çift çekmeceli bir tezgâh, tezgâhın üstünde bir terazi, arkada iki ahşap raf, ilk rafta iki kutu beş kilogramlık Bifa bisküvisi, biri kaymaklı, diğeri sade yanında bir kutu lokum…
Bir alt rafta kavanoz içinde gül çekirdeği, diğer iki kavanozda karpuz ve kavun çekirdeği tabi çekirdekler bardak hesabıyla satılırdı…
Emin Amcanın eşi Behice Teyze kavun ve karpuz çekirdeklerini yazın toplar evde kavurur işyerine getirirdi…
Kırık leblebi, leblebi tozu, leblebi şeker, halkalı şeker ve sakızdan ibaretti sattığı… Emin Amca parası yetmeyen hiçbir çocuğu geri çevirmezdi…
İkinci rafta ise metal kutuda helva, haşlanmış yumurta yine büyükçe bir kavanozda Behice Teyzenin evde hazırladığı yeşil Derik zeytini, ve bir kavanoz pekmez… Rafın altında bir küçük tenekede peynir ve yoğurt her daim bulundurulurdu…
Dükkanın sağ bölümünde bir ahşap masa 3-4 tane sandalye, duvara dikey olarak yaslanmış bir kasa domates, bir kasa üzüm, bir file salatalık ve 1-2 tane karpuz bazen de kavun, olmazsa olmazdandı… Ha bir de belediye gazozu, bir kasa sade bir kasa da meyveli!
Emin Amcanın işyeri garibanların uğrak yeridir.
Kimi ekmek peynir, kimi ekmek üzüm, ekmek karpuz, ekmek kavun, kavun ve karpuz dilimle satılırdı…Behice ablanın hazırladığı cacıklar müşterilere sunulurdu…
Ekmek gazozla karnını doyuranları bile gördüm…
Garibanlık böyle bir şey fukaralık yani…
Bu mekânın müdavimleri genelde yamalı giyinen yurttaşlardı, ameleler, at arabacılar, faytoncular, gariban yurttaşlardı…
Emin amcanın birde kırış-kırış veresiye defteri vardı, borç yazanlar da vardı…
Şimdi soruyorum sizce burası bakkaliye mi, lokanta mı?
Emin Amcanın bitişiğinde iki avukatlık bürosu vardı, biri Avukat Edip Güzel diğeri ise Avukat Özgür Barutçu…
Avukat Edip güzelin yanında mahalle ağabeylerimizden Nurettin Karabulut, Avukat Özgür Barutçunun yanında da yine mahalle ağabeylerimizden Abdurahman Kaya çalışıyordu… Ben Süleyman Nazif ilkokulunda 1. sınıftayken Abdurahman abi 5. sınıftaydı, ergen yaştaydı akranları lisede okuyordu…
Okula geç yazılmıştı önlük yerine siyah gömlek giyiyordu, öğretmenler ona abi diye hitap ederlerdi… Oldum olası avukat bürolarına gıpta ile bakardım…
Beni penceredeki mavi pancurlu stor perde, masanın üstündeki sümen takımı, körüklü abajur, masanın arkasındaki deri pano cezp ediyordu… Ve hep avukat olmak isterdim bu yüzden… Avukat Özgür Barutçu Adalet Partiliydi masasında bronzdan şaha kalkmış bir at heykeli vardı…Emin Amca ise aksine Chp liydi İsmet İnönü’yü çok severdi, Emin Amca belki de Bitlisli olduğu için Chp liydi kim bilir!
Emin Amca sakin biriydi mizaç olarak, bunu bilen Avukat Özgür Barutçu zaman-zaman Emin Amcayla siyasi tartışmaya girerdi ve sonunda kendisi sinirlenip kalkıp bürosuna giderdi…
Kapı komşumuz Xale Meheme aksi, huysuz, ağzı sinkaflı şirret biriydi, aynı zamanda da Pışo Meheme’nin üvey babasıydı…
Zaman-zaman beni gazete aldırmaya yollardı, İzzetpaşa Caddesi upuzun bir cadde bir boydan diğer boya giderdim…
Abc dönemim; okumayı yeni yeni çözüyordum, Saraykapıdan, dörtyola gidene kadar tüm tabelaları okurdum…
Gazeteyi aldıktan sonra Demir Otelinin altında THY bürosunun önündeki turist kafilesini seyretmeye dalardım onlara imrenirdim…
Yine tabelaları okuya-okuya dönüş yoluna koyulurdum, Emin Amca her zaman ki gibi beni çağırdı gazeteye göz attı başlıklara takıldı…
-Oğlum Ezo bu adama gazete alma, kendi gidip alsın gazete de gazete olsa Tercüman işte her yazdıkları yalan…
Benim kafama hep takılan Rauf Tamerin köşe yazısının ismi ve logosu… “Şeytanın gör dediği” logosu da anahtar deliği ama ben hep o anahtar deliğini kurukafa olarak algılıyordum…
Emin Amcanın 4 çocuğu vardı. Kızı evliydi hiç görmedim, sadece varlığını biliyordum… Büyük oğlu Yaşar orman müdürüydü, Sedat kaymakamdı, Adnan üniversitede okuyordu… Oğulları babalarına hiç yardımcı olmazlardı, yardımcı olmadıkları gibi dükkâna bile uğramazlardı…Emin Amca bu kıt-kanaatla işleyen dükkânla 4 çocuk büyütüp 3ünü okutmuştu, gelinen nokta buydu… İleriki tarihte Emin Amca Alzaheirm hastalığına yakalanır ve vefatından sonra Behice Teyze tek kalınca gözünün birinde yara peydah oldu ve çileli bir yaşam geçirdi…
Komşular Behice Teyzenin ölümüne kadar hizmetini üstlendiler ve Behice Teyzenin ağlamaktan dolayı gözünü kaybettiğini söylediler…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.