15 gün Mersin ve Ankara’da dolaştım, sayısız insanla karşılaştım, dostlarım, arkadaşlarımla sohbetler ettim. Hal hatır sormaktan çok Narin’i sordular. ‘Diyarbakır’dan gelen bir gazeteci var karşımızda, olayın perde arkasını biliyor, anlatır’ diye düşündüklerini biliyorum.

Yok, öyle bir şey, bildiğimiz bir şey yok, sadece tahmin ve öngörü var. Dilimin döndüğü kadarıyla dikkatli yorumlar yaparak, olasılıkları sayıyorum sadece. Cinayetin oluş biçimi ve muhatapları net değil ki, ne diyeceğiz?

Devlet çözememiş cinayeti.

Sezgin Tanrıkulu’nun dediği gibi;

‘Örgüt olsa çözülürlerdi’…

Çözülmediler!

Dış akıl mı?

Bu kadar profesyonellik olabilir mi?

Yâda çözüldüler, biz bilmiyoruz.

Bir çocuk kendi köyünde kayboluyor, öldürülüyor, tutuklular var, katil yâda katiller yok ortada.

Bütün ülke bu konuyla yatıp, kalkıyor, gelişmeleri merak ediyor.

Narin’e neden kıydılar?

Ses, seda yok, vicdan seyahatte!

Bu vahşi cinayeti ortaya çıkarmak, suçluları yargılamak Devletin görevidir.

Çok uzadı.

Adli tıp sonuçlarına göre, Narin kaybolduğu bildirildiği gün boğularak öldürülmüş.

Bir cinayet var, tutuklu var, ölüm raporu var.

Katil yâda katiller nerede?

Narin’in öldürüldükten sonra kaybolduğuna dair bildirimlerin yapılmış olması, çok bilinçli ve planlı bir cinayet olduğunu da net bir şekilde bize gösteriyor. Sonrasında arama-tarama faaliyetleri sırasında güvenlik güçlerinin yanıltılması da çok ayrı bir konu.

Sonuç:

Narin ile ilgili çok sayıda soru işreti var.

Kaybolduğunun bildirilmesinden önce başlayan süreç de dâhil olmak üzere aradan geçen zaman dilimi içerisindeki gelişmelerin tamamı ikna edici değil. Önce güvenlik birimleri, ardından da kamuoyu yanıltılmıştır.

Devlet kamuoyunu doğru bilgiyle aydınlatmak zorundadır.

Çünkü Narin artık Türkiye’nin çocuğudur.

Kamuoyuna mal olmuştur, onun şahsında ülkenin bütün çocuklarının korunmasına yönelik tedbirler alınmalı, yöntemler belirlenmelidir.

Evet; Kamuoyu katili yâda katilleri soruyor.

Diyarbakır soruyor

Türkiye soruyor

İnsanlık soruyor

Narin’i kim/kimler öldürdü?