İşçiler Örgütleniyor (1939-1950) üzerine (1)
Eylül 1980 öncesinde kısa bir süre DİSK’e bağlı Baysen Sendikası’nda Doğu ve Güneydoğu Bölge Organizatörü olarak sendikacılık yaptım. Sendikada çalıştığım dönem devrimci hareketin yükselişte olduğu yıllardı. Bu yükselişe paralel olarak Diyarbakır, Mardin, Siirt, Muş, Bingöl, Van, Hakkâri gibi illerde Bayındırlık Müdürlüklerinde, Karayollarında, YSE (Yol-Su-Elektrik)’de çalışan işçileri DİSK’e bağlı Baysen Sendikası çatısı altında örgütlemeye çalışıyorduk.
Unutmam, hüzünlü olmasının yanında, darbelerin gerçek hedefinin kimler olduğunu göstermesi bakımından da önemlidir: 1980’in Temmuz ve Ağustos aylarında, Hakkâri’de yaptığımız toplantı ve girişimler sonucunda YSE (Yol-Su-Elektrik) işkolunda çalışan işçilerin Türk-İş Sendikası’na bağlı sarı sendikadan ayrılıp, sınıf ve kitle sendikacılığını esas alan DİSK’e bağlı Baysen Sendikası’na üye olmaları konusunda işçilerin karar vermelerinin ardından 12 Eylül Askeri Darbesi gerçekleşti. İşçilerin ve biz sendikacıların sevinci kursağımızda kaldı. Yine Diyarbakır Seyrantepe’de bulunan Caterpiller iş makinaları bakım ve tamir işyerinde çalışan işçileri DİSK’e bağlı Maden-İş Sendikası bünyesinde örgütleme çalışıyorduk. O zamanlar Diyarbakır’da Maden-İş Sendikası’nın şube ve temsilciliği olmadığı için idareten maden işçileriyle ben ilgileniyordum. Kalifiye genç maden işçileriyle Caterpiller’in Diyarbakır’daki iş yerinde 3-4 kez sendikal eğitim çalışması yaptığımızı hatırlıyorum. Sınıf ve kitle sendikacılığı konusunda işçileri eğitmeyi hedefliyorduk. 12 Eylül gelince bu tip çalışmalarımızla birlikte sendikal çalışmalarımız da tümden kesintiye uğradı.
Beni bu anılara götüren M. Şehmus Güzel’den gelen “İşçiler Örgütleniyor (1939-1950)”(*) kitabı oldu.
Eski sendikacı olmam dolaysıyla işçi ve sendikal harekete dair kitaplara hep ilgi duyarım. “İşçiler Örgütleniyor (1939-1950)”, unutulması istenen, görmemezlikten gelinen ya da üstü örtülmek istenen işçi hareketinin tarihini anlatıyor. Kitabı zevkle inceledim, içerikçe zengin kapsamlı bir çalışma. 1939’dan 1950’ye kadar geçen zaman dilimi içerisindeki işçi örgütlenmesini gözler önüne seriyor. Bu, az bilinen yılları anlatıldığı için, işçilerin ve komünistlerin çetin koşullarda verdiği mücadeleyi anlamamız açısından kitap çok önemli.
Önemli, çünkü 1939-1950 arası zor yıllardır. Avrupa’da faşizmin yükselişe geçtiği, II: Dünya Savaşı ve ardından da dünyanın bir yarısında ABD, diğer yarısında Sovyet Sosyalist Bloku’nun dünya sahnesinde yer aldığı yıllardır. Bu yıllar, ABD’nin dünyanın horozu benim demeye başladığı ve soğuk savaşın dorukta olduğu ve siyasal, sosyal, ekonomik ve idari alanda Amerikan etkisinin, Anglosakson düşünce ve yaşam biçiminin dünyayı ve Türkiye’yi kasıp kavurduğu, antikomünizm ve antisovyetizmin doruğa çıktığı yıllardır.
Yurt içinde ise ırkçılık, asimilasyon ve baskılar at başı gitmektedir: “Türk Tarih Tezi” ve buna paralel “Güneş Dil Teorisi”nin Türk Tarih Kongrelerinde ve birçok alanda işlenmeye çalışıldığı ve Anadolu’da yaşayan tüm halkların Türk olduğu, Dünya’ya medeniyeti Türklerin yaydığı, bütün dünya dillerinin Türk Dili kökenli olduğuna dair kararların alındığı; Adolf Hitler ve Benito Mussolini’ye ve bunların faşist rejimlerine övgüler düzüldüğü; Şeyh Said’ (1925), Ağrı, (1926) Dersim (1938) Kürt isyanlarının bastırılmasından sonra, zorla, “Türkiye’de yaşayan herkesin Türk olduğu, Kürtçe olarak bilinen bir dilin olmadığı” söylenerek idari, yasal, siyasi ve sosyal düzenlemelerin bu söyleme gören düzenlendiği yıllardır. Bu yıllar; işçi liderlerinin, sendikacıların, aydınların, Türkiye Komünist Partisi yönetici ve üyelerinin sürekli takipte olduğu ve değişik zaman aralıklarında tutuklanıp ceza aldığı ve de sözde “çok partili” demokrasiye geçişin başladığı yıllardır.