GÖRÜLMEYEN DÜŞMAN
Gözle görülmeyen, tanıları bile doğru dürüst yapılamayan bir virüs dünya çapında insanların yaşamını ve düzenini alt üst etti. Sadece bana bir şey olmaz diyen bireyleri değil, dünyayı yöneten küçük büyük dinlemeden ülkeleri de avladı. Gözle görülmeyen virüs corona- 19 sınır tanımadan herkesin yanı başında bitiverdi. Bize yaşamı dar etti. Dünyayı yöneten devletlere neredeyse diz çöktürdü. Askeri güçleri nedeniyle dünyayı birkaç kez yok edecek silahlara sahip olan devletler, ekonominin devleri görülmeyen virüs karşısında çaresiz kaldı.
Dünyayı bu kadar derinden etkileyen ve bir kriz içine sokan salgınlar insanların ilk defa karşılaştığı bir olay değil. Bilindiği gibi tarihsel süreçte de; dünya çapında yaşamı ve insan hayatını tehdit eden, uygarlıkların yıkılmasında önemli rol oynayan birçok salgın olayı yaşanmıştır. Veba, kolera, humma, sarılık, grip, dizanteri, hepatit, ebola, sars, mers gibi birçok salgınla karşı karşıya kaldı. Sonuçları çok ağır oldu. Bu salgınlar ciddi insan ve ekonomik kayba yol açtı. Şimdi de corona-19 küresel düzeyde tehdit ediyor.
Hayatımızı alt üst eden bu virüse karşı küresel düzeyde mücadele edilmeye çalışılıyor. Bize ve çevremize bulaşmasını engellemek için bizi birbirimizden, köyleri, kasabaları, kentleri birbirinden yalıtıyoruz. Ülkeler birbirlerine karşı sınırlarını kapatıyor. Ekonomik hayat, sosyal hayat en alt sınırlarına indi. Virüsü evdekilere, başkalarına bulaştırmamak için evde kalıyoruz. Virüs kapma korkusu hayatı bize dar ediyor. Hayatta kalmak için evde kalarak, sosyal izolasyona ve hijjen kurallarına dikkat ederek bu zorlu günleri kayıpsız atlatmaya çalışıyoruz.
Yaşamı dünya çapında kâbusa çeviren, sınır tanımayan bu virüs insanların başına nasıl bela oldu?
Medyada bu hastalığın kaynağı olarak vahşi hayvanlar gösterildi. Ama doğal dengeyi ortadan kaldıran, birçok canlı türüne yaşam alanı bırakmayan, birçok canlı türünü yok eden insanın pratiğini görmek gerekiyor. Bütün bunlar; insanın zarar verdiği eko sistemin sonuçları olarak karşımıza çıkmıyor mu?
İnsanlar yaban hayata çok müdahale etti. Doğal yaşam ve doğal dengeler bozuldu. İnsan doğaya karşı sanki dengeleri hiç bozulmayacakmış gibi sonsuzca kirletilecekmiş gibi devam etti, sonuçta birçok alanda çöplük dağları oluştu. Küresel ısınma arttı. Dünyanın yaşam sigortası olan buzullar erimeye başladı, kirlenme yeryüzüyle sınırlı kalmadı, atmosfer de özelliklerini kaybetmeye başladı. Ama artık doğa bunu kaldıramıyor.
İnsan da diğer canlılar gibi doğaya bağımlı olduğu halde, doğaya karşı bir savaşıma girdi. İnsanın bilinçlenmesi ve teknolojik alanda sağladığı gelişmeler bir yerde insanlığın bir kazanımı olarak ortaya çıkmış olsa da; bu gelişme zamanla doğal yaşamın ve doğal dengelerin bozulmasına yol açtı. Doğanın zenginliklerine daha fazla sahip olmak isteyen kapitalizmin açgözlülüğü; doğanın zenginliklerini yağma, denge ve kurallarını ihlal etmede sınır tanımadı. Kentler hız kesmeden büyüdü, kalabalıklaştı, betonlaştı. Hatta öyle ki, bazı kentler ülke nüfuslarını bile geçti. Ormanlar yok edildi. Okyanuslar kirletildi. Kentlerde insanlar temiz hava teneffüs etmeye hasret kaldı. Dolayısıyla yaratılan ortam her türlü hastalıklara davetiye çıkardı. Bu yüzden böyle gözle görülmeyen belalar veya doğal olmayan afetlerin yaşamımızı tehdit etmesinde kirlettiğimiz doğanın bir tepkisi olarak da görmek gerekiyor. Doğa insanı uyarıyor. İnsanları doğayı daha doğru kullanmaya davet ediyor. Doğanın mesajı doğru anlaşılıp gerekleri yerine getirilmezse gelecekte tepkileri nasıl olur? Bunu her zaman kestirmek kolay olmayabilir.
Mümin Ağcakaya
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.