Şeyhmus DİKEN

Şeyhmus DİKEN

Em Êzidîne, cil sipîne

Em Êzidîne, cil sipîne

 

 

Bir zamanlar kadim Kürdistan coğrafyasının asli sakinleri olan Ezidîler, ipi kopmuş tespihin taneleri misali Suriye, Irak, Türkiye, Gürcistan, Rusya, Ermenistan, Sibirya ile Avrupa’nın ağırlıklı olarak Almanya ve diğer ülkelerine savruldular. Şimdilerde, bütün dünyadaki Êzidî nüfusunu toplasanız, bir milyonu zor bulursunuz.

Ezidîler, yanlış kullanılan “Yezidi, Yezid” kavramına tepki duyup, kendilerini “Ezda” kavramından yola çıkarak Êzdî, Êzidî olarak tarif ederler. “Ez” Kürtçede “ben” anlamına gelir. “da” ise “vermek, oluşturmak” anlamındadır. Bu birliktelik “Êzda” kavramsallığında; “yaratılan, var edilen mahlûkat” anlamını taşır. Dolayısıyla “xweda / xuda” yani Tanrı / Allah kelimesi Kürtçede nasıl “kendini var eden, yaratan” anlamında ise Êzidî de “yaratılan, var edilen” olarak zuhur eder. Bu iki kavramsallığın bileşimi ise; “Sen mahlûksun, ben mahlûkat” vurgusunda yerini bulur.

Çok bilinenin tersine Êzidîler, güneşe tapmaz. Güneş, kendilerince kutsal bir figür olan Şeyh Şems’in suretini temsil ettiğinden günde iki kez sabah ve akşam yüzlerini doğan ve batan güneşe dönüp ibadet ederler. İbadet ederken de; “Önce 72 millete, sonra da kendi halklarına” dua ederler.

Bir Kürtçe stranda; “Fermane, îro dîsa ji me fermane!” dendiği gibi, Êzidîler, kendilerine yönelik yapılan kıyım, kırım ya da katliamı “ferman” olarak vurgularlar. En son 3 Ağustos 2014 tarihinde reva görüleni, 73. Ferman olarak dillendirmelerinin nedeni, öncesinde 72 Ferman ile tarih boyunca tanışmış olmaları ile ilintilidir. Belki de dua ederken “72 millet için” iyilik dileğinde bulunmaları kendilerine uygulanan ve sanki 72 millet’ten gelen 72 ferman çağrışımıdır.

Êzidîler hakkında bu birkaç paragraflık bilgiyi vermemin nedeni Nurcan Baysal’ın yakın zamanda İletişim Yayınları arasında çıkan “Ezidiler: 73. Ferman”* kitabı nedeniyledir.

Nurcan Baysal, bir aktivist-yazar. İki “şapka”sını zaman zaman biri diğerinin önüne geçecek şekilde buluşturan bir şahsiyet. Ve tabi yine yakın zamanda birlikte ortak bir kitaba (Kürdistan’da Sivil Toplum)** imza attığımız için de arkadaşım.

Êzidîlerin IŞİD katliamı sonrası Şengal’den kaçarak Güney Kürdistan sınırından Türkiye topraklarına mülteci olarak taşınmaları ile bölge coğrafyasında oluşturulan kamplarda yardım ve destek çalışmaları yürütürken vicdanlı bir aktivist olarak çalışmalarının metne dönüşmüş hâli 73. Ferman Ezidiler kitabı.

Êzidîler eski ve hâla taşıdıkları etnik kimlikleri olan Kürtlerin (Müslüman Sunni Kürtler demek daha doğru olur) dengbêjlik geleneğinde sıkça görüldüğü üzere “Yiğitlik” ve “Kahramanlık” meselesine sıkça vurgu yapmalarına karşın! Kendi özelliklerini kahramanlık yerine “iyiliğe” övgü yapan bir toplum olarak tarif etmelerini daha çok öne çıkarıyorlar. Dolayısıyla bu ayırt edici özelliklerinden dolayı yaygın olarak “doğu toplumları”yla farklılaşıyorlar.

Nurcan Baysal’ın kitabı dört bölümden oluşuyor. Bilgilendirici ve kimi yanlış bilgilerin birinci elden êzidî kaynaklarına da dayanarak doğrusunun verildiği ilk bölümüyle, kamplardaki yaşamı, êzidîlerin kalbi kutsal hac mekânı Laleşa Nuranî’yi, zulme uğrayan kavmin tanıklıklarını anlatan bölümleriyle pekişiyor.

Şeyhülislam Ebu’Suud Efendi’nin “Ezidî katliamını vacip gördüğü” fermanından tutun, Kürt Paşası Bedirhan Beyin Cizre’den başlayıp Hakkâri’ye kadar süren Asurî, Keldani, Nasturi ve Ezidî katliamlarına da vurgu yaptığı sayfalar bir kez daha hafıza ve yüzleşme kültürü açısından kitabın kayda değer artıları olarak kabul görmeli.

Kitap, aynı zamanda yeniden yüzleşme meselesini de önümüze sunuyor. Êzidîlerin IŞİD’in vahşetiyle karşılaşmalarıyla; sadece sevdiklerini, yakınlarını değil, yaşama umutlarını, “komşu” dedikleri üzerinden “insanlığa güvenlerini” de kaybettiklerini bir kez daha hatırlatıyor kitap! “İnsan olan, insanlığından çıktı. Biz, bunu gördük. Bize neye ihtiyacımız olduğunu değil! Ne yaşadığımızı sorun” diyen / dedirten bir kitap olmuş Ezidiler: 73. Ferman.

Erkeklerin kafalarının kesildiği, kadınların tecavüze uğrayıp pazarda satıldığı, çocukların köle olarak çalıştırıldığı, geride kalan yaşlı ve yardıma muhtaç olanların ise ölümden başka seçeneklerinin kalmadığı bir fiili durumun birinci elden tanıklıkları…

Ezidiler: 73. Ferman kitabı sadece masa başında oturup da yazılmış bir kitap değil elbet. Bir aktivistin hayli yol(lar) kat ederek kamplar, Laleş ve Avrupa üzerinden üstelik “konuşmanın artık hiçbir anlamının olmayacağına” inanan mağdurlarını, konuşturarak okurla yüzleştiren ve adeta “insanlığınızdan utanın” dedirtecek bir çalışma olmuş… Ayrıca Baysal’ın kitabının tüm geliri yazarı tarafından Ezidi Kültür Vakfına bağışlanmış.

Êzîdilerin de vatan toprağı olan Mezopotamya gecelerinde çok önceden toprak damlı evlerde uyurken dinlediğiniz kadim hikâyeler belki de Melekê Tawusun kanatlarında ulaşılamayacak yıldızlara ulaşır ve o yıldızların kuyruğuna asılı kalır. Her göğe baktığınızda o kadim hikâyeleri anımsar ve “Em Êzîdine, cil sipîne” (Êzîdiyiz, ak libaslıyız) sözünün derin anlamını kavramaya çalışırsınız…  

 

*Nurcan Baysal, Ezidiler: 73.Ferman, 2016, İletişim Yayınları…

**Şeyhmus Diken-Nurcan Baysal. Kürdistan’da Sivil Toplum, 2015, İletişim Yayınları

 

Şeyhmus Diken Mart 2016 Diyarbekir

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şeyhmus DİKEN Arşivi
SON YAZILAR