Diyarbakır ve kent hafızası
Kadim kentlerin hafızası, yüzyıllar geçse de, nesiller değişse de diridir, Diyarbakır gibi.
Amidadan Diyarbakır’a miras bir hafıza, hem de çok diri, aynı zamanda kendini güncelleyen bir hafıza.
Ahmet Güneştekin’in ‘Hafıza Odası’ ile çok müthiş bir ‘hafıza’ tartışmasının ortasında bulduk kendimizi, aynı zamanda kentimizi. Sosyete davranış biçiminden, tabutlara saygısızlık yapılmasına kadar uzanan eleştirilerin odağında seviyeli bir yaklaşım yakalandı.
Ahmet Güneştekin, TSO Başkanı Mehmet Kaya ve sanatçı Şener Özmen, yapılan analizlere, eleştirilere çok makul ve ikna edici cevaplar verdiler. Hatta yapılan seviyesiz eleştirilere karşı makul cevapları oldu ki, sanırım o kesim mahcubiyet duvarına tosladılar (mı)? Bilemiyoruz, ancak, basın toplantısından yüzde yüz olmasa da büyük oranda konsensüs çıktı.
Kadim kentin kendi içinde yüzleşmelerinin geleneksel ritüellerinin tanıklarıyız. Feodal üretim ilişkilerinin varlığının söz konusu olduğu dönem ve zamanlarda da, sosyalist mantalitenin hâkim olduğu dönemlerdeki yüzleşmelerin, eleştirilerin geleneksel ritüeller çerçevesinde sağlıklı bir şekilde hayata geçirilmesinin bir tecrübe sonucu olduğunu söylemek, bunun analizini bu şekilde yapmak sanırım yanlış bir değerlendirme olmaz.
Ahmet Güneştekin ve Şener Özmen anlatabileceklerini en yalın, en net şekilde dile getirdiler. Anlaşılan konuşmak, konuşurken de birbirini anlamak gerekiyormuş. En kolayını en zora, en zorunu en kolayına çevirmek gibi özelliklerimizin varlığına teslim olmamak için en doğru yöntem, en zor koşullarda dahi konuşmak, fikirleri tartışmak önemli, ayrıca olması gereken de bu.
Önce basın toplantısı, ardından Keçiburcundaki sergi alanını dolaşmak, Barış annelerinin serginin onur konuğu olarak ağırlanması, ‘hafıza Odası’na ayrı bir önem, ayrı bir anlam yükledi.
Biz, sergiden ayrılıp Mardin kapı yokuşundan çarşı merkezine doğru yol alırken, DİSİAD Başkanı Nurullah Edemen ve bana yaklaşan genç bir kadın, Oto gar’a nasıl gideceğini sorduktan sonraki sohbetin ardından serginin sadece bizim değil, tüm Türkiye’nin hafızası olduğunu daha net anladık. Hataylı olduğunu öğrendiğimiz kadınla aynı güzergâhta yürüyebileceğimizi, kendisine yardımcı olacağımızı söyledik, yürüdük.
Diyarbakır’da bulunma nedenini sorduk, ‘Sergi için geldim, gördüm, dönüyorum’ dedi. Nurullah Başkanla bakıştık, gülümsedik, memnuniyet ifadesi gösterdik. Kadın, sanata meraklı, Güneştekin’i biliyor, ancak, serginin açılışındaki tartışmalardan sonra gelip görmeye karar vermiş, görmüş, dönüyor. Otogar için Balıkçılarbaşı minübüs durağını gösterdik, yemek için Hacı Halit’i işaret ettik, İhsan beye teslim ettik ayrıldık. O Hataya, biz gündeme döndük.
Diyarbakır’daki Cumartesi kalabalığını yorumladık, sergi için Keçiburcu önündeki bitmeyen kuyruğu sorguladık, ortaklaşan hafızalarımız, kadim kentin bitmeyen hafızası karşısında bir kez daha saygıyla eğildik.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.