Devlet ve ‘Brütüs’ ler
Polis, asker, öğretmen, işadamı, profesör, doktor, memur, işçi, siyasetçi, hâkim, savcı, imam, hacı, hoca, ev hanımı, gazeteci, sendikacı, özetle her kesimden gözaltı ve tutuklamalar gerçekleşti, sayı her gün artarak katlanıyor.
Gözaltına alınan ve tutuklananların tamamının devletin nimetlerinden faydalanan, bu nimetler sayesinde yükselen, büyüyen, açılıp saçılan, zenginleşen, güç elde eden, edindiği güçle hükmedenler, karar verenler olduğunu görüyoruz.
Aynı ideolojiyi benimseyenlerin sahneye koyduğu ‘Devlet nasıl ele geçirilir’ oyununun provası gibi!
Gözaltı ve tutuklamalara bakıyoruz;
Kariyersiz adam yok.
İdeolojik karnelerine bakıyoruz;
Sağ, muhafazakâr, İslami kesim.
Enteresan bir durum değil mi?
Bu kez sol yok!
Neden?
Sistemin dışına sürüldükleri için mekanizmanın içinde değiller.
Sol yok derken direk hedefte değiller manasında elbette.
Endirek vuruşlarla araya sıkıştırılanlar var tabii ki.
Yaş-kuru hesabına denk getirilenler var, ancak sırıtıyor.
Kendini sosyal-demokrat olarak tanımlayan ancak, FETÖ’ye sempatisi ve yakınlığı olanları bu tablodan ayrı değerlendiriyorum.
Uzun yıllar birlikte olanların, sırtlarını birbirlerine dayayanların birbirlerini arkadan hançerlemesinden daha ağır bir durum olabilir mi?
Güvenip sırtını dönüyorsun, arkadan gelecek muhtemel bir tehlikeye karşı seni koruyacağını sanıyorsun, oysa tehlike sırtında.
‘Sen de mi brütüs?’ dedirten cinsten.
Kim kimi, nasıl kandırdı bilemiyoruz.
Ancak, neden ve sonuçları itibariyle ortada ortak bir üretim var.
Bu ortak üretimin büyük bir bölümü arızalı, zararlı!
Güç zehirlenmesi gözleri kararttığı için kimse kimseyi görememiş, arızalıyı, zararlıyı tespit edememiş, devlet çok sayıda Brütüs beslemiş.
Başından beri hesabı kitabı olanlar bir yana, İslami ve vicdanı hisler içinde çevresine, topluma yardım, destek gibi nedenlerle bu tablonun içinde yer alan çok sayıda iyi niyetli kişinin de, henüz yaş kuru ayırımı yapılamadığı için büyük alevin içinde kızarmaya başladığını Allah için kabul etmek lazım.
Devleti ele geçirme hesaplarının yapıldığı, ele geçirilse de geçirilmese de her iki durumda da zarar görenlerin büyük bölümünün bu sonucu hak etmediği hayatın bir gerçeği.
Türkiye şimdi büyük sınav veriyor.
Belki şu an için erken olabilir, ancak daha fazla zaman kaybetmeden darbe kalkışmasının birinci derecede içinde olanların dışında kalan, dini ve vicdani hislerle kendini oralarda ifade etmeye çalışmış yardımsever kişi ve kurumların mevcut tablonun dışına çıkarılmasını sağlamak ciddi devlet aklının gereğidir.
‘Kandırıldık, Allah ve Millet bizi affetsin’ diyenlerin sayısı bir hayli fazla.
Gerçekten de kandırmışlar, hem de devlet eliyle!
Her alanda olduğu gibi Devleti de aracı kurum gibi kullanmışlar. Adamlar sadece devleti, iktidarı değil, kendi içindekileri de kandırmış, din ve devlet işlerini iyice çorba etmiş.
Biz 15 Temmuz akşamıyla birlikte duruma vakıf olanlardan değiliz. Bir hayli zaman önce de bizi bu duruma getirenlerin tamamını aynı kampın içinde değerlendiriyor ve seyrediyorduk, başka yapacak bir şeyimiz yoktu.
Şimdi gerçek demokrasiye olan inancımız ve bakış açımız gereği birbirimize daha fazla haksızlık yapmamamız gerektiğini açık yüreklilikle ifade etmek istiyorum.
Daha fazla birbirimizi kandırmaya da hiç gerek yok.
Karşı karşıya bırakıldığımız durum, beklenmeyen sürpriz bir durum değildi.
Onun için birinci derecede darbeci zararlıların dışındaki taraflar helalleşin, Allah’tan ve halktan af dilesin. İhtiyaç ortada, sağlıklı, onarılmış, tesis edilmiş laik demokratik parlamenter sistemle yolumuza devam edelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.