Aziz ERİM

Aziz ERİM

ÇALINMIŞ HAYATLAR REŞİDE-1

ÇALINMIŞ HAYATLAR REŞİDE-1

Saray, tüm günahların döllenip kaldırımlara savrulan ceninlerin ana yuvası… Çalınan ve çalınmış hayatların dölyatağı…

Görkemli yapıları ve şaşaalı yaşamlar son bulunca yeniden çalınmış ve çalıntı hayatlara ev sahipliği yapar…

Sarayın kale kapısı 5 metre yüksekliğinde sağlı sollu iki burcun içinden bir örtmeden geçilerek çalınmış ve çalıntı hayatlara ulaşılır…

Yapay yaşamları süsleyen taş kemerler, heykeller, konaklar, kilise havuz ve camiiler… Şehvet salyaların aktığı konaklar, saraylar, haremler mabetleri seyreyler, döl yatakları ahraz, namahrem yataklarda boğulur…

*

Cenabet gecelerde

Fahişe yataklar döllenirken

Ceninleri kaldırımlara savrulur.

Ne tarafa baksan

Salya sümük ölüler

Dost kırıntıları…

Küçük kilisenin bitişiğindeki deve ve at ahırı cezaevine dönüştürülünce, mabetlere ve ahırlara mahkûmlar yerleştirildi…

Oysa

Çan sesi

Ezan sesi

Mabetler selamlaşır

Göklerde erir dualar

Mavi mavi…

Saraylar yıkık, viran kabuk değiştirince hükümranlar…

Küçük kilisede mahkûmlar

Dua değil

Çile çekerler…

Kale içindeki yatırlara, sahabelere inat, hükümranlar günah tohumlarını yeşertirken havuzlara süt sortilendi pastörizesiz…

Cariyeler şehvet salyalarıyla azgınlaştı, ceninleri yeni günahlara hazırladı

Ne çok hayatlar çalındı

Ne çok çalınmış hayatlar, hayat çaldı

Tenler tensizleşti…

**

1

Saraykapı, şehir merkeziyle sarayın arasına sıkışmış bir semt, bu yüzden semtin sakinleri genellikle memur, idareci, avukatlar, dava vekilleri ve subaylardı… Sur diplerinde odunlar surlarla eşit olacak şekilde istiflenir, gelinlik kızlar gibi görücüye çıkarılırdı, odun kırıcıların ve hızarların hengâmeli sesleriyle kışa hazırlık yapılırdı. Surların karşısında dizilen mazgana evler genellikle dış duvarları basit taşlardan örülmüş, odalar arasındaki duvarlar bağdad-î *sekiz, dokuz odalı tek katlı toprak damlı geniş avlulu evlerdi, her odada bir aile yaşardı, ortak bir mutfak bir tuvalet ve hatta kiler de ortak paylaşılırdı…

*

Mazgana avlulu evler

Odalarda türlü türlü haller

Bir yorgan bir döşek

Kaplumbağa hızında yaşamlar…

REŞİDE HANIM

2

Surların kırk beş derece kesişen bölümüne kurulan çeltik fabrikasının çaprazında Reşide Hanım, iki katlı evin alt katında yalnız yaşardı, üst katını da genellikle subay, astsubay veya polislere kiralardı. Babasının emekli maaşıyla geçinirdi, mahalle sakinlerine göre İstanbul’da da kira geliri vardı… Reşide Hanım, aslen Siverek Zaza’sıdır çok düzgün Türkçe konuşan, düzenli mecmua ve gazete okuyan kültürlü biriydi, babası Tevfik Dilek öğretmendi…

Tevfik Hoca emekli olunca Saraykapıdaki evi satın alıp eşi Makbule Hanım ve kızı Reşideyle bu evde ölene dek yaşadılar…

Reşide Hanım 1.50 boylarında, zayıf, çıkıntılı elma kemikli, beyaz tenli ama burnu yoktu, burnunun olması gereken yere beyaz özel bir plaster bant yapıştırırdı, bu yüzden mahalle sakinleri ile aralarında gizliden gizliye bir dedikodu dolaşırdı…

Rivayet edilirdi ki; Reşide Hanım **“vıcak kör” olduğu için üstüne kuma getirilince evi terk etmiş, buna kızan malum kocası, âleme ibret olsun diye burnunu kesmiş, diğer bir rivayetse; Reşide Hanım kocasını aldattığı için burnu kesilmiş ve terk edilmiş, ama bunlar rivayetten öteye gitmedi…

Reşide Hanım çocukları sevmediğinden değil, evlenmediği için çocuğu olmadığı için çocuk sesine tahammülü yoktu, çocuk gürültüsüne aşırı tepki gösterirdi, ama kedi ve köpeklerle iç içe yaşardı evde besler, yedirir içirirdi ve hatta onlarla aynı yatağı paylaşırdı. Kasaptan kemik, sakatatçıdan ciğer işkembe alır pişirmeden ve haşlamadan yedirmezdi, her sabah süt alıp kedilerine içirirdi.

Oysa yanı başında mazgana evlerde yaşayan çocuklar kuru ekmekle veya ekmeğin üstüne sürülen salçalı ekmekle karınlarını doyururlardı. Et, süt veya ciğer hak getire aylarca yemedikleri olurdu… Okulda haftada iki kez Marshall yardımı projesiyle Amerika patentli süt tozu ve yanında pasta türü yiyecekleri dört gözle beklerlerdi…

Mahallenin bu yoksul kesimdeki çocuklar, Reşide Hanımı bu yüzden pek yıldızları sevmezlerdi hatta içten içe kin beslerlerdi…

Bu yüzden çocuklarla hep cebelleşirlerdi…

Reşide Dilek ilk kedi beslemeye 1948-51 yıllarında başlar, babası Tevfik Dilek Bismil’in Seyithan Köyünde öğretmenlik yaptığı dönemde bahçeli lojmanda evde hedi beslemeye başlar, kedisinin ismi “Çita”ydı…

Reşide Hanım her sabah sütçüden aldığı sütü, kapının önünde yayvan tabaklara doldurur, kedilerine içirirdi ve onlarla konuşurdu: “Yavrularım karnınızı iyice doyurun sağda solda çöplüklerde bir şeyler yemeyin, hastalanırsınız…”

Bu arada mahallenin diğer kedileri de bu ziyafete sahil olmak isteyince Reşide Hanım tarafından süpürgeyle kovalanırdı ve hiddetle tepki verirdi.

“Defolun çöplük kedileri! Bu yavrularımın kahvaltısı siz başka yerde beslenin. Çöplüğünüze geri dönün!” kedilerle adeta konuşurdu…

Bu mazgana evlerde yaşayan çocuklar Reşide Hanımın yokluğunda kedilerin bakır süt taslarını yere döküp kaçarlardı. Reşide Hanım bu tür hareketlere çok fazla tepki gösterirdi ardından kalayı basardı: “Beden dibi piçleri, doğurup doğurup sokağa atıyorlar, fırlamalar…”

Çocuklar bu tepki karşısında hemen sağa sola dağılıyorlardı, çünkü biliyorlardı ki Reşide Hanım, anne ve babalarına şikâyet edecek akşam da dayak yiyeceklerini…

Mahallenin çocukları harçlıklarından kestiği paralarla plastik top alır sur dibinde tek kale maç yaparlardı, çünkü başka eğlence alanları yoktu, haftada bir abileriyle sinemaya giderlerdi. Diğer günler tek veya çift kale maç ya da odun istiflerinin arasına saklanıp kovboyculuk oynarlardı ya da karpuz, kavun kabuklarıyla mahalle kavgaları yaparlardı. Tabii kavga bazen sertleşirdi ve taş kavgasına da dönüşürdü zaman zaman, kafa kırılmalar, kol kırılmalar olurdu… Odun istiflerinin üstüne çıkıp surlardan şairin dizelerinden dökülen o meşhur “Diyarbekir Kalesi”ne çıkarlardı…

Oradan Diyarbakır; muhteşem, vakur ve tarih kokardı, bir başka gözükürdü, tek tük yüksek binalar genellikle tek katlı veya iki katlı toprak damlı evler, damlarda tahtlar ve genellikle evlerin damlarında güvercinler uçardı, Mardin taklacıları, mavi taklacılar, dönme dolap taklacılar gökyüzüne bir minare boyu yükselir takla atıp aşağıya süzülürlerdi…

Devam edecek

reside-hanim-aziz-erim-kosesi-icin.jpeg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aziz ERİM Arşivi
SON YAZILAR