ANNEM İMPARATORİÇE BABAM İMPARATOR OLURSA BEN NE OLURUM ?
Sınavlar ülkesinde yine bir sınav TEOG 2… Şimdiden TEOG 2 Sınavına girecek tüm öğrencilerimize başarılar diliyorum.
Malum bu hafta orta son öğrencilerimiz yine sınava girecekler. İşte bu bağlamda siz Değerli Ebeveynlerden ricam; çocuklarınızı son telkinlerinizle sık boğaz etmeyin. İmparator ve imparatoriçeliğinizsen sıyrılarak çocukları hiç olmazsa bu saatten sonra rahat bırakın. Zaten bu saate kadar yaptıklarını yapmışlarıdır.
Biz “ANNELER ve BABALAR” çocuk eğitimiyle ilgili birer imparator ve imparatoriçeyiz. Kendi doğrularımıza ve koyduğumuz kurallara göre oynarız çocuk yetiştirme oyununu farkında olmadan.
Bu oyun içinde kendi koyduğumuz kuralları belirleyen kültürel, soysal ve çevresel farklılıklarımızı, kısacası bizi tamamlayan her faktörü; hatalarımızı görmeden kabul eder ve ettirmeye çalışırız. Başkaları kabul etmese de…Biz egemeniz ya, egemenliğimizi çocuk yetiştirme oyununda çok güzel oynarız. Getirisini düşünmeden. Çevremizde egemen olma davranışlarımızı imparator / imparatoriçe olarak kabul ettirme çabasını hiç mi hiç elden bırakmayız. Bu konuda o kadar ileri gideriz ki çocuklarımızı eğiten öğretmenlerden bile çocuklarımıza egemen davranışlar kazandırmalarını isteriz. Örneğin: ”Benim çocuğum sınıfın birincisi olsun, oyunlarda lider olsun, en ön sırada otursun, sınıf başkanı olsun, Ayşe çok çalışkandır, Ayşe’nin yanında otursun vs vs…”
Anne / baba olarak bizler, kendi egolarımızı çocuklarımız üzerinde kullanırız. Yetenek ve isteklerine aldırmadan kendi yeteneklerimizi, isteklerimizi, dünya görüşümüzü hatta olmak isteyip de olamadıklarımızı çocuklarımızda görmek isteriz. Bu nedenledir ki çocuk yetiştirirken ruhsal gelişimlerini dikkate almadan isteklerimiz doğrultusunda eğitiriz. Öğretmenlerinden de “biz” gibi egemen birey olma davranışlarını kazandırmalarını sağlayacak öğretiler vermelerini isteriz. Farkında olmadan çocuğumuzun sınıfında da egemen bir imparator/imparatoriçe olma çabasını sarf ederiz.
Yaşam denen maraton içinde biz büyükler kendimizi öyle bir kaptırırız ki; bir ev varken ikincisini, normal apartman dairesinde otururken villayı, bir araba varken ikincisine sahip olmak isteriz. Mücevher fiyatına ayakkabılar, çantalar, reklamların cazibesine kapılarak alırız da alırız… Her aldığımızı da sahipleniriz. Fırtınalı soğuk bir havada duraklarda titreyerek araba bekleyenleri görmezden gelerek, gaz pedalına biraz daha basıp bekleyenlerin üzerine su fışkırtarak geçip gideriz bekli de… Çünkü araba bizim istediğimiz gibi kullanırız anahtar elimizde. Sahiplenme duygularımızı abartarak sınırların içine çocuklarımızı da alırız. Bu sahiplenme daha çocuk dünyaya gelmeden başlar. Hamilelik döneminde doktor kontrolüne, beze, mamaya, çocuk odasına verilen para, vs. için yapılan tüm masraflar, kısacası gönül huzurumuzu sağlayan şey dünyaya gelecek yeni bir can için yapılan harcamadan ziyade kendi malımıza yaptığımız bir yatırım gibi görürüz. O artık bizim malımızdır, onu istediğimiz gibi özgürce, doğru ya da yanlış yöntemlerle yetiştirirken gelişimine vurduğumuz darbelerden habersizce. Ya çok özenir, itinayla, büyük bir ilgiyle ya da sevgiden uzak, baskıcı bir tutumla hayata hazırlamaya çalışırız. Çalıştığımız iş yerinden bile telefonla evdeki ya da okuldaki çocuğumuzun üzerinde egemenliğimizi sürdürmeye çalışırken, “Terliyse çamaşırını değiştirin, ilaç saatini kaçırmayın, suyla oynatmayın, dışarı çıkarmayın !" gibi benzer emirleri peş peşe yağdırırız. Emir komuta yine bizde çünkü o bizim malımızdır. Oysa ki biz uykumuzdan ödün vermemek için çocuğumuzu kahvaltısız eline tutuşturduğumuz parayla okula gönderebiliyoruz, yanında sigaramızı tellendirip körpecik ciğerlerini duman altı yapabiliyoruz, televizyon izlerken sinirlerimize yenilerek küfürlü konuşabiliyoruz, kavgalarımızı onun önünde yaparak şiddetle tanıştırabiliyoruz. Çünkü o bizimdir, istediğimiz gibi kullanabiliriz. Öldürmedikçe kimse bizden hesap sormaz, hatta sivil toplum kuruluşları herkesin hakkını savunurken çocuk haklarının istismarına göz yumarlar her nedense… Çocukları savunmak kimsenin aklına gelmez. Aradan geçen uzun yıllar sonra çocuk beden ve beynen gelişip büyür. Karşımızda problemsiz ve istediğimiz gibi bir erişkin varsa problem yok, fakat bize karşı kılıcını kuşanmış egemen bir erişkin olarak karşımıza dikildiğinde vay halimize. O zaman ne yaparız? Ne mi yaparız? Ahlarla, vahlarla söylenmeye, dövünmeye başlarız. “Bizim ailemizde böyle biri yoktu, bu çocuk kime çekti, problemli biri oldu, oysa ki ben onun için neler neler yaptım, hayırsız evlat… ”Tepe tepe kullandığımızı, egemenliğimizi unutarak.
Oysa ki çocuk bizden anlaşılmayı bekler. Onu anlamaya çalışıp, kendi dilinden hitap ederek, kendileri olmaları için çaba sarf etmeliyiz. Egolarımızdan uzak, egemen dünyamızın dışında iyi rol model olarak topluma uyumu ve kendi psikolojik dengesi içinde olduğu gibi kabul ederek, içinde bulunduğumuz maratonun dışında yetiştirmeliyiz. “İMPARATOR ve İMPARATORİÇELİĞİMİZDEN" sıyrılarak…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.