VADİDEKİ ZAMBAK HONORE DE BALZAC
1799-1850 yılları arasında yaşayan Fransız bir yazar olan Honore De Balzac, yazı hayatına Cromwel tragedyasıyla başladıysa da oyunun başarısızlığı üzerine, oyun yazarlığını tek bir eserle bırakarak, roman yazarlığına kaymıştır. Yaşamı iniş çıkışlarla dolu olan Balzac, iflas ettikten sonra bütün borçlarını kaleminden kazandıklarıyla ödemek zorunda kalan bir yazar profilidir. Goriot Baba, Kırmızı Han, Mutlak Peşinde, Sönmüş Hayaller, Louis Lambert ve daha birçok eseri vardır. Vadideki Zambak adlı eserinde yaşamış olduğu sıkıntılı dönemden sonra karşılaştığı ve kendisinden yaşça olgun olan Madam Mortsauf’a olan derin duygularından bahsetmektedir.
HADDİ AŞINCA HUDUDA HASRET BIRAKAN AŞK
Merhamet… Üç heceli olduğuna bakmayın, öyle bir sözcük ki insan olma vasfının en önemli yapı taşı; nam-ı diğer…
Sevgiye gidilen yolun sevgisizlikten geçtiğinin acıklı bir yansıması diyebilirim Vadideki Zambak için. Bu romanı sadece gözlerimle okudum desem eksik kalır, kulağımda yankılanan sessiz çığlıkları da duymadım değil.
Karşılık görmemiş duygular bazı ruhlarda kin ve nefret tohumları ekebiliyor. Kişinin fıtratını bozan ve belki de onu bir tutsak haline getiren zaafın kaynağıydı; sevgisizlik… Bunun doğruluk payı azımsanmayacak kadar fazlaysa da kitabın kahramanında bu durum tam tersi bir şekilde zuhur ediyor.
Doğar doğmaz sütanneye verilmiş, üç yılını ailesinden uzak kalmanın yalnızlığıyla geçirmiş bir bebeğin ağlayışını duydum öncelikle… Üç yılın sonunda tam da ailesine kavuşmuşken, baba ocağına döndüğünde ise varlığının önemsenmediğini hissetmiş bir çocuk duruyordu karşımda; Felix. Dört çocuklu bir ailenin ortanca sayılabilecek bedenen zayıf ama bir o kadar ince düşüncelisi evin… Yalnızlığını gökyüzündeki seçtiği en parlak yıldızla paylaşan… Okuma-yazmayı öğrenir öğrenmez annesi tarafından, genelde zekâ geriliği görülen çocukların gönderildiği bir kolejde sekiz yıl boyunca adeta parya hayatı yaşayan çocuğun ağlayışlarıydı kulağımda yankılanan…
En yalnız hissettiği gün şüphesiz göstermiş olduğu başarıdan dolayı iki ödül birden almayı hak etmiş olduğu gündü Felix’in… Sayısız mektup yazmasına rağmen, ödül töreninde yanında bulamadığı ailesinin yaşattığı derin yarasını sarmak yine kendisine düşünce; en mutlu olması gereken ama acıya dönüşen günün sonunda elindeki ödülleri sobada yakıp yüreğindeki yangınla ağlayan ergenin haykırışları çınladı kulaklarımda...
20’li yaşları geçtiği halde beden yönünden çocuk kalmasına rağmen, düşünce bakımından çoktan yaşlandığını düşünen biri olarak gençliği adımlamıştı. Ailesiyle birlikteyken ne zaman kullanmaya niyetlense de onca olumlu cümleyi kurmayı; annesinin soğuk tavrı ve bir bakışıyla darmadağın oluyor, kalbindeki sevgi gücünü hiçe indirmeye yetiyordu. Çoğunlukta kendi ruh dünyasında hissedilebilir derecede düşünceler altında ezilmişlik duygusu vardı; hem de fazlasıyla… Kolay değildi varlık içinde yokluk çekmek zira ilkokula yiyeceksiz, ortaokula harçlıksız ve lisede onu başkalarından borç almak zorunda bırakan farklı bir varlık anlayışı!!!
Ülkede prens için şenlikler yapılmaktaydı ve Felix için kendilerinin de davetli olduğu bu balo, hayatında bir dönüm noktası olmuştu. Çünkü kalabalığın arasında karşılaştığı, hiç tanımadığı bir kadının aşkı yakmıştı içini. Doğrusu ‘yakmak’ tabirini rast gele kullanmadım çünkü bir aşk ancak imkânsız ise yakar kül ederdi. Sevginin tanımını bile bilmeyen Felix’in yaşadığı ve henüz yeni tanıştığı bu kavram onu hasta düşürmüştü. Nereden bilebilirdi ki, ailesinin hava değişimi için onu bir yakınlarının yanına gönderdiklerinde; karşısında imkânsız aşkını bulacağını; Kontes Mortsauf…
Kontes Mortsauf kendisinden yaşça büyük, mizaç olarak ta huysuz ve sürekli bulunduğu şartlardan şikâyetçi bir adamla evlidir, çiftin ciddi sağlık problemleri yaşayan iki çocukları vardır. Yaşamış olduğu tüm olumsuz şartlara rağmen, Kontes Mortsauf eşlik vazifesini layıkıyla yerine getiren aynı zamanda merhametli bir annedir.
Felix’in ona olan duygularını öğrenmesiyle tamamen alt üst olan Kontes Mortsauf, Felix’i hem öğrenimi için hem de iyi bir kariyere sahip olması için, belki de kendinden uzaklaştırmak amacıyla Paris’e gönderir. Kralın başyardımcısı olarak atanan Felix, yaklaşık sekiz ay gibi bir süreden sonra duyguları daha da derinleşmiş bir şekilde tekrar sevdiği kadının karşısındadır. Kontes ise ona karşı hissettiği duygularla mücadele ederken, bir dost olarak Felix’e dürüst bir insan olması adına nasihat mektupları yazmaya devam eder.
Felix’e duymuş olduğu sevginin günahının ağırlığı ile gecelerce gözlerinden yaşlar dökmüş ve mensup olduğu din görevlisine bu aşkın yakıcı hastalığından ancak onu kızıyla evlendirirse iyileşebileceği tavsiyesini alır. Çünkü ancak kızını onunla evlendirirse, onu oğlu gibi görebilirdi. Fakat bir şeyden habersizdi; Felix Paris’te Lady Dudley adında soylu bir hanımla tanışmıştır. Lady Dudley’nin varlığını öğrenen Kontes ağır bir şekilde hastalanır ve onu ölüm döşeğine götüren süreç başlamıştır.
Bir zamanlar Felix’in vadideki zambağı diye isimlendirip sevdiği çiçeği, çoktan solup gitmiştir. Ve ona ancak ölümünden sonra açıp okuyacağı vasiyet niteliğinde bir mektup bırakmıştır. Kontes’in kızı ise ölümünden sorumlu tuttuğu Felix’ten nefret etmektedir bu yüzden evlilik gerçekleşmez. Felix hayatının geri kalan kısmını edebiyat ve siyasetle uğraşarak geçirmiştir.
Sevgiden ve merhametten yoksun olarak büyümüş bir insanın yanlış seçimleri aslında sadece kendisinin değil, birden fazla insanın hayatının son nefesini verirkenki derin soluğunu duymamla son buldu… Oysa sevginin de görünmeyen hudutları vardı ve haddi aşınca da hududa hasret yaşamaya mahkûm oluyordu aciz olarak yaratılan insan…