ŞU SURLULAR NASIL İNSAN YA?
-Selam, nereye?
-Selam kaptan, Ayazağa’ya
-Buralı değilsiniz sanırım.
-Evet, Diyarbakırlıyız.
-Sur’u bilir misiniz?
-Evet.
-Şu Surlular nasıl insan ya?
-Surlular biziz.
-Yok ya, olamaz!
Dedi ve gözleri yerinden fırlamış gibi döndü bize baktı.
….
Bir haftalığına İstanbul’daydım… Bindiğimiz takside, taksiciyle aramızda geçen diyalog böyle başladı ve devam etti tabii seyir halindeki takside on dakikalığına…
On dakikada ne anlatırsınız, nasıl anlatırsınız ki Surlu insanın çift başlı canavar olmadıklarını, insanların gözlerinin tepelerinde olmadığını, dört kollarının olmadığını, saf, temiz, mert ve de insan gibi insan olduklarını ama şu anda büyük bir ateşin içinde olduklarını, kentlerinin yıkıldığını, gidecek yerleri ve güçleri olmadan göç ettiklerini, öldüklerini, ölü bedenlerinin günlerce yerlerde yattığını…
On dakikada anlatamadığı Güney emekçisi Sayın Çetin DESTE’nin düzenlediği Güney Kültür Merkezi’ndeki söyleşimde anlatmaya çalıştım gözümün gördüklerini, kulağımın duyduklarını, yüreğimin sızılarını üç saatlik bir süreçte.
Söyleşi 30.01.2016 Cumartesi günü akşam saat yedide olacaktı. Gündüz temelleri Diyarbakır Erkek İlköğretmen Okulunda atılan dostluğun vermiş olduğu bağla Bakırköy’de toplandık. Dostlarla geçirilen her an/ çok güzeldir. Biz de bu güzelliği dibine kadar yaşıyoruz fırsat buldukça. Yad edilen eski günlerin etkisiyle gah ağız dolusu gülüştük gah yürek burukluğuyla hüzne gark olduk. Ayrılık zamanı gelmişti ki ben söyleşinin yapılacağı adrese nasıl gideceğimi sordum. Masadaki herkesin ben götürürüm demesi ve Mahmut Uğur ULAK arkadaşımın Surlu edasıyla ‘Nereye gidiyorsun? Seni biz adrese teslim etmeden bırakır mıyız?’ deyişini taksicinin duymasını ve bu ortamı görmesini çok isterdim…
Güney Kültür Merkezi’nde çok sıcacık karşılama ve ardından yudumlanan çaylar ve demlenen sohbet bana evimdeymişim hissini verdi. Evimdeymişim demem doğrudur zira yaklaşık dört yıldır Güney ailesinin bir ferdiyim. İyi ki bu güzel ailenin içindeyim. İyi ki Yılmaz GÜNEY’in mirası olan kültür hizmetinin içinde olmuşum.
Güney emekçisi Hüseyin GÜL’ün moderatörlüğünde şiirle başladık söyleşiye. Yılmaz Güney’den, Ahmed Arif’ten dizelerle giriş yaptıktan sonra kent insanının yoksulluğu, ezilmişliği, acılarının ana izleğinden oluşan şiirlerimden örneklerin ardından gençler benim şiirlerimi okumak istediler. Mekek ÖZER, ‘Esmer Çocuk’, Dilek KIZILOCAK, ‘Şakacıktan Güneş Pembe Doğar mı’ şiirlerimi okuyarak söyleşiye renk kattılar. Güney emekçisi Bektaş KIZILOCAK, ‘Hewal’ şiirini yüreğinin sesiyle okuyarak bizleri duygu seline kaptırdı adeta.
Gecenin büyük sürprizi ise Aysel Hanım’ın söyleşiye gelişi oldu… 2009 yılında yurtdışı bir gezide tanıştığımız Aysel Hanım… Yüreği güzel insan. O geziyle ilgili anektodumu paylaşmadan geçemeyeceğim. Zira burada da önyargının zalimliğiyle karşı karşıya kalmıştık. Gurubumuz 18 kişilik küçük bir gruptu. Biz Diyarbakır’dan üç kişiydik bu kafilede. Budapeşte’de panoramik şehir tutu atılırken tanışma faslında ‘Diyarbakır’ sözü geçince bize bakışlar değişti. Bakışını değiştirmeyen sadece Aysel Hanım oldu gezi süresince. Bir daha hiç görüşemediğimiz sadece sosyal medyadan takipçim olan o güzel insan gelmişti benim söyleşime. İsteği üzre ‘KATIRCILAR’ şiirimi okudum. Yüzünde hüzün ve mutluluk karışımı bir gülümsemeyle izledi söyleşiyi.
Söyleşinin ikinci bölümü ‘SUR/AMED’ izlenimleriydi. İşte burada o taksiciye a anlatamadıklarımı tüm çıplaklığıyla anlatmaya çalıştım. Ne gecemizin, ne de gündüzümüzün kaldığını, gökyüzümüzün tüm renklerinin kana, acıya boyandığını, bir kentin kültürüyle, bilinciyle, düşüyle, umuduyla ve de tüm halklarıyla yok edilişini, en güzel çocuklarının, en güzel kadınlarının, bıçkın delikanlılarının öldürüldüğünü, en güzel gülüşlerinin donduğunu, en güzel günlerinin çalındığını görmeyene yaşamayana nasıl anlatılabilirse işte öyle anlatmaya çalıştım…
Misafir Can’ların katkılarıyla bizim buralarda yalnız olmadığımızı anlayarak yüreklerde umutla, yüzlerde buruk bir gülümsemeyle ve Ahmed ARİF’in bu güzel sözüyle noktaladık söyleşimizi…
‘Nerede bir can ölse oralı olur yüreğim. Olmalı, zaten olmasa insan olmaz yüreğim.’
Birsen İNAL
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.