Siyasette şahsi suçlama halleri!
Yaptıklarınız bir yana yapacaklarınızı anlatmaktan vazgeçme halleri zuhur ettiyse, bunların yerine rakip suçlama, hatta linç etme yöntemi benimsediyse siyasette tükenme noktasına gelindiğinin fotoğrafını görmek için aynaya bakmak bütün gerçeği yansıtabilir. ‘Aynalar yalan söylemez’ derler, inanmayan bakar kendi gerçeğini görür, başkasının sizi size anlatmasına gerek kalmaz.
Siyasetin, ülkeyi yönetmenin doğasında var olan iktidar-muhalefet ilişkisi, eşit koşullarda olmasa bile temelde birlikte farklı yol yürüyüşünün varlık nedenlerinden gücünü alır. Bu varlık nedeninin ortadan kaldırılması çabası hem iktidarı hem de muhalefeti güçsüzleştirir, aynı zamanda yönetmeye aday oldukları toplum nezdinde itibarsızlaştırır, güvensiz hale getirir. Böylesi bir çabada ısrar, bir kesimin yok sayılması, görmezden gelinmesinin yöntem olarak seçilmesinin sonuçlarına katlanmak zorunda kalan ülke örneklerine yakın tarihte tanıklığımız oldu. Bu ülkelerdeki sonuçlara baktığımızda; hak, hukuk, adalet, demokrasi gibi toplumun bütün kesimlerini ayakta tutan değerlerin hiçe sayılmasının sonuçları ağır olmuştur.
Laik devlet, laik toplum anlayışının hâkim olduğu ülkelerde bireylerin nasıl ve ne şekilde yaşamak istediğinin analizi yapılmadan farklı bir yönetim anlayışının dayatılması yönetenlerin kendi istek ve arzularının gerçekleşmesinin ötesinde bir sonuca hitap etmez, birlikte yaşama istek ve arzusunu törpüler, yaralar, bazen onarılması mümkün derin izler bırakır, bazen de onarılması mümkün olmaz. Bu tür zamanlarda gidilen yolun, seçilen yöntemin yarattığı, yaratacağı krizin ülkenin menfaatlerine darbeye, bireyin hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasına, toplumun kutuplaşmasına neden olacağını önceden kestirmek, öngörmek tedbir almak yönetim erkini uhdesinde bulunduranların görevidir. Krizleri sağlıklı yönetmek toplum adına devlet erkini elinde bulunduranların sorumluluğundadır. Muhalefet ise dikkate ve ciddiye alındığı kadarıyla durumdan sorumludur. Sayısal gücü elinde bulunduran iktidarların ‘Ben ne dersem o olur’ mantığının yerleşmesi, kökleşmesi iktidar zehirlenmesi denilen sonuca hitap eder.
Türkiye siyaseti açısından gelinen noktanın içinden çıkılmaz hale gelmeden toparlanması, iktidar-muhalefet ilişkisinin siyaseten rekabet çerçevesinde yeniden dizayn edilmesi gerektiğini düşünüyor ve savunuyorum. Aksi durumun; şahsi suçlamalar, bunun ötesinde, aile, baba, annelerin de işin içine dâhil edilerek kişisel düşmanlık performansı ile sürdürülmesinin siyaset kurumunu daha çok yaralayacağı gibi, güvensizlik oranını giderek aşağıya çekeceği muhakkak. En önemlisi, korkmamız gereken son nokta, güvensizliğin sandığa yansımasıdır ki, böyle olduğunda demokrasiden uzaklaşma halleriyle daha fazla haşır-neşir olacağız demektir ki, şimdiden öngörmemiz mümkün olmayan kaoslarla yüzleşmemiz hiç birimizin arzulayacağı bir durum olmayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.