Psikolojide Rüya
İnsanların yaşamı boyunca rüyalar hep ilgisini çekmiştir. Neden mi? Çünkü rüyaların sınırı yoktur. Rüyalarımızda bir gün uçabilirken başka bir gün yere çakılabilmenin dehşetini yaşabiliyoruz. Tabi hal böyle olunca buda inanç ve kültür sistemlerine göre çeşitli inanışları beraberinde getirmiştir. Ben bu hafta size psikolojik anlamda rüyadan bahsedeceğim.
**Rüyalar insan hayatında daima var olan psikolojik bir süreçtir. Doğru tanımlanabildikleri ve kişiyle bağlantılı yorumlanabildikleri ölçüde kişinin ne olmak istediğinin yanında ne olduğunu ifade eden veriler olarak değerlendirilmelidir.
Psikoloji biliminin en büyük isimlerinden biri olan Sigmund Freud tarafından ise ilk kez ele alınan rüyalar bilinç dışına giden kraliyet yoludur. Yani bir insanın rüyalarını anlamak onun zihninin derinliklerinde neler olduğunu anlamak adına önemlidir.
Bir gün Freud’un bir öğrencisi kendisine “sizin masanızda otururken kendimi gördüm” deyince o öğrenciyi tez öğrencisi olmaktan çıkarmıştır. Çünkü Freud yerimde oturmak ile ilgili bir düşüncesi olmasa bu rüyayı göremezdi demiştir.
Bilimsel olarak rüyada ise ;
Uyku 3 dönemden oluşur hafif uyku derin uyku ve hızlı göz hareketlerinin izlendiği REM uykusu. REM uykusu derin beyin yapılarından kaynaklandığı için derin uykunun yaşandığı evredir. Bu evrede göz kapaklarımız kapalı olmasına rağmen, göz küreleri bu esnada sanki bir olayı izliyormuş, yaşıyormuş gibi hızlı hareketler içindedir. Her gece yaklaşık 2 saat süren bu evrede rüyaların büyük bir bölümü yaşanır ve görülen rüyalar sırasında beyinde heyecan, kaygı, korku duyguları oldukça aktiftir. Buna karşın beynin muhakeme yapan ön beyin bölümü uyku halindedir.
RÜYALARIN İÇERİĞİ
Rüya içeriğini oluşturan durumlar arasında ise en sık yaşanan bilinçaltı duygumuz kaygıdır. Bu kaygılarımız en saf hali ile kayıt altındadır.
* Erkekler kadınlara göre daha fazla saldırgan içerikli rüyalar görürken, elde edilen bulguların da, yaşamdakine benzer şekilde rüyalarda sürdüğünü göstermiştir.
*Yâda depresyon halinde olan bir bireyin; kendisine, çevresine yönelik olumsuz duygu durumlarına rüyalarında da yaygın bir biçimde rastlanır.
*Rüyaların %10’unda ise cinsel içerik vardır ve gençlerde daha fazladır.
Rüyalarımızı neden unuturuz?
*Birçok rüya imgesinin belirsiz olmasıdır. Gün içinde gördüğümüz şeylerin bileşiminden oluşur ve anlamsız bütünlüklerdir. Buna çöp rüyalarda diyebiliriz.
* Bizim bastırdığımız istek ve dürtülerimizi içerebilir, bilincimizde onları hatırlamak istemeyiz.
*Bilinçlilik ve bellek kaydı rüya anında olmadığı için yeterince anımsayamayız.
Rüyaların yorumlanması
Sabah uyandığımızda gece bir rüya görmüşsek hemen çoğumuz gördüğümüz rüyadaki sembollerin anlamına bakmaya çalışırız. Bu tamamen yanlış bir davranış türüdür. Çünkü her sembolün her kişide farklı bir bilinçaltı imgesi vardır. Herkesin yaşantısı ve bilinçaltına attığı duygu durumları farklıdır ve semboller herkes için aynı anlama gelmeyebilir.
Bir dönem belirli aralıklarla gördüğümüz bir rüyayı düşünürsek: Her seferinde mekân farklı,kişiler tamamen farklı böyle karışık bir rüya, net olan tek şey o rüyadan sonra zihnimizde kalan belirli bir sembol müdür?
Örneğin diş sembolü diyelim.
Tabi Diş görmenin rüyada farklı anlamları vardır. Biz diş dökülmesinin sembolik anlamına bakacak olursak kişinin kendisinin ve bir yakınının ani bir ölümüymüş.
Evet, bir rüyanın bizde uyandırdığı kaygı ve korku duygusu tam anlamıyla bu mu?
Sürekli bir olumsuz düşünme hali ve bunun yarattığı psikolojik etki! Peki, bunun etkisinde kalma sürecimiz bir hayli uzun değil mi?
Bizim hangi rüya bana bir şey anlatmaya çalışıyor bunu anlamamız önemlidir. Çünkü ben zihnimde olduğunu bilmediğim, unuttuğum ya da bildiğim halde bastırmaya çalıştığım düşüncelerimi rüyalarım sayesinde öğrenebilirim. Rüyalarda, duygusal anlamda aşırı olarak nitelendirilebilecek bir durumla daha güvenli bir ortamda ilgilenirim. Bu bağlamda rüyalar bir nevi terapi gibidir.
Sevgiler,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.