Şaka ile karışık söylesem de siz yine de ciddiye alın; bence petrolü şimdilik bizlerden uzak tutalım. Petrol demek, ölüm, felaket, kan ve gözyaşı demek. Petrol yüzünden etrafımızdaki coğrafyanın halini gördük, görüyoruz. Pay-May diyerek durumu gerginleştirmeye, kafatasçı gazeteci-yorumculara da yeni malzeme vermeye de hiç gerek yok.

Petrolden ‘pay istemek’ siyaseten şimdilik özerkliğe falan denk gelen bir durum değil. Büyükşehir Belediyelerinin yeni statüsü, yerinde ve kendini yönetmekle zaten özerkliğe denk gelen uluslararası bir statü. Belediyelerin önümüzdeki dönem yönetim biçimleri bu. Bağımsızlık yâda genel anlamda anlaşılan bir özerk bölge yaratma gibi bir şey yok ufukta. O nedenle kimsenin birbirini yormasına ve gerginliğe de hiç gerek yok.

Petrol mü, eşit yurttaşlık mı?

Anayasal bir hak olarak; Kürtlerde dâhil olmak üzere bu coğrafyada yaşayan bütün halklar için hangisi öncelikli diye bir referandum yapılsa;

Benim oyum ‘Eşit yurttaşlık’ için olur.

Nedeni gayet basit;

Parlamenter demokratik rejim esas alınmış, birlikte yaşam kurgusu ile sorunların çözümüne çareler aranıyor ise, çözüm sürecinin muhatapları olarak Türkiye’nin demokrasi güçleri gösteriliyorsa, rota bellidir. Rota bu ise, Israr edilmesi elzem olan da, Türkiye’deki tüm halkların eşit yurttaşlığını önceleyen yeni ve demokratik bir Anayasadır.

Abdullah Öcalan’ın çizdiği, sunduğu, sivil ve silahlı siyaset gruplarının da onayladığı rota bu ise, Avrupa Birliği Yerel yönetimler Özerklik şartı dışındaki bir Özerkliği adres göstermeye gerek yok. Bağımsızlıkla ilgili ise hiçbir şey söylemek istemiyorum, çünkü böyle bir talep zaten yok.

Yok, ise petrol payı demek de bir miktar fantezi oluyor. Bu nedenle, BDP’li belediye başkanlarının da Milletvekillerinin de bundan sonra kullanacakları dil son derece önem arz ediyor.

Yürüyen sürece baktığımızda; Çok büyük bir sıkıntının olmadığını görüyoruz.

Amaç ‘üzüm yemekse’ bağcıyı ‘Dövmeye’ gerek yok.

Ya da dövüyormuş gibi görünmeye hiç gerek yok!