Meslek ahlakı!
Yandaş, Candaş, iliştirilmiş gazeteci profili yaratıldı, toplumun başına bela edildi. Şimdi de ‘ayağa çağrılan’ gazeteci profili ile tanıştık. Birileri, doğru haberi ‘yalanlayacak’, başka birilerini ayağına çağırıyor, onlarda meseleyi irdelemeye gerek duymadan gidiyor. Gitme zorunluluğu hâsıl olmuş ise, elbette ki nedenleri var.
Muhataplar, meseleyi sorgulamıyor, doğru-yanlış, hiç fark etmiyor, amaç günü ve o anı kurtarmak. Adam ne konuşuyorsa, olduğu gibi yayınlıyorlar. Yalan haber suçlamasına rağmen, haberimizi doğrulayan sözlerine rağmen, kimse ‘Hem suçluyor, hem de doğruluyorsun, yalan bunun neresinde’ demiyor.
‘Elektrik borcu yok’ diyen OSB’nin başkanından ve ona koltuk değneği olan gazeteci profilinden söz ediyorum.
O gün dikkat etmediler, sorgulamadılar. Cuma günü saat 17.00’den sonra bazı sanayicilerin elektriğinin kesilip kesilmediğini bugün sorsunlar. Borcun ise 84 milyon mu, yoksa 112 milyon mu olduğunu araştırsınlar.
Meslek etiğinin geçerli olduğu bir süreçten vur-kaç taktiği ile yapılan gazetecilik evresine geçişin toplumsal düzenimizi nasıl alt üst ettiğine tanıklık ediyoruz, üzülüyoruz. Kendi şahsi ekonomik ve sosyal özgürlüğünü toplumsal kazanımların önünde tutan bir güruhun genel hâkimiyetinin kontrolünde olan mesleklerden biri de gazetecilik mesleği oldu, maalesef. Bu durum sadece bir kenti, bir bölgeyi etkisi altına almadı, maalesef Türkiye genelinde böyle bir gerçeği yaşıyoruz.
*
Yaşamım boyunca kentle, kentin insanı ile meslektaşlarımla aramda samimiyet köprüsü kurmaya çalıştım, hiç bir meseleyi kişiselleştirmedim. Herkesin doğrusunu asgari düzeyde kendi doğrum gibi kabul ettim. Kabul edemediğim tek şey, hırsızlık, haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik oldu. Meslek ahlakına sadık kalma çabası içinde oldum, yakın arkadaşlarıma, dostlarıma, gazetecilik mesleğini yaşam biçimi olarak seçenlere örnek olmaları için tavsiyelerde bulundum.
Haber kaynaklarıyla sınırlı, sorumlu davranış biçimi içinde olunması gerektiği yönündeki saygılı yaklaşımı salık verdim. Mesleği layıkıyla yapan meslektaşlarımızın başkaları tarafından ‘Dövülmesi’ eyleminin planlayıcıları ve uygulayıcıları arasında yer almadık, aksine karşısında durduk.
Asıl mesele şu; Kimse ama hiç kimse, siyasetçiler, STK temsilcileri, ben de dâhil Diyarbakır adına görev üstlenenler, hiç birimiz, Diyarbakır’dan daha üstün konumda değiliz. Diyarbakır’a sadık olmak, bu kutsal kentin izinde yürümek, en onurlu hizmettir.
Bu ders niteliğindeki yazıdan sonra, bu söz ettiğim konulara şimdilik nokta koyuyorum, kenti soyan kayyımlara ve aparatlarına ibreyi yönlendiriyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.