Soru çok basit;

Hangi savaş?

Ortada bir savaş var,

Adına, Hendek savaşı diyorlar.

Görüyor ve izliyoruz.

Anlamaya çalışıyoruz.

Öngörüleri, analizleri alt üst eden ‘stratejik savaş’ modeli!

Bu savaşın, yani Hendek savaşının sebep-sonuç ilişkisi ve faydaları konusunda bilgi sahibi değiliz.

Bu hendek savaşlarını tanımadan önce olan bitenler hakkında fikir yürütebiliyor, sebep-sonuç ilişkisi konusunda bağlantı kurabiliyorduk.

Şimdilerde ise sadece izliyoruz.

Sonra çoklu sorular takılıyor akıl köşesine

Sormadan edemiyoruz.  

O kadar çok soru var ki, mücadele ve çözüm süreci adı verilen sürecin içinde gizli.

Kafamız karışık

Öz yönetim mi, özerklik mi?

Bağımsız Kürdistan mı, Birlikte yaşam mı?

Halk savaşı mı, hendek savaşı mı?

Silahlı siyaset mi, sivil siyaset mi?

Çözüm süreci mi, savaş süreci mi?

Öffff.

Öf ki ne öf

Sadece ben değil, halkın kendisi de bu bıkkınlık ifadesini kullanıyor.

Çünkü yoruldu bu halk.

Halkı yorarak her istenilenin kabul ettirilmeye çalışıldığı yönetim modelleri elbette ki vardır. Diktatörlükte, Faşizmde ifadesini bulan bu ‘yorma’ biçimlerinin tutmadığını görmek ve anlamak için çok fazla kafa yormaya gerek yok.

Mevcut tabloya tek bakış yeter de artar bile.  

Halk kendi adına verildiği söylenen savaşın içinden kaçıyor!

Hem de hendekleri aşarak

Asıl soru burada takılıyor akla ve soruyoruz;

Halk adına verilen, halkın benimsediği, desteklediği bir halk savaşı ise, halk neden alanı terk ediyor?

Terk ediyor, çünkü bu modeli benimsemiyor.  

Bu model yakıcı, yıkıcı, yok edici, gelecek vaat etmeyen bir model.

Bir yerlerdeki akıl tutulmasının mağduru, kurbanı olmak istemiyor bu halk.

Çünkü akıl tutulmasının farkında.

Sonra anlam veremediği bu hendek savaşını basite indirgeyerek soruyor bu halk;

‘Acaba kentsel dönüşümün kurbanı mı oluyoruz?’

İyi de Sur içinde yaşayan bunu düşünme hakkına sahip, peki ya Nusaybin, Cizre, Silopi, Silvan’da ne oluyor?

Yoksa Ortadoğu’nun yeniden dizayn sürecinin kurbanı mı oluyoruz?

O zaman bir süre daha bu belayla iç içe yaşayacağız demektir.