Mehmet Efendi
Sevgili okurlarım merhaba.
Mehmet efendi öyküm içimizden biri aslında.
Ben sen o.
Biz siz onlar.
Belki bizim babamız.
Belki ağabeyimiz.
Belki çok yakınımızdan biri.
Belki de yaşadığımız şu sıcak günlerden sonra sonbahar hazanının getireceği bizim yaşadığımız bir hayat.
İste hayatin zorluklarıyla beraber savaşmak için var gücümüzle çabalamalıyız.
Bu hayat hiç adil değil. Kimilerine çok rahat ama kimilerini de ateşten gömlek gibi.
Ama yine de şems tebrizinin bir sözüyle öykümüze başlayalım.
" Kör kuyulara atılmasaydım nadil gorecektim güneşin aydınlık yüzünü "
Soğuklar başlamıştı. Eve odun kömür almak gerekiyordu. Geçen seneden bir kaç torba kömür kalmıştı ama bu sene yetmeyeceğini biliyordu. Çalıştığı yerden aldığı maaşıyla iki göz odaya hem kira veriyor, hem de iki çocuk okutuyordu. Bu sene kış zorlu geçecek biliyordu. Yatalak annesinin babadan kalma emekli maaşı olmasa, çocukları okutamayacağını biliyordu.
Sabah kalkmış yine işe koyulmuştu. Bu belediye otobüsleri de sabah sabah ne kadar kalabalık oluyordu. İtiş kalkış her gün varacağı yere kadar gitmek sanki bedenindeki yükü daha da ağırlaştırıyordu. Yaş elliyi geçmiş ama daha elin kiracılığında kala kalmıştı. Emekli olmayı düşünüyordu. Belki o zaman ne yapar eder kendine küçük bir ev satın alır kiracılıktan kurtulurdu. Fakat bu seferde emekli maaşıyla nasıl geçineceğini bilemiyordu. Her gün emekliliği erteliyordu.
Öykümüz şehrin dar sokaklarında yaşayan Mehmet efendinin öyküsü.Geçimin zorlaştığı büyüyen şehirlerin az maaşıyla geçinen insanların yaşam kavgası.
Bir pazar günü soğuk odada uyandığında yatağının içinde uyanmak hiç istemiyordu. Kendini bu sıcak yün yorganın içinde müthiş mutlu hissediyordu. Yıllardır aynı yastığa baş koyduğu eşi Hanife hanımın o kendine has ses tonuyla seslenişi...
Mehmet efendi hadi uyan kahvaltı hazır deyişini duyuyordu. Bir pazar günümüz var onu da yatarak geçirme kalk birlikte kahvaltı edelim diyordu.
Yataktaki sıcaklığın vermiş olduğu hazla beraber...
Mehmet efendi kendi kendine düşünmeye başladı.
Bu kadıncağızın ne kadar sabırlı, özverili olduğunu. Yıllardır hem kendine hemde annesine karşı saygıda kusur etmeden konuştuğunu. Ya çocuklara karşı sevgisi, ne kadar güzeldi. Sinirlendiğinde bile yumuşak konuşur, kimseyle kavga ortamı yaratmıyordu. Ayda ellerine geçen üç beş lira maaşla evi geçindirir yinede hayatından hep hoşnut oluyordu.
Hanife hanımın genç kızlığını düşünmeye başladı. Annesiz, babasız büyümüş teyzesinin evinde hep fazlalıkmış, gibi rahat edemeden, kendisiyle evlendiğini hatırladı. Belki de bundan dolayı kıt kanaat bile olsa bu yaşamını seviyor asla şikayet etmiyordu.
Kızının dünyaya gelişini hemen hatırlıyı verdi. Aman ALLAH'ım ne soğuk bir kış günüydü. İnsanlar evlerinden burunlarını çıkaramıyordu. Fakat onlar soğuk hastane odasında kucaklarına sevgili kızlarını almışlar ismini de Nazlı bırakmışlardı.
Mehmet efendi odanın dışından gelen eşinin sesiyle bu sefer düşüncelerinden ayılıp yatağında olduğunu hatırladı. Hanife hanım sesleniyordu. Mehmet Efendi biz seni bekliyoruz kahvaltı sofrasında ama sen hala tembellik ediyorsun diye...
Bu sefer kalkması gerektiğini anlamış hemen sıcacık yatağından doğrulmuş ,elini yüzünü yıkamak üzere banyoya geçmişti.
Kahvaltı sofrasına oturduğunda yüzünde tatlı bir gülümse olmuş bir eşine birde kızına bakmıştı. Gerçi oğlu bir başka şehirde üniversite okuyordu . Yanlarında yoktu ama olsun okuyordu ya. Tekrar derin düşüncelere dalmıştı. Oğlunu düşündü ...Uzun boylu ,esmer yüzlü, her sinirlendiğinde kapıları hızlıca kapayışını. Ama şimdi evden uzaktaydı..
Anacığı eşi ve kızı yanındaydı ya...
Akşam eve geldiğinde sıcak bir çorba sofrasında buluyor dertleşecek,günün yorgunluğunu atacak bir ses vardı biliyordu. Kahvaltı sofrasında Hanife hanımın sesiyle kendine geldi. Bey odun kömür bitti sayılır .Annenin üç aylık maaşıyla hem oğlana gönderir hem de bize bir kaç torba kömür biraz da odun alırsın. diye..
Mehmet efendi başını sallayarak onayladı. Tamam hanım merak etme bir maaşı alayım alacağım diye...
Günlerden beri hastaneye gidiş gelişini ,verdiği kan tahlilleriyle sonuçların daha belli olmadığını hiç bir zaman eşine söylemeyi düşünmüyordu. Evet doktor her tahliline baktıkça yeni bir röntgen istiyor, tam teşhis bırakmak istiyordu.
Kendi hayatını düşünmeye başladı. Ona bir şey olsa eşi ve çocukları ne yapacaklardı. Yine eşi bu kadar sakin ve sebatlı olacak mıydı ? Yatalak annesi ve çocukları ne yapacaklardı onsuz...Bir an evvel hastaneye verdiği tahlillerin sonuçlarının iyi çıkması için ALLAH 'a içinden yalvardı. Bildiği tüm duaları okumaya başladı.
Hayat böyle bir şeydi işte...
Var gücünle sağlıklı, huzurlu, mutlu olabilmek.. Güveni ailende, eşinde, çocuğunda bulmak.
Sevgi mi ?
O zaten hep içimizde var oldu. Ve sevgiyi içten içe beslemek büyütmek. Bize kalmıştı. Ailelerinizle beraber hep mutlu yaşayın.