Hâmî-î Amidî
Asıl adı Ahmed, mahlâsı Hâmî olan bu zât, h. 1090/ m. 1679’da Amid (Diyarbekir)'de doğmuştur. İlk tahsilinden sonra şair İbrahim Haşim'den İslam ilimleri dersini almış, hatâtlığı da ondan öğrenmiştir. İkinci hocası da, Semerkant Amid'e yerleşen meşhur şair ve hattâtHafiz Balak Agah’tır. Hami hakkındaki bütün bildiklerimiz, rahmetli AliEmiri Efendi tarafından tespit edilenlerdir, Meşhur Urfalı Nabi, haklı olarak şu şekilde övmüştür:
“NABİ'yaAmid'e şayandır ezelden denmek
Tuhfe-i nadire-zay-i çemenistan- kadim
Tâze Hami'si zuhûr eylediğin güşitdik
Eylemiş hüsn-i himâyetleharabintermin
Böyle Hamisini Amid ne aceb' şimdiye dek
Çalmadı gayri bilad üstüne küsi takdim
Ben dahi gam mi çekerdim nazar-i a'dâdan
Bázûy-i vasldeta'vizim olaydı Hami'm.”
Şehrimizden yetişen Divân Şairlerinden 17. Asırdanberi en büyüğü ve en sanatlısı sayılan Hâmî, buradaki birçok vezirlerin gelişlerine ve ölümlere söylediği kasidelerle tarihin aydınlanmasına hizmet etmiştir. Otuz yaşını bitirdiği tarihlerde (1709) yılında İstanbul'a giderek, zamanın Sadaret-Kethudizâde Abdullah Paşa'ya intisapıyla, onun yardımıyla Dîvân şairleri arasına katıldı. Daha sonra bu Paşa'nın Divân-Katibi iken h. 1129 (1717) yılında Diyarbakır Eyaleti’netâyin edilen Merzifonlu Kara-Mustafa Paşa oğlu Köprülü Abdullâh Paşa’nın Dîvân-Kâtipliğine tâyin edildi. Alim ve fâzıl bir zât olan Köprülü Abdullah Paşa, iyi mizaçlı ve hayır işlerini çok severdi. Hâmî'yi kendisine müşavir tayin ederek üst makama yazılacak her hususu ona havale etmişti. Van hafızlarının şehir halkına zulümleri üzerine onları itaat altına almak için h. 1130 (1718) yılında Abdullah Paşa Van'a giderken, Hâmî’den ayrılmamış, onu da yanına alarak Van’a gitmiştir. Âsîleri, tatlılıkla yola getirerek, ağır bir cezaya çarptırılmadanislâhı kolay olmuştur…
1635 Revan Seferi arasında. Dördüncü Murad'a, o zamanki koca imparatorluk içerisinde en iyi “Otağ-Çadırını” yaparak armağan eden Amid çadırcıları, h. 1131 (1719) yılında Köprülü-Abdullah Paşa'nın siparişine göre büyük ve ulu çadır yaparlar. Ulu çadıra, “Raiyye Kasidesi”niyazan Hâmî'yi pek takdir eden Paşa, onun bu kasidesini ipekle bu çadırın eteklerine işletmiştir. Abdullah Paşa h. 1132 (1720) 'de Diyarbekir'den Erzurum Eyaletine naklen täyin edilince, Hâmî'de aynı vazife ile onunla birlikte gitmiş ve Erzurum'da üç yıl kalarak; oradaki yerli şairlerle tanışıp münazaralarda bulunmuştur.
İran'da Safili sülalesi ortadan kalkacağı sırada çıkan karışıklık yüzünden, Moskoflar'ın İran yaylasına ve Basra körfezine yayılmasına engel olmak için Lale Devri’nde açılan Doğu Seferlerimizin başında, Köprülü-Abdullah Paşa bulunuyordu. Hicri 1136 (1724) yılında Van Valisi iken bir ordu ile ilerleyerek Hoy şehrini ve ertesi yıl da 3 Ağustos 1725'te Tebriz'i işgale muvaffak oldu. Bu sırada, Azerbaycan Serasker’i Abdullah Paşa'nın büyük ölçüde ihsanlarına erenHâmî, ömrünün sonuna kadar maddi ihtiyaç sıkıntısı duymayacak bir servete kavuştu. Tebriz'in işgali üzerine Hâcegân’lık rütbesine yükselen Hâmî'nin Azerbaycan'ın bu en büyük merkezinin zaptını anlatan ve Abdullah Paşa'yı öven “Üzre” redifiyle söylediği kasidenin 370 beyitli tamamını Ali Emiri Efendi görmüştür. Köprülü-Abdullah Paşa, h. 1138 (1726) yazında Tebriz'den ve Seraskerlikten ayrılınca, Hâmî de Dîvân-Kâtipliğinden çekilerek ve Efendisin’den ayrılarak Amid'e dönüp edindiği külliyetli ihsan paraları ile, şehirde büyük bir konak ile bugün Gazi Köşkü yukarısında Hâmi-Köşkü adıyla anılan muhteşem köşkü yaptırarak, istirahate geçmeğe baktı. İki yıl sonra biten köşke, h, 1140 tarihinde kendisinin ve dostu Lebib'in söylediği ikişer beyitli “târîh”ler, bu değerli yapıda sofanın iki kapısı üzerindeki taşlara kazılarak yazılmıştır. Bunlardan Hâmî'nin söylediği tarih kıt'ası şöyledir:
“Ahmed HAMI bu igret-háncidirinede
Beal-i makdar eyleyip yapdırdıkasribimenend.
Hüsn-i itmamın görüp HAMI dedim tarihini
Ahmed-Abad oldu himmetle bu kasri dil-pesend” // Sene: 1140.
1730 yılında İstanbul'a gitmiş bulunan Hâmî, III. Sultan Ahmed'in tahttan indiriligine (1/2 Ekim 1730) orada şahid olmuş; bu yüzden dünyadan usanarak, yine memleketine dönmek istemiştir. Üç hademe ve altı atı ile h. 1144 Rebiülevvelinde (1732 Eylül) Üsküdar'a geçerek Bolu Gerede-Tosya-Sivas Malatya üzerinden 1 Kasım günü Amid'e geldi. Yolda, taun salgınından hademeleri öldüğünden, çok korku ve sıkıntı çekti. Hamî, bu belâlı seyahatini 268 beyitli bir manzumesinde anlatmaktadır. H 1156 evine döndüğünde, iki çocuğunun da çiçekten öldüğünü duyarak, büsbütün üzüntüye gömülmüştür.
(1734) yılında eski dostlarının çağırması üzerine Erzurum'a gitti orada altı ay boşlukla ve edebi meclislerin süsü olarak vakit geçirmiştir. Oradan Amid'e dönerken, Erzurum-Keği arasındaki Keşmer dağında Hami ile gelen katarı yolkesenler soyunca, bütün şiir tomarları da ele geçip zayî oldu. Hâmî, bu son felaketini de Lamiyye Kasidesinde anlatmaktadır. Ertesi yıl Erzurum Muhafızı ve Şark Seraskerliğine tayin edilen Hammâlizâde Ali Paşa ile Erzurum'a giderek, yağmaya giden eşkiyasını arattırmış, pek azını buldurmuşsa da; oradaki âlim ve şairlerin verdiği armağanlarla bütün yitiklerini telâfi etmiştir. Amid'e döndüğünde, hemşehrisi Çermikli Çeteci-Abdullah Paşa'nın Diyarbekir Eyalet Valiliğine tayin edilmiş olduğunu görerek çok sevinmiş; bufâzıl, âlimve şair Paşa'ya sunduğu kasideler ile birçok ihsanlara ermiş, bir köyde adına temlik ettirmiştir, Nihayet, h. 1160 (1747) yılı başlarında Amid de ölerek Urfa KapısıdIşındakimezarlığa gömülmüştür. 69 yaşlarında ölen Hâmî'nin konağı Hocaahmed Mahallesi'nde (Cemil Paşa Konağı civarında) olup, yazlığı Hâmî Köşkü’nün, selamlığı yıkılmış ve onarılmaya muhtaçtır. Her kış Hâmî Konağı ile her yaz Hâmî-Köşkünün şairler ve âlimler derneği halinde işlediği ve yerli ve yolcu şairlerin buralarda muşâ'areler yaptığı meşhurdur. Şehirdeki Dağ Kapısı'na yakın Nebi-Camii güneyindeki Köprülü-Abdullah Paşa'nın karısı Zübeyde ve kızı Leyla Hanımların ölümünü söylediği tarih, manzumeleri yazılan mezar taşları, bugün bile Diyarbakırlılarca her perşembe akşamları mumlar yakılarak ziyarete vesile olmuştur. 1272 (1854) yılında İstanbul'da “Ceride-i Havadis” Matbaasında basılan “Divani Hâmî” de birçok yanlışlar ve şâire ait olmayan manzumeler bulunmaktadır.
*Hâmî’nin mezarının bulunduğu Urfa Kapı Mezarlığı, Diyarbekir’in en büyük mezarlığı olup birçok şair ve edibin mezarlarının burada olduğunun büyüklerimiz hep söylerdi. Şimdiki Trafik Bahçesi, Yeni Şehir Semtinin bir kısmını içine alan kocaman bir mezarlık ne yazık ki yok edilmiş.
*Hâmî Köşkü de onarılmayı bekliyor. Vakıflar Bölge Müdürlüğüne çağrımızdır.
Yazılı Kaynak: Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları 1. Cilt Şevket BEYSANOĞLU / DİTAV Diyarbakır Şb Yayınları
Kaynak Kişi: Kenan ÖZHAL
Düzenleyen: Birsen İNAL
Fotoğraf: Nizamettin PİRİNÇÇİOĞLU
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.