Ahmed Arif ve diz boyu hüzün (1)
(1 Mayıs İşçinin ve Emekçinin Bayramı için) Haziran 1998 Yılında Aydın ALP’in editörlüğünü yaptığı “Amida” aylık sanat-edebiyat dergisinin Ahmed ARİF özel sayısında Aydın ALP’in yazısı…
DİZ BOYU HÜZÜN Çağlar boyu süregelen bir özlemin ve çekilen acıların bedelidir, “Hasretinden Prangalar Eskittim”. Bir tarih bilincinin yoğunlaşmış ürünüdür.
Yastığım, ranzam, zincirim,/ görüşmecim yeşil soğan göndermiş… Kolsuz, yarı çıplak Venüs/ ve gözbebekleri Pierre Curie’nin/ camlı bahçe içre bir çini saksı… Ayak bileğinde bir dizi boncuk/ sol omzunda nazarlık… Endamı kuytuda başak… bir su damlasında, bir kıl ucunda/ okyanusun en ıssız dalgasında / düşmüş bir kibrit çöpüne… Sırtı alaçakır/ karnı süt beyaz/ garip, iki canlı bir dağ tavşanı… saç sakal bir karış/ yakasında bit… perçemi mavi boncuklu/ Alnında akıtma/ Üç topuğu ak... Yanan cigaranın külünü/ Güneşlerde çatal kıvılcımlanan / Engereğin dilini...
Yukarıdaki dizelerde görüldüğü gibi, Çehov’un sözünü ettiği silah (ayrıntılar) Ahmed ARİF’te işlevseldir, seri atıştadır. Durmaksızın patlar. Mermisi amansız bir hüzündendir. İnsanı tam da kalbinden vurur. Yürek paralayıcı, iç burkucu, göz yaşartıcıdır. Muhteşem bir kentten, koca Amed’den seslenir ve Anadolu’dan bütün dünyaya...
DİZBOYU HÜZÜN
Şarkılarımı yitirmemiş arkadaşlar
Yüreklerimizin kapıları aralı kalsın
Nasılsa Ahmed ARİF ölmüş
Nasılsa dışarda dizboyu hüzün
Varsın essin
Diyarbekirli bir ağrı bu
Yüreğimin ortasında
Bahar akşamlarındaki dolunay gibi
Dicle’sinde nasıl parlarsa
Ahmed ARİF’in acısı
Yurtsever ve gözükara
Ömer, kardeşim
Yüreğimizin Dicle’sinde çapulcular yürüyorsa
Ve sevdiklerimizi böyle art arda yitiriyorsak
‘Sağlık Eczanesi’ de sağlığı kurtarmaya yetmez
Allah kahretsin!
Aydın ALP - YÜREĞİM ÜLKEM GİBİ - Cem Yayınevi Birinci Basım: Mayıs 1993 İstanbul
RUHLAR MAHŞERİ (Toplu Şiirler) J%J Yayınları 2015
Yetenekli ve donanımlı bir oyuncunun performansı, biraz da sahneyle –dekor, kostüm, ışık, müzik vs.- ve izleyicileriyle ilintilidir. Ahmed ARİF’in oynadığı sahne; dağlarıyla, ovalarıyla, akarsuları, yalçın tarihi ve granit insanlarıyla oluşan sahne, şiir coğrafyası, koca Anadolu’dur. Bu zemin, içerden çıktıktan sonra Ankara ve ‘hayat kavgası’ ve günlük koşturmaca içinde ayakların altında çekilmişti. Ve sadece ölümsüz ve diri “Hasretinden Prangalar Eskittim” kaldı. Ahmed ARİF, şiir yüklü ve işbölümü yapmamış sözcüklerle kurmuştur üslubunu: sevda, mahzun, namus, sabır, hasret, vuslat, zindan, şafak, dost, hırs, murad, harman, yığınak, dem, derya, keder, endam, ejderha, civan, ferman, leylim, cennet, cehennem, iman, hasad, tılsım, felek, künye, hülya, serap, pusat, dulda, üryan, cellat, nişangâh, canevi, afat, ağu rüsva, filinta, şifre, rivayet... vb. Üstelik günlük yaşamda herkesin kullandığı taş, duvar, kapı, pencere, ray, asfalt, şose, çeltik, düğme, demir, kürek, çarık, çorap... vb. gibi şiirselliği olmayan sözcükleri şiirine aldığında sanki bu sözcükler, sihirli bir değnek değmişçesine bütünlük içinde dönüşür, alabildiğine şiirsellik kazanır. Ve etkisi birebirdir. Ve yüreğinden yakalar, çarpar okuyucuyu. Belki duyarlılık olarak 1940 Kuşağı’nın bazı şairleriyle (Enver GÖKÇE, Niyazi AKINCIOĞLU) bir kan bağı kurulabilir. Kan grupları birbirine yakın olabilir. Ama bu ‘yakınlık’ bile çok da güçlü değil. Üslup konusunda oldukça kişiseldir. Üstelik şiirlerinin içeriği de gözüpekçedir. Şair, hiçbir konuda ‘sınır’ tanımamıştır. Bundandır biraz da eşsizliği, benzersizliği...
Yaşantıyı içeren şiirler bunlar, hayatı muhatap alan şiirler. Şair, hem yaşadığını hem de içinde yaşattığını tarihselleştirerek yaraşır bir dille aktarmasını bilmiştir. Bireysel yaşamıyla toplumsal ve sanatsal yaşamı örtüşen bir şairdir. Birebir tüketilen bir dil ve bir anlam yok “Hasretinden Prangalar Eskittim”de. Müthiş bir imgesellik boyutu ve dize yetkinliği vardır. (Amida’nin 3. Sayısı “Şiir Dilinin Gizi-2” Aydın ALP.
Çokkatmanlılık ve ritim, yalınlık ve içtenlik vardır. Duyarak söylenmiş şiirlerdir. Her şiir, kendi psikolojisine ilişkin ritmini bulmuştur. Akustik düzeni vardır. Çarpıcı bir dünya, şaşırtıcı bir dille taşınır. Taşıyan da, taşınılan da iç içedir. Hiçbir operasyonla da ayrışmaz. Ahmed ARİF, yetişme biçimi olarak feodal ve ataerkildir. Kaçınılmaz bir şekilde, bu duyarlılıkla yazmıştır: ‘Erkekçe’. ‘Bu ne ayıp ne günah.’ Ama bir yanı var ki, bütün insanlığa ulanır: insan sevgisi, adalet duygusu, mazlumlardan yana olma, barış ve kardeşlik... Bir Kürt psikolojisiyle mert ve gururlu olarak yetişmiş şair Ahmed ARİF, halkına ve tüm insanlığa yaraşır düzeyde şiir yazmanın gereğine inanmış şair, bu niteliklerde yazamayacaksa yazmayacaktı. Ve nitekim de öyle yaptı. Üstelik altına imzasını atacağı her ürün için büyük paralar kazanacağını bildiği halde. “Ve ben şairim/Namus işçisiyim yani/ Yürek işçisi./ Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş.” “Hasretinden Prangalar Eskittim” kitabı okunup kapandıktan sonra, bambaşka bir eda sezilir. Bu, şiirlerin ruhunu oluşturan bir Kürt psikolojisidir. Kürdün ‘Şiiri Kadimi’ni, ‘Şiiri Kerimi’ni yazmıştır. Sevindiğimizde, üzüldüğümüzde, düş kırıklığına uğradığımızda, öfkelendiğimizde, sevdiklerimizden ayrı düştüğümüzde, yalnız kaldığımızda, dışlandığımızda, hor görüldüğümüzde, zulme uğradığımızda, çaresizliğimizde, kısaca her halimize ilişkin motifler buluruz. Yaşanarak, bedeli ödenerek damıtılmış mısralar...
*Yaşasın 1 (BİR) Mayıs/ Biji 1 (Yek) GULAN… Sevgiler, saygılarımla…
Aydın ALP
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.