Doğa, hayat ve sanat
İnsan elinin değmediği biçimiyle doğa ve hayat “ilkel ve yabanıl”dır. Peki, insan elinin değdiği biçimiyle doğa ve hayat daha mı iyidir? Bu, eli değdirenin iradesine ve niyetine bağlıdır. Seyrek de olsa insan eliyle dönüştürülmüş doğa ve hayat bir yanıyla daha “insani”dir. Ne yazık ki birçok yanıyla daha ürkütücü…
Gerçeklik sınırlayıcıdır. Yaratıcılık, gerçekliği aşma çabasıdır. CHE GUEVERA’nın söylediği gibi ‘gerçekçi ol imkânsızı iste.’ Sanatçılar olabilirlik duygusuyla donanmış insanlardır. Gerçeklikle yetinmeyen insanlardır. İnsanlığın en öncel, o en derin güdüsünü, yetinmeme dürtüsünü ve daha gelişmişe, daha düzeylisine, daha doyumlusuna ulaşma isteğini taşıyan insanlardır.
Sanat, gerçekliğin dar sınırlarını yarma hareketidir. Sanatçılar, gerçeklikle yetinmeyip kurmacaya; kodlara, şifrelere, mecazlara, simgelere başvururlar. Daha iyi bir dünyayı canlandırır, daha iyi bir dünyada yaşama arzusunu olgunlaştırırlar. Dil, düşünce ve düşlem; sonradan oluşanlardır. Beynin yaşamla etkileşiminin ürünüdür. Doğa ve hayatla bire bir örtüşmez. Yaşamın aynısı değildir. Sanat da böyledir. “Balık değil, balığın resmi” Bugünün mantığını aşma olayıdır.
Doğa; ilkel, yabanıl ve katıdır. Yani insani ölçütlerle vahşi ve zalim. İnsanın binlerce yıldan bu yana “insanlığı” yakalayamamasından ötürü pragmatik düzenler ve sistemler gibi,” Büyük balık, küçük balığı yutar.” mantığının yalın ve yabanıl gerçekliği. Gerçeklik, insani değil, doğal ve vicdan dışıdır. Sanat, doğanın yabanıllığını aşmaktır Sıra dışıdır, alışılagelmişin ötesine ulaşmaktır. Yürek işidir, ruh işidir. Hem de kutsal bir ruh, ateşli bir ruh. Küçüklüğü, bencilliği, hesaplılığı aşan bir ruh…
Sanat, nasıl doğa ve hayatın yabanıllığına bir başkaldırıysa aynı şekilde insanın doğasında, genlerinde ve ruhunda bulunan biçimsizliğe, kirliliğe de bir başkaldırı eylemidir. Sanat, alçaklığın vanasını kapama hareketidir.
Önce yabanıl doğa, milyarlarca yıl, ilkel canlılar, evrim, gizler, ürkütücü bilinmezlik, sonra ilkel ve yabanıl insan… Hayatı yaratan sanat değil, sanatı yaratan hayattır. Ama hayatın yarattığı sanat, edilgen değil, hayata dolaylı da olsa müdahale eden, biçim vermede katkısı olan bir etkinliktir. Sanat, kendini oluşturan hayata, doğa ve insanın yabanıllığına, insanın savaş açmasıdır. Doğaya ve hayata “insanilik”, etik ve estetik katma çabasıdır. Yaşamı güzelleştirme eylemidir.
Doğa, duygusuz ve acımasızdır. Sanat; duygu ve sevgi doludur, bir o kadar da öfke. Zaten özgürlük duygusundan ve aşktan ve inançtan yoksun olan bir etkinliğin adı sanat olamaz.
Dünya denilen bu gezegende gözünü açmak… Tekellerin, kartellerin, holdinglerin sultası altında olmak… Sınıflı toplum dehşeti… Silah, petrol, ilaç tekelleri ve uyuşturucu baronları hegemonyasında ve mafyanın cirit attığı bir hayat… Ve bu dünyada egemen olan toplumsal yapı; yoksullara acı ve ölüm getiren ve özellikle de dizginlenmemiş, ehlileştirilmemiş kapitalizm… Ve bir de doğadaki vahşet… Güçlünün güçsüzü avlaması, parçalaması, çiğnemesi, yutması… Ve toplumlarda insanın insana ettiklerinin yanında, insanların hayvanlara çektirdikleri eziyet, işkence… Ormanların yok edilmesi, sanayi atıkları, kimyasallar, ekolojinin bozulması, ozon tabakasının delinmesi… Ve milyarlarca gezegenin kaynaştığı sonsuz bir boşlukta ve kısacık bir zaman diliminde bunca eşitsizliği yaşamak; sömürüye, zulme, haksızlıklara tanık olmak, maruz kalmak ve ölmek… Ve kimlik sorunları ve kadınların cinsiyet sömürüsü ve her tür “ötekileştirme” ve adaletsizlik… Sömürü düzenini sürdürenlerin de yırtıcı hayvanlardan beter bir zalimlikle yaşayıp geberip gitmesi… Uzam ve zaman… Uçsuz bucaksız sonsuzluk… Belirsizlikler içinde gizlerle örülü bir hayat… Gerçek dışı, ürkütücü bir yazgı, insan yazgısı… Bilinmezlikler içinde umarsız insan… Küçücük insan…
Sanat, insanı büyüten bir etkinliktir. Umarsızlığa bir saldırıdır. Gerektiğinde dünyanın dışına çıkma, gezegenler arasında mekik dokumadır. Geleceği, bugünlere taşımadır. Dilin dizgesine de karşı çıkmadır. Bütün gizleri aralamadır. Peçesiz, giysisiz bir uzanımdır. Acımasız düzenlere ve sistemlere duyulan çıplak öfkedir. Zamana meydan okumadır.
Sanat, doğal ve toplumsal faşizme bireysel bir saldırıdır. İnsanlığın birikiminden süzülen bir özle yapılan bir saldırı… Geçmişten geleceğe uzanan değerlerle yapılan etkileyici ve muhteşem bir saldırıdır. İşlevi olan dokunaklı ve göz yaşartıcı bir intihar eylemidir. Çirkinlikler içinde bir güzel adadır. Bilinmezliklerle, karanlıklarla örülü devasa bir yetersizliğe Don Kişot saldırısıdır. Dibi görünmez bir kuyuya bırakılan güllerdir. Bir kumsaldaki kum zerreciklerinden daha çok bilinmezliklere, gizler ve çelişkilere projektör tutmadır. Deşifre edilmemiş ve edilemeyen bir boşluğu doldurmaya çalışmadır. Bilim, felsefe ve diğer bütün disiplinlerden yararlanan, etkileyici, sarsıcı bir alandır.
Gerçek sanatçılar, ölüme kafa tutabilen serüvencilerdir. Adalet aşığı olan, yüreklerindeki yaşama aşkıyla donanmış ve kalifiye yaratıcılardır.
Gerçek sanatçılar, ölen ama ardıllarına ürünleriyle amansız bir gen haritası bırakan savaşçılardır. Ardıllarını mayalayan, aşk ve yaşam savaşçılarıdır.(Kasım-Aralık 2002 ŞARA)
AŞKI OLMAYANIN ŞİİRİ OLMAZ (GAZETE VE EDEBİYAT DERGİLERİ YAZILARI 1994-2018)
J&J YAYINLARI-EYLÜL 2018
Bugünkü yazıma eylülde TUYAP KİTAP FUARI’nda imzalayacağım YÜREĞİNİZİN KAPILARINI KIRACAĞIM yeni şiir kitabımdan bir şiirle son vereyim.
İÇİME DÖKÜLEN GÖZYAŞLARI!
Damlataşı mağaralarına döndü içim
Gözyaşlarımla yıkanıyor yüreğim
Kimsesiz ve yoksul insanlar için
Bir arada ve birbirinden uzak insanlar için
Ah, için için!
Kutuplarda yavrularıyla aç ayılar
Yavru kediler, sokaklarda ciyak ciyak
Ateşe verilen ormanlar ve içindekiler...
Dünya açık bir tımarhane
Irkçı ve bağnaz kuduzlar!
Gezegenimizi avuçlarında sıkanlar!
İçleri kömür ocakları kadar kara!
Karanlık ruhlular!
Ciğeri beş para etmez silah tekelleri
Petrol, gıda ve ilaç tekelleri
Uyuşturucu baronları ve insan tacirleri!
Mutlak yok edilmeli!
Sevgiler, saygılarımla…
Aydın ALP Eylül 2019
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.