Bağlar güneşi çocukları
Borsa yerine karaborsanın egemen olduğu bir coğrafyada, feodal bir kültürle biçimlendik. Yoksul, ama martılar kadar özgür büyüdük! En büyük öğretmenlerimiz, sokaklardı!
Kelebek kanatları inceliğinde ve kaynak suları arılığında genç yüreklerimizle dünyayı kucaklıyorduk, ayrımsız kucaklıyorduk. Sonra hışımla patlayan kasırgalara tutulduk!
Çocukluğumuzun adım izleri, geleceğimizi haber veriyordu! Sonrası gençliğimizdi; bedeli ölüm olan dev adımlara, yüksek sesli şarkılara dönüştü! Sonrası tsunamilerin de olduğu bir tufandı. Umarım yazmaya gücüm yeter!
Çinli bir bilge, ilginç zamanlarda yaşamanın öneminden söz eder. Ben böylesi zamanların yaşandığı yerde doğdum ve büyüdüm. İlginç zamanların rüzgârında savrulmayanların, daha insan kaldığını yaşayarak öğrendim.
Ömrümüze, neredeyse, insanlığın yerleşik yaşam serüveni sığdırıldı. Mağara yaşamı da, dünyanın telefonlarla cebimize girmiş hali de bir arada ve kokteyl! Çağlar, sistemler, rejimler yaşadık; aşklar ve kavgalar da.
Yaşadıklarımızı yazarken, o günleri yeniden yaşamış oldum. Gözyaşlarımı tutamadığım anlar da oldu, kahkahalarla güldüğüm anlar da. Hayata ve emeğe köpeksi bir küstahlıkla yaklaşmayanların, bu yapıtı seveceğini biliyorum.
Bu otobiyografi, bu anılar demeti, bu öyküler toplamı; hayatımın, gençliğe kadar olan öyküsüdür. Bu anlatılanlar; salt benim hayatımın öyküsü değil, benimle birlikte bütün Bağlar çocuklarının da öyküsüdür. Çocukluğumuz, o muhteşem estiğimiz kızgın, mavi günler; özeldi, benzersizdi!
Biliyorum; şimdi öykü, roman, anı türüne, otobiyografiye ilişkin bilgilerini konuşturacak arkadaşlar olacak. Diyecekler ki basbayağı bir anı, tüm anlatılanlar yaşanmışlık kokuyor! Evet, zaten hayatımın anlatıldığı anılardır bunlar. Yaşanmış olanları anlatıyorsun, karakterler tanıdıklarındır, diyecekler. Doğru da söyleyecekler. Otobiyografik bu eser de zevkle okunmayı sürdürüyor olacak!
Ben, başkası olamayacak kadar kendimim! Yaşadıklarım da öyledir; eklemiş olayım, yazdıklarım da. Zaten edebiyat dediğin, hiçbir reçeteye sığmaz.
BAĞLAR GÜNEŞİ; yaşadığımız yerdi, semtimizin adıydı. Yoksulduk; soğuk ve ölümcül kışlardan nefret ederdik. Biz daha çok yazları yaşıyorduk. Yazları; gün 24 saat tepeden tırnağa, ağız tadıyla yaşıyorduk. Bundan ötürüdür ki biz, BAĞLAR GÜNEŞİ ÇOCUKLARIYDIK!
Çocukluğumuzda “istop’’ oynumuzda fırlattığımız top, halen de havada: Yılo (Yılmaz Güney), Cıno (Cüneyt Arkın), Siyabend (Bir aşk kahramanı), Sindbad (Binbir Gece Masalları kahramanı)... ünlenişleri göğe asılı duruyor! “BAĞLAR GÜNEŞİ ÇOCUKLARI’’nın çığlıkları gökte yankılanıyor! Gökyüzüdür bu, herkesin de başının üstünde!
Yaşadığımız dönemde insanlar, çokça düz kişilerdi: Kim neyse oydu. Hırsız, hırsızdı; ayyaş, ayyaştı; üçkâğıtçı da üçkâğıtçıydı. Sonra yaşam karmaşıklaştıkça insanların beyninde ve yüreklerinde yarıklar oluştu. İnsan ruhunda labirentler, bilinmezlikler, kompleksler, ‘derinlikler’ açığa çıktı. O ‘düz kişiler’den biri de benim, neysem o! Sesli düşünmeyi sürdürüyorum. BAĞLAR GÜNEŞİ ÇOCUKLARI da öyleydi. Yaşıyorlar ve aramızdalar! Hepsinin de alınlarında çocukluğumuzun yaman kışlarının kar aydınlığı duruyor! Gözlerinde kavurucu yazların aydınlığı, yerin ve göğün maviliği ve yeşilliği kıvılcımlanıyor! Yüreklerinde yaşadıklarının sevinci, hüznü ve gururu var! Yoksunluklarla kuşatılmış halde büyüdük! Anamızdan emdiğimiz süt, burnumuzdan getirildi. Yaşadıklarımız bu kitap için değildi; ama bu kitap, o bir avuç çocuğun yüreklerimizde yaşaması içindir!
Bağlar Güneşi Çocukları-Pijahmo 2017
Romanıma yazdığım önsöz bu. Sonrasında “Amed’in Kelebeği” şiir kitabımda aynı döneme ilişkin yazdığım şiiri de ekleyeyim:
Bağlar güneşi çocukları
Onlar, “Bağlar Güneşi Çocukları’’ydı./ Bir otelin animasyoncuları değil /Dilleri bile dağlanmış bir diyarda /Yoksul ve zulümlü bir diyarda /Gözyaşlarının rahmetiyle suladılar çiçekleri /Kahkahaların bereketleriyle güldürdüler yüzleri /Merttiler /Körkütük âşıktılar hayata/ Geceleri, zifiri karanlıklarda/ Kahkahaları, ateş böcekleriydi /Öfkelerini püskürttüler zalimliğe/ Daracık sokaklardan alanlara çıktılar/ Kötülük/ Köklü ve organizeliydi/ Bilemediler/ “Ölüm Allah’ın emri” değildi buralarda/ Değildi/ Devasa bir güç ve yalan makinalarıyla/ Ölüm, merkezi ve organizeliydi/ ‘Faili meçhul’lere uğradılar/ Kim vurduya gittiler/ Ruhları sıçradı dünyaya!
Kardelenlerden geliyorlar/ Papatyalar ve gelinciklerle bir soydan/ Dağların yamaçlarında bir görünüp bir kaybolan/ Muhteşem güzellikleridir dünyanın/ Ah, çok acı çektiler/ Ah, onların geceleri bile/ Ay aydınlık, yıldız bezeli olsun/ Köpükler yumuşaklığında geçsin hayatları/ Ah, incinmesinler; artık incitilmesinler!/ O güler yüzlü sokak çocukları/ Papatyalarla, gelinciklerle bir yerdendiler/ Kardelenlerin ardılıydılar ve çok güzeldiler! (2017)
Amed’in Kelebeği 2018
Hiçbir canlı türünün incinmeyeceği günler adına diyorum ve insanlığa yaraşır güzellikte eşit ve özgür bir hayat diliyorum. Sevgiler, saygılarımla…
Aydın ALP Ekim 2019
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.