Sizi daha fazla tutmasak!
Pazar sabahı 75. Yolun devamında, bir arkadaşımın 9’uncu kattaki evinin balkonunda oturuyorum, hafif ve tatlı bir serinlik var. Yeryüzünün gökyüzüyle buluştuğunu sandığımız o çok uzak noktalara doğru bakıyorum, insan tip ve profillerini geçiriyorum kafamda. Hayatlarımızın, bulunduğumuz kentin, oturduğumuz semtin, mahallenin, sokağın parçası gibi olmuş bir takım insanlar vardır, her an, her yerde vardırlar. ‘Hiç karşılaşmasam’ gibi bir düşünceniz her zaman rezerv konumda olsa dahi o birileri ile karşılaşmanız tüm zamanlarda ihtimal dâhilindedir.
İşte o birileri çok konuşur, o birileri üzerine hiç vazife olmayan işlerle ilgilidir, sürekli başkalarını anlatır, konuşur, çekiştirir ve başkaları adına bilgi bankası olmak o birileri için yaşam biçimidir. Bazen o birileri hiç beklemediğiniz, aklınızın herhangi bir köşesinden geçme ihtimali olmadığı bir anda işyerinizde, işyerinizin önünde, evinizin güzergâhlarında pat diye önünüze çıkar. Her zaman bir veya birkaç hikâyeleri mevcuttur beyin dağarcıklarında bu ‘ani baskıncı’ ‘müstesna’ kişiliklerin.
Sorgulayıcıdırlar, hiçbir şekilde görev ve sorumlulukları olmadığı halde hayatınızı, yaşam biçiminizi, mesleğinizi, yaptığınız işin detaylarını sorgularlar. Yakın çevrenizi, hatta hiç tanımadıklarını dahi sorgulama, suçlama hak ve hukukunu kendilerinde bulurlar.
Öyle anlarda çıkarlar ki karşınıza, şeker, tansiyon, kolesterol gibi vücuda ve kafaya tavan yaptıracak hastalıklarınız mevcutsa yâda bu hastalıklara aday bir haliniz varsa, Allah yardımcınız olsun. Bir an önce kurtulmak için sarf ettiğiniz çabanın anlam ve önemi yoktur. Bu müstesna kişiliklere, önce sevimli, sonra en sevimsiz yüz ifadenizle ‘Sizi daha fazla tutmasak’ gibi ‘yol verme’ atraksiyonlarını deneseniz de faydası yoktur. Çünkü sürekli üretim halindedirler, daldan dala atlayarak, konuyu konuya, onu da yeniden birilerine bağlayarak, bu bağlamalar üzerinden sözlerine devam ederek, zaman mefhumunu ortadan kaldırırlar.
Düşünüyorum; Vay be, hayat onlara güzel, bize sıkıntı.
Ama o birileri her zaman var ve var olacak.
Biz ne yapabiliriz ki?
Onlar ilçeleri, kentleri, ülkeleri, devletleri yönetebilirler.
Biz ne yapabiliriz ki?
En fazla söyleyeceğimiz şu olur;
‘Sizi daha fazla tutmasak’.
Desek de,
Giderler mi, gitmezler mi?
Belki de üçüncü, hatta çoklu ihtimalleri ortaya atıp, bizleri uğraştırır, kalma sürelerini uzatırlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.