Çukur” evimiz oldu!
Çukur, neredeyse dört aydır bir özel televizyon kanalının büyük kalabalıkları kendine bağlayan dizisi. Ülkede haylidir dizi bölümleri birer sinema filmi uzunluğunda çekiliyor. Oyuncuları, set çalışanları dahil sitem edenler, dert yananlar, protesto edenler hayli! Ama sonuç değişmiyor. Çünkü “müşterisi” var. Ve daha da olacak...
Alışıldık bir öyküden yola çıkarak farkındalık yaratmaya çalışan bir hikâyesi var Çukur’un.
Görünürde İstanbul’un bir semtinde ama aslında kendi ifadesiyle “her yerde” karşınıza çıkması muhtemel bir yaşam alanı, adına “Çukur” denen mekânlar manzumesi.
“Çatapatlı” bol aksiyonlu sahnelerini bir yana koyarsak! Gündelik hayatta insana değen bir çok mevzuun, hatta “yılda bir kez” günü olması itibariyle “anımsanan”ların dahi dile getirildiği bir güncelliğe dokunuyor. Mesela son bölümünde Otizm, Çukur’un duvarlarına konuk olmuştu.
Uyuşturucuyu mahalleye sokmamak, sattırmamak üzerinden bir sempatiye kapı açarken! Metropolün diğer “açık kapıları”nın adeta meşruiyeti üzerinden filmografik bir görsellik sunuyor Çukur dizisi...
Daha önce kimi dizilerde (en son “İçerde”) uyumlu birliktelikler yaratmış karakterler Çukur’da da aynı performansı, hatta daha da tırmanarak sergiliyorlar.
İkisi varki çıtayı hayli yükseltmişler. “Vartolu Sadettin” karakteriyle Erkan Kolçak Köstendil ile “Aliço” karakteriyle Rıza Kocaoğlu; fanlarını yarattılar gibi...
Çok uzak durduğu anlarda bile her şeyden haberdar Çukur’un “İdris Baba”sı; klasik, erişilmez, ulaşılmaz her an koru(n)ma zırhıyla görüntü veren mafyatik baba tipi yerine, haftada bir gün pazarcılık yapan, kahvede çayını içen, küçüğünden büyüğüne mahallesinin derdi ile hemhal bir sahici baba halinde “İdris Baba”...
Berberi, çaycısı, otoparkçısı, şöförü, nerdeyse bütün karakterleri için sanki özel rol yazılmış bir dizi gibi okudum (izledim / izliyorum) Çukur’u...
Bir türlü adının önüne “Kürt” olduğu eklemlenmemiş “Vartolu” karakterinin ilk bölümlerde uyuşturucu işi ile Çukur’a müdahil olmasına dair neden “Varto”lî sorusunu soraduruyordum orta yere. Bir kaç bölüm sonra Vartolu’nun mahallenin çocuğu olduğu, bir şekilde dışlandığı için öç alma duygusuyla mahalleye yönelmesi sorumdan vazgeçmeme sebep oldu.
Çukur’da anlatılan aslında geniş perspektiften bakıldığında sahici bir ülke tragedyası. “İdris babamız” rolüyle Ercan Kesal neredeyse dizinin her bölümünde “biz bir aileyiz, aile dediğin her şeydir” derken! Aslında büyük kentlerin, metropollerin her birinin bir yerlerinde onlarcası kurulan ve hep varolan “sistem dışılık / sistem karşıtlığı” üzerinden kendini var eden yasa dışı ama meşru mahal’lere, gettolara işaret ediyor.
Her topluluk, aidiyet bağıyla kendini bağlı hissettiği, o bağlılıktan güç aldığı kendi Çukurunda yaşıyor bir anlamda.
Ülke bağlamında aidiyet bağı ile demokratik kültürle bağ kurarak kendini var eden bir yapı yerleşmedikçe / yerleştirilmedikçe! Çukur / çukurlar birer dizi film heyecanını aşarak gündelik, sokaktan ve hayatın içinden gerçeklikler olarak hep varolacak. Yürüdükçe, dönüp dolandıkça, baktıkça ve gördükçe çukurdan sahneleri gündelik hayatımızda hep göreceğiz sanki!
Çünkü Çukur mekânımız. Çukur hikâyemiz ve bizim hâli pür melalimizi anlatmış / anlatıyor...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.