Sokaklara kontrollü davet!
Sokağa davet, çatışmaya davet mi?
Evet, yâda hayır diye iki cevap çıkabilir.
Ama herkes kendi penceresinden olaya bakar yâda bakabilir.
Nereden, nasıl bakıldığı ile alakalı bir durumun varlığı farklı yorumları da beraberinde getirir.
6-7 Ekim tarihlerinde HDP, Kobane’de yaşananları ve hükümetin tavrının protesto edilmesi için çağrı yapmıştı. Ortaya çıkan sonuçlar hala Türkiye’de suçlamayla karışık tartışma konusu. Sonuçlar elbette ki kötü ve sancılı olmuştu. Tarihte durumu 6-7 Ekim olayları olarak kaydetti.
Bir daha bu tür olayların yaşanmaması adına temenniler dile getirildi.
Yaşananların analizleri yapıldı.
Sorumluluk HDP’ye ve eş genel başkan Selahattin Demirtaş’a yüklendi, neden sokağa çağrı yaptı diye.
Olayların ve ölenlerin sorumluluğunun tek günah keçisi olarak Selahattin Demirtaş’ın seçilmiş olmasını elbette ki manidar bir durum olarak not etmek gerekiyor. Demirtaş ve HDP; 6-7 Ekim olaylarının sonuçlarını tahmin edebilseydi elbette ki böyle bir çağrıyı yapmaz, çağrıyı daha kontrollü ve kendilerinin kontrol edebileceği düzeye çekerdi.
6-7 Ekim olayları kimsenin tasvip etmediği sonuçlara hitap etti ve bütün kesimlerde ciddi rahatsızlık yarattı. Toplumsal rahatsızlığın etkisi ise hala geçmiş değil. 1 Kasım’ın ‘Dünya Kobanê günü’ olarak ilan edilerek, alınan yürüyüş ve gösteri kararı kamuoyuna duyurulduğunda, 6-7 Ekim olaylarının etkisi tedirginliğe neden oldu. Olayların tekrarı olacağı yönündeki algı, yürüyüşün başlayacağı saatlere kadar devam etti.
6-7 Ekim olaylarının sonuçları ile dünkü gösteri ve yürüyüşün sonuçları;
İki ayrı analizin yapılmasını gerektiriyor.
Kontrolsüz davet mi?
Kontrollü davet mi?
Elbette ki kontrollü davet.
Provokatörlerin cirit atmasına fırsat vermeyecek bir ortamın sağlanması çözüm ve barış sürecinin selameti açısından önem arz ettiği için tarafların mutlaka dikkatli davranması ve olabileceklere sonsuz bir öngörü ile yaklaşması gerekir.
6-7 Ekim olaylarındaki provokatif ortamın kontrolsüzlüğü ile 1 Kasım dünya Kobanê günü etkinliğinin kontrolü arasındaki çizgileri birbirinden ayırıp; iki olaydan çıkarılması gereken tecrübelerin sonuçlarını bundan sonraki etkinlere yansıtmak gerekiyor.
6-7 Ekim çağrısı ve kontrol dışı durumu tecrübesizlik, 1 Kasım yürüyüşünü ise tecrübe olarak değerlendirmek, sanırım kontrolsüz bir değerlendirme olmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.