BİRİLERİNİ OKUR-YAZAR YAPMAKTAN DAHA YÜCE BİR İŞ VAR MIDIR?
Kasım ayının üçüncü haftasıyla birlikte ilgili, ilgisiz kişiler veya tüm kurum ve kuruluşlar öğretmenlik mesleği üzerine içi boş demeçler vermeye başlıyorlar. Rant peşinde olanlar ise öğretmenler günü bahanesiyle ha bire kampanyalar düzenliyorlar. İyi hoş da kimse öğretmenin ekonomik, demokratik haklarından bahsetmiyor. Yılda bir gün öğretmen de öğretmen denilip duruluyor. Ya geriye kalan 364 günde öğretmen ne yapıyor, ne yiyip içiyor, ne giyiyor, gömlek yakasını kaç kez terziye değiştirtiyor, ceketini ters yüz yaptıracak parayı denkleştirebiliyor mu, kaç kez eşi ve çocuklarıyla birlikte sinema veya tiyatroya gidebiliyor, tam gün çalışan öğretmen sefer tasında veya küçücük bir poşette ekmek arasına ne bırakıyor? Diye soran, sorunlarının üstüne giden kaç kişi, kişiler, kurum veya kuruluşlar var?
Bu soruları soran ve yanıtını veren olmazsa da karşı karşıya kalacağımız bütün durum ve şartları göze alarak ruhumuzu her daim canlı tutarak bu mesleği sonsuz bir sabır ve istekle icra ediyoruz birçoğumuz. Kazanılması gereken asıl büyük servet; para, makam ve şan şöhretten ziyade erdem, bilgeliktir ve başarının verdiği iç huzurdur. Her şeye rağmen aldığımız eğitimden de olsa gerek amaçlarımızdan vazgeçmeden sabırla merdivenleri çıkarken olgunlaşıyoruz meslek yaşamımızda.
Birilerini okur-yazar yapmaktan daha yüce bir iş var mıdır?
Öğretme evrensel bir uğraştır. Yaşadığımız çevrede her anne baba çocuklarına, usta çırağına, öğretmenler de öğrencilerine sürekli öğretirler. Söz konusu olan öğretme ve öğrenmedir. Eğitim- öğretim işi insanlık tarihi kadar eski olup ancak zaman içinde kurumsallaşmıştır.
Öğretme ve öğrenme süreci sabır ve sevgiyle ancak en verimli bir şekilde yürütülür. Bu sürecin etkili olabilmesi için arada çok özel bir iletişim kurulması gereklidir. Yani öğretmenle öğrenci arasında özel bir bağ kurulması gerekir. Bu bağ; SEVGİ bağıdır. Öğrenmede sevgi çok önemli bir etmendir. Biz, mesleğine sevdalı öğretmenler de bu bağın önemini çok iyi bilir, işe bu bağı kurmakla başlarız.
Öğretilenler unutulsa bile; öğrenmenin bir iş değil bir keyif olduğunu gösterme, öğrencilerin kendilerini değerli hissetmelerini sağlama, yetenekli oldukları alanları keşfetmelerine yardımcı olma, anlamadıkları şeylerden korkmamalarına, sıkıntılı ve üzüntülü zamanlarında yanlarında olarak her birini ayrı ayrı anlamaya çalışmak, güvende olmalarını sağlamak, birey olarak değer vermek, kendi ayakları üzerinde durmalarının temelini atmak hiç de kolay değildir. Tüm bunları gereği gibi yapmak için mesleğinize sevdalı olmanız gerekir. Zira uğraşınız ‘İNSAN’dır, ‘İNSAN’ yetiştirmektir.
Öğretmenlik; SEVDA MESLEĞİDİR... İşte bu sevdayla hep birlikte, sınıfça zorun üstesinden gelindiğinde öğrencilerin birbirlerine bakışlardaki ışıltı ve bu ışıltının sarmaladığı heyecanı görmek öğretmeni her türlü zor şartlara, ve yıllara rağmen dimdik ayakta tutar...
Yeni bir başarının, yeni bir yükselmenin büyüsüne sınıfça kapıldığında, havai fişekler gibi parlak ve rengarenk coşkulu şenlikler kopar öğretmen ve öğrencilerin yüreklerinde. Gülizarda kopan şen bülbül şakıması gibi. İşte o zaman katmerli katmerli açan GÜLLERİ sevgiyle, itinayla dermek düşer bahçevana...
Sağlanılan coşkuyla, kazanılan cesaret kuru toprağı dirilten yağmur damlaları gibi yağdıkça öğretmenden daha mutlusu yoktur bu dünyada. Zira sevgiyle ekilen tohumlar çiçeğe durmuştur... Mutludur artık gülistan, gül ve bahçevan...
Ülkenin iyi ve doğru düşünen beyinlere ihtiyacı olduğunun bilinciyle; kazandıkları bilgi, beceri ve yetenekleriyle yükseldikleri mevkilerde seslerini duymak, imzalarını görmekten daha büyük bir ödül olamaz mesleğe sevdalı biz öğretmenler için...
Her ne amaçla ve nasıl bahşedilmişse edilsin ben yine de bu duygu ve düşüncelerle kutluyorum bir bahcevan misali ustaca, sanatkarca gül deren tüm öğretmen arkadaşlarımın ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ…
Ayrıca beni yetiştiren çok değerli öğretmenlerimi minnet ve şükranla anarak sevgi ve saygılarımı iletirken şiirimi tüm dünya öğretmenlerine ithaf ediyorum…
ÖPERDİM ELLERİNDEN
…Elimi uzatabilsem
Öperdim ellerinden öğretmenim
Pervari’nin sarp geçitlerinde
Eğilirdim önünde
A B C derken kara tahta başında
Yanık tenli zeytin gözlü
Geleceğimizin umudu Doğu Anadolu çocuklarına
…Elimi uzatabilsem
Öperdim ellerinden öğretmenim
Bingöl’ün Çobantaşı geçidinde
Yol olurdum sana
Sevgi barış ve kardeşliği öğretirken
Sarı saçlı, çakır gözlü Fatma’ya
Kuzuyu kurda kaptıran Suna’ya
…Elimi uzatabilsem
Öperdim ellerinden öğretmenim
Konya’nın bozkırlarında
Can olurdum
Nasrettin Hoca’yı anlatırken
‘Parayı veren, düdüğü çalar.’
Nüktelerle gülen İç Anadolu çocuklarına
…Elimi uzatabilsem
Öperdim ellerinden öğretmenim
Serhat boylarında Edirne’de
Çırak olurdum sana
Selimiye’nin kubbesini diken
Koca Sinan’ı anlatırken
Geleceğimizin mimarı çocuklarımıza
...Elimi uzatabilsem
Öperdim ellerinden öğretmenim
Karadeniz’in aşılmaz geçidi Zigana’da
El pençe olurdum sana
Usta çırak misali takasını yapan uşağa
Çalış yılma derken
Denizde oynaşan hamsi misali Karadeniz çocuklarına
…Elimi uzatabilsem
Öperdim ellerinden öğretmenim
Diyarbekir surlarında
Kitabe olurdum sana
Ben-u Sen diyen usta- çırak misali
Sırlarını taşlara yazmayı öğretirken
Abideler diyarı karabahtlı, karataşlı
Diyarbekir çocuklarına
Birsen İNAL
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.