VİDEO - Önce başardı, sonra hikâyesini yazdı
Özel Haber/ Mümin Ağcakaya
TİGRİS HABER - ‘Ben Mezopotamya kadınıyım’ diyen Diyarbakırlı kadın girişimci, iş kadını Gamze Cizreli, çalıştığı işi bırakarak önce Ankara’da ‘Cafemiz’ adıyla özel sektöre adım attı. Çalıştığı işi bırakmasına, bir kadın olarak kendi işini yapmasına ailesi destek vermese de, hayalini kurduğu ve yapmaya karar verdiği işi yapmaya ilk adımını atarak, Ankara’da ‘Cafemiz’ adıyla iş yerini açtı, daha sonra ‘Kuki’ adıyla başka bir işletmenin açılışına imza attı.
Uzakdoğu lezzetlerinin sunulduğu ‘Quick China’ ile devam eden Cizreli daha çok ses getiren ve dünya çapında bir marka olan ‘Big Chefs’i açtı. Birçok; iş kadını ve iş insanı ödüllerini alan Gamze Cizreli anılarını ve iş deneyimlerini ‘Ateşle Oynayanlar’ adlı kitapta yayınladı.
Geçmiş deney ve tecrübelerinin yer aldığı ‘Ateşle Oynayanlar’ kitabının imza ve okurlarıyla söyleşi için Diyarbakır’a geldi. Ahmet Arif müzesinde yaşam koçu ve kişisel gelişim uzmanı ve yazar Mümin Sekman’ın moderatörlüğünde okurlarıyla sohbet etti. Cizreli daha sonra Yayın Ağacı’nda kitabını imzaladı. Biz de Tigris Haber Gazetesi olarak ilgiyle okuyacağınıza inandığımız, ilginizi çekecek olan bir söyleşi gerçekleştirdik.
Diyarbakır’ın sizin hayatınızdaki yeri nedir?
Diyarbakır benim ana yurdum, ata yurdum. Her şeyim. Çocukluktan sonraki yaşamım Konya’da, İstanbul’da geçse de, her zaman köklerime çok bağlı oldum. Her fırsatta Diyarbakır’a geldim. Bulunduğum şehirlerde de bu kültürü bu değerleri yaşatmak için çabaladım. Onun için buraya her zaman ayrı bir heyecanla geldim. Diyarbakır’ı sevmek mukaddes bir vazifedir.
Bu toprakların çok dinli, çok dilli ve çok kültürlülüğün getirdiği, o yaratıcı ve kadim kültürü için teşekkür etmek istiyorum. Ben de, bu topraklardan çıktığım için Diyarbakır’a çok heyecanlı geldim.
Neden ateşle oynayanlar?
Girişimcilik yolculuğu, sıfırdan başlayarak hayatımız ateşle oynayarak geçti. Önemli kararlar arifesinde daha ateşi yolu seçtim. İşim restoranlarda, işim, aşım ocaktan geliyor. Bu yüzden ateşin hayatımızda özel bir yeri var.
Çocukluğum Erdebil Köşkünde geçti. Köşk Ocak ailesine aitti. Yazları tatil olunca koşa koşa Erdebil Köşküne giderdik. Kalabalık sofralar hazırlardık. Akşamları o gaz lambalarını yakmak, kandilleri avluya dağıtmak biz çocuklara düşerdi. Bu bizim için bir ritüeldi. Her kibrit çaktığımda karanlığın nasıl aydınlığa dönüştüğü benim gözümün önünden gitmeyen bir anıdır.
Erdebil Köşkünde damda yatmanın sana kazandırdığı iş vizyonu ne oldu?
Tahtlarda cibinlikler içinde yatardık. Buralar yıldızların en fazla olduğu bölge. Benim çocukluğumda, o yıldızlı gecelerde gökyüzüne bakarak uykuya dalmak ve hayal kurmak belki yaratıcığımı beslemiş olabilir.
Çocukken o çocuklukta gökyüzüne bakarak hayaller kurmak, damlardaki cibinlikler altında uykuya dalmak, o hayaller kurmak bugün belki yaratıcı kimliğim, hayata bakışım. Ailedeki o çocukluk kahramanlarımla herhalde onların omuzlarına bakarak yükseldiğim için daha farklı ufuklara bakabildiğimi düşünüyorum. Diyarbakır’ın bugünlere gelmemdeki payı çok büyüktür.
Diyarbakır’dan Ahmet Arif’den. Cahit Sıkı, Esma Ocak, Celal Güzel, Ziya Gökalp’e kadar birçok sanatçı ve değerler ortaya çıktı. Bu o çok kültürlülüğün getirdiği gibi gökyüzünde kum gibi kaynayan bu yıldızlara baktılar. Bunların hayalleri küçük olabilir miydi?
Kitabınızda geçen Süreyya Hanım kimdi?
Ulu Cami avlusunda elinde gümüş bir kaşıkla, caminin köşesinde bekleyen küçük bir kız çocuğu, kimsesiz, hayata tutunacak tek dalı kalmayan kız. Konak sakinleri kızı sahiplendiler ve ışıl ışıl yanan kıza Süreyya adını verdiler. Süreyya, yani yıldız kümesi anlamındaydı. Kızın adı verilince kaderi de yeniden yazılır mı acaba? İşte simsiyah saçlarından yıldızlar düşen, o gümüş kaşıklı kız ilerde benim babaannem olacaktı.
Hayallerini gerçekleştirmiş bir kadın olarak rol modellerin kimlerdi?
Öncelikle büyüdüğün aile geliyor. Doktor olan babam hayatımı çok şekillendirdi. Konya’da görev yapıyordu. Tasavvuf ehli, hayatındaki madde- mana dengesini çok iyi oturtmuş biriydi. Bir yandan hastalarına bakarken öte yandan da hoşgörülü olması, paylaşmaya, kapsayıcı olmaya çok önem veren biriydi.
‘İnsan yürürken izler bulmalı, giderken de izler bırakmalı’
Yürürken bulduğum ailemin, doğduğum toprakların, çevremin izleri. Kitabı yazma amacım; giderken benden sonrakilere bir iz bırakmak. Babaannem Süreyya Hanım çok önemli kahramanlarımdan. Çünkü hayatında çok zorluklar yaşamış. Kimsesiz kalmış. Bir ailenin yanında büyüyor. Sonra bir evlilik yapıyor. Zor bir evlilik, sonra başka şehre taşınıyor. Eşini kaybediyor. Sonra dört çocuğuyla İstanbul’dan tekrar Diyarbakır’a geliyor. Bütün zorluklara rağmen çocuklarını yetiştiriyor. Karneyle ekmek dağıtıldığı dönemler. Benim yaşadığım zorluklarla karşılaştırdığımda benim ki nedir? Diyorum. Kendime mutsuz olmaya hakkın yok dediğim zamanlar çok var. Teyzem Esma Ocak da en büyük kahramanlarımdan biridir. Töre ve kadın sorununa, yöredeki kadının sesi sözü olmuş biridir. Kadın sorununa duyarlılığım belki de bana ondan kalan bir yadigâr. Çünkü çok zamanı beraber geçirdik. O yaşlarda farkında değildim.
Ama hayat ileri doğru yaşanırmış geriye doğru anlaşılırmış. Şimdi ben de geriye doğru bakıp hayatı anlamaya çalıştığımda görüyorum. Şimdi aldıklarımı geri vermek istiyorum.
Bazen dernekler ve vakıflar aracılığıyla kitabın geliri de kız öğrencilerin eğitimine gidiyor. Bundan sonra arkamda bir iz bırakmak istiyorum. Geride anlamlı bir ‘iz’ mi bırakacağız yoksa boş bir ‘is’ mi olarak bu dünyadan göçeceğiz. Anlamlı bir iz olarak genç kıvılcımların aleve dönmesi için, kadınlar için daha çok çalışacağım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.