VİDEO - Zamanımızın laneti
Mümin Ağcakaya - Özel
TİGRİS HABER - Bazen küçük bir eleştiri, teşvik edici bir söz, cesaret veren bir hareket hayatımıza dışarıdan yapılan bu ufacık dokunuşlar tercihlerimizde, kararlaşmamızda, hayatımızın akışında önemli bir yer tutmaktadır. Bu dokunuşlar, kişinin kendisinde keşfedemediği gizli yeteneklerinin açığa çıkmasında önemli olmaktadır.
Küçük yaşlarda resim yapmaya meraklı olan Gökhan Aslan, bu çalışmalarını aile büyüklerine rağmen yapar. Resimle uğraşmasına ailesi tarafından pek sıcak bakılmaz. Çünkü ders dışında vaktini boşa geçirme olarak görülür. Ortaokula kadar üstü kapalı olarak kalan bu yetenek; resim öğretmeni tarafından fark edilir. Resim öğretmeni sınıftan yapmalarını istediği resmin güzel olması öğretmeni tarafından övgüyle bahseder. Hayatının bu dönemini sanatçı Gökhan Aslan;
“Ama ortaokul döneminde dersimize giren resim öğretmenim beni keşfetti diyebilirim. O süreçte evde derslerimize de çalışıyoruz. Dersten sıkıldığım zaman ara sıra resim yapıyorum. Resim yapıyorum diye evde babamdan azar da işitiyorum. Senin başka dersin, ödevin yok mu diye? O günlerde bir şeyin olduğunu fark ettim. Ama her şey orada kaldı.” diye değerlendirir.
Önyargılar çocuğun yeteneklerini yok ediyor
Öğretmen kökenli bir babanın çocuğu olmasına rağmen yeteneğinin gelişmesi için aileden gereken teşviki göremez. Bu durumun nedenlerini; “Toplumda kötü bir önyargı var. Çocuklarının farklı meslek dallarına, sanata, resme ilgi duymalarını istemezler. Dolayısıyla bizim velilerimizde aynı hatayı işlediler. Sıcak bakmadıkları ve bizi yönlendirmediler. Bu yüzden geliştirebileceğimiz, başarılı olacağımız işlerin dışındaki işlerde çalışmak zorunda kalıyor.” Sanatçı Aslan öyküsünü şöyle devam ettirir;
“Daha sonraki yıllarda Kürtçe Türkçe yayın yapan, Hevi ve Ronahi ismiyle çıkan gazetelerde çalışıyordum. Haber işim bittikten sonra ben de masada resim yapıyordum. Bir arkadaşım bana; ‘Senin resmin ne kadar güzel niye resim bölümüne girmiyorsun.’ dedi. Ben öyle bir bölümün olduğunun farkında bile değildim. O arkadaşımın bu eleştirisinden sonra 1995-96 dönemi ÖSS sınavına girdim. Ben de tercihimi; Ankara Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Öğretmenliği Bölümüne yaparak okula girdim.” Diyen sanatçı Gökhan Aslan’ın esas sanat macerası bu tercihiyle başlar ve üniversitenin kendisine katkısını;
Hocalarımız iyi sanatçılardı, önümüzü açtılar
“Üniversiteyle beraber resim alanına yoğunlaşmaya başladım. Bunda hocalarımızın çok ciddi katkıları oldu. Diyarbakır veya bölgeden herhangi bir üniversite okumuş olsaydım bu kadar gelişeceğimi düşünmüyorum. Çünkü olanakları daha fazlaydı. Mesela bir dönem Salvador Dali’nin sergisi Ankara’ya geldi. Hiçbir bölge üniversitesinde böyle bir şansa sahip değilken biz yüzlerce sergiyi görme şansına sahip olabiliyorduk. Bu da bizim önümüzü açıyordu.
Hocalarımızın çoğu sanatçıydı. Kendini kanıtlamış insanlardı. Türkiyede çok sayıda sanatçı yetiştirmiş insanlardı. Onlarca sergi açmış sanatçı insanlardı.
Üniversitedeyken sadece resim eğitimi almadık. Grafik, heykel, seramik, fotoğraf eğitimi de vardı. Ben ana sanat dal olarak resmi seçtim. İkinci sınıfta da yan dal olarak heykeli seçtim.
Dışarıdan bakıldığı zaman insanlar, resim ve heykeli birbirinden çok farklı olarak algılayabiliyorlar. Ama ikisi de birbirinden çok farklı değildir. Hepsinin temelinde çizim, resim yatmaktadır. Zaten iyi bir desene sahip değilsen, iyi bir taslak, tasarım, eskiz hazırlayamıyorsan ortaya iyi bir heykel çıkarma şansınız da olmaz.” Diye anlatımını devam eden sanatçı Aslan; Üniversiteyi bitirdikten sonra Siverek’e resim öğretmeni olarak atanır. Sanatçı Gökhan Aslan resimle iç içe geçen 20-21 yıllık sürede 700-800’e yakın resim ve heykele imzasını atar. Bu arada sorularımızı da yanıtlayan sanatçı Gökhan Aslan;
Şimdiye kadar yaptığınız çalışmaları sergileme şansınız oldu mu?
Yaklaşık 23 sergiye katıldım. Bazıları uluslararası, bazıları kişisel, bazıları da çeşitli sivil sendika örgütlerine destek, dayanışma amaçlı katıldığım sergiler oldu.
Sergiler önümüzü açıyor. Çünkü yaptığınız eserleri insanlarla paylaşıyorsunuz, insanlar değerlendiriyorlar. Bunun içinde sanat eleştirmenleri, sanat camiası içinde insanların resimlerinize yapacakları yorumlar sanatçının önünü açmaktadır.
Resim ve heykel yaparken konularınızı nasıl seçiyorsunuz?
Üreten insanlar dünyanın neresinde olursa olsun birileri baskıya maruz kalıyorsa sanatçının yüreği onlar için atar. Çevrenizde olan olaylara uzak kalamazsınız. Her gün kadın cinayetlerinin işlendiği bir duruma kayıtsız kalamazsınız. Birebir müdahale edebilme şansımız olmasa dahi kendi alanımızda destek sunarak, oralara gönderme yapabiliriz. Artık bunlar olmasın diye duyarlılığını, tepkini ortaya koymak zorundasın.
Konular dönemsel olarak değişebiliyor. Zaman zaman süprematis, tamamıyla non figüratif (insansız) nesne adı altında yaptığım bazı çalışmalarım var. Veya soyut Ekspresyoizm akımıyla alakalı çok farklı daha sanatsal daha modern işlere de imza atıyorum.
Ama benim işlerimin çoğu küyerel işlerdir. Yerelden beslenip küresel dünya ile içselleştirip ortaya çıkan çalışmalara küyerel diyoruz. Bu tarzda çalışmalarımız da var. Bunlar ben oturuyorum bir anda gelişen işler değildir. Zaman zaman araştırma yapıyorsun, okuyorsun. Birebir sanatla ilgili olduğunuz için onlarla ilgili çok fazla işlerimiz çıkıyor.
Resimde idolünüz olan sanatçılar var mı?
Beni en çok etkileyen sanatçılardan birisi Rus ressam Kazimir Maleviç’tir. Sosyalist, savaş karşıtı bir ressam. 1914 yıllarda çok fazla öne çıkan öncü ressamlardan birisi diyebiliriz. Paris’te açılan sergiye bir resim gönderiyor. O resim bütün sanat eleştirmenleri, sanat çevreleri tarafından yoğun bir eleştiriye maruz kalıyor. Tabi aykırı bir çalışma. Alışılagelmiş resimlerden değil. İnsansız bir dünya düşünün, İnsanoğlu yok edicidir. Savaşları yaratıyor, saldırılar, atom bombası vs. çok ciddi sıkıntılar yarattığı için bunları kabul etmiyor. Daha sonra Pablo Picasso çok etkilendiğim bir sanatçı, Vincent van Gogh, Amedeo Modigliani bambaşka bir şey. Rembrant, heykeltıraşlardan Gian Lorenzo Bernini İtalyan çok önemsediğim ve çok da takip ettiğim heykeltıraşlardan birisi. Çünkü heykele canlılık veren sanatçılardan biridir. Pablo Picasso çok önemli sanatçılardan birisidir. Dali keza aynı şekilde Vincent van Gogh aynı şekilde. Saydıklarım öncü sanatçılar öncü ressamlar. Kadın ressamlardan Frida dönemine damgasını vurmuş, herkesin bildiği bir kadın sanatçıdır. 1600 yıllarda yaşayan Artemisia çok önemli ama hep geride kalan sanatçılardan birisidir. Rembrant gibi İtalyan, Hollandalı, İspanyol sanatçılar hem derslerde gördüğümüz ya da çalışmalarını kısmen gördüğümüz sanatçılar olduğu için bizim için çok farklı öneme sahipler.
Türkiye’den örnek aldığım yok desem yeridir. Türkiye’den sevdiğim sanatçılar var. Nuri İyem gibi, Neşet Günal, Abidin Dino gibi
Bazı ustaların eserleri anlatılmaz ancak yaşanır
Ben biraz idealist insanım Avrupa gezilerine çıktığım zaman müzelerde özellikle bahsettiğim sanatçıların eserlerini bire bir görmek için gittim. Onun fırça darbelerini görmek benim için farklı bir şeydir. Sizin ekranda gördüğünüz bir eserle gelip atölyede canlı olarak gördüğünüz eser arasında çok fark vardır. Onu teneffüs etmek için mesela Hollanda da Amsterdam’da bir müzeye gittiğim zaman Gece Bekçisi çalışmasını gördüğüm zaman beni 1600’lı yıllara götürdü. Picasso çalışmaları, Salvador Dali’nin eserleri bunlar anlatılmaz, yaşanır. O yüzden saydığım isimler aynı zamanda benim idolümdür diyebiliriz.
Önünüze koyduğunuz ne tür hedefler var?
Pandemiyle birlikte her alanda bir duraksama olduğu gibi bizim alanda da duraksama yaşandı. Benim Güney Kürdistan’da bir sergim olacaktı, benden birkaç eser istemişlerdi onlar şu an beklemede. Nürnberg’de bir sergi olacaktı. Bu da pandemiden dolayı yine beklemede. Brüksel’de bir görüşmemiz oldu. Bu da pandemiden dolayı ertelendi. Bu sene sonunda İstanbul’da bir görüşmemiz var. Hazırlamış olduğum hiçbir yerde sergilemediğim yeni resimlerim var. Bu çalışmaların bir kısmının sergilenmesi için İstanbul’da koleksiyonerlerle yürüttüğümüz çalışmalar devam ediyor.
Zaten durma şansımız da yok sürekli bir şeyler üretmek zorundasın. Resim nedir? Diye sorduklarında benim için bir yaşam biçimi haline geldi diye söylüyorum. Evde bile eskiz kâğıtlarım var, aklıma bir şey geldiği zaman karalama yaparım. Daha sonra atölyede tuvale aktarırım. Veya üç boyutlu olarak, ahşap, metal, kilden alçıdan yansıtırım.
‘Zamanımızın laneti’
O kadar can alıcı noktaya gelindi ki, Covid artık evimizden içeri girdi. Dolayısıyla herkesi etkilemiş oldu. İnsanoğlu tarihte birçok badire atlatmıştır. Orta çağ dönemlerinde çok daha ciddi hastalıklarla, daha öldürücü virüslerle karşı karşıya kalmıştır. En büyüklerinden birisi de bu çağımızda yaşadığımız bu salgındır. Elbette bu da bitecektir. Bilime güvenen insanlarız. Bu da atlatılacaktır. Bunu unutmamak adına böyle bir çalışmaya imza attım. Bu çalışmada yer yer espritüel dil kullandım. İnsanoğlu elleriyle ayaklarıyla başıyla gözüyle bir şekilde bu hastalığa bulaşıyor. Bütün telkinlere rağmen biz hiçbir şekilde bunun dışında kalamadık. Her şeye rağmen insanoğlu yaşamaya devam edecektir. Ola ki bu çalışma tarzı da dışarıdan bir destekleme şansım olursa bir sağlık kuruluşunu tercih ederim. Burada bir algı oluşmasını isteriz. Bizler bu süreci bir daha yaşanmasın diye.
Yapmak istediğiniz veya yapmadığınız bir çalışmanız var mı?
Tabi ki var. Eserden ziyade katılmak istediğim sergiler var. Örneğin Basel Art (Kunst) benim için ulaşılmaz demeyim de olmazsa olmazlarımdan biridir diyebilirim. Venedik. Venedik Bienalî daha doğrusu katılmak istediğim sergiler. Çünkü uluslar arası sergiler bunlar. Kişiyi gerçekten pazara çıkaran, pazara derken de ekonomik boyutunu kastetmiyorum.
Diyarbakır bir sanatçı için nasıl bir kent?
Diyarbakır dünyanın farklı bir yerinde örneğin Avrupa’da olsaydı, en önemli şehirlerden biri olabilirdi. Diyarbakır yüz yıllardır doğru dürüst gün yüzü görmedi, ama ona rağmen şimdiye kadar birçok şair, edebiyatçı, fotoğraf sanatçısı yetiştirdi. Özellikle bizim alanda çok yetersiz olmasına rağmen daha çok fonetik sanatla uğraşan insanlar yani dengbej dediğimiz müzikle uğraşan sanatçıları da çok fazlasıyla yetiştirdi.
Sur içine her gittiğimde yeni bir eser üretiyorum desem yeridir. Çünkü orada ciddi bir ilham kaynağı var. Sur’un taşları, taş yapıları, geçmişe ait bu eski görüntüleri sizi ister istemez farklı bir atmosferin içine sokuyor. Bu ortam sizi bir şeyler üretmeye itiyor. Eğer bir şey üretmemişseniz sizde yaratacak bir şey yoktur demektir.
Sur’a her gittiğimde nefes alıyorum. Orada beni üretime, ilhama sevk eden bir hava var. Onu aldıktan sonra atölyeme tekrar geliyor. Oturup burada bir şeyler üretmeye çalışıyorum. Doğal yapılar sizi sanata itiyor. Resimlerimin çoğunda fazlasıyla Diyarbakır’dan yansımalar vardır. Kadınlar çalışmamda kullandığım sembolik işaretlerin tamamı surlarda, camilerde, kiliselerde, taş yapılarda işlenmiş olan rölyefler, kabartmalardır. Onları tekrardan tuvallerime aktarıyorum. Her gelen medeniyet taş yapılar üzerine, kendilerine ait sembolik işaretlerini bırakmışlardır. Sur’u dolaştığım zaman bu işaretleri arşivime kaydetmeye çalışıyorum.
Diyarbakır’da sanat eleştirmeni yok
Bazen sanat denince illa dengbej algılıyorsunuz böyle bir eleştirim vardı. Oysa benim gibi yüzlerce arkadaş böyle işlerle uğraşıyor. Yeteri kadar sanatın bu alanına el atılmadı.
Bizim burada en büyük sıkıntılarımızdan birisi sanat eleştirmeni. Diyarbakır’da yok denecek kadar az hatta hiç yok diyebilirim. Bazı çalışmaları yaparken dışarıdan birilerinin eleştirmesini istiyorum. Çekip Ankara veya İstanbul’dan bazı yetkin insanlara atarak eleştirmesini, yorum yapmasını istiyorum.
Bir esere sanat eleştirmeni tarafından yapılan eleştiriler, işin uzmanı olmayan insanların beğeni veya beğenmemesi üzerine yaptığı eleştirilerden çok farklıdır. Çünkü sanatçının attığı her fırça darbesi, spatula darbesi veya zaman zaman biçimsellik ve renk tonlaması belki o anki ruh halini yansıtıyor.
Açtığım sergilerde sokaktan gelen insanların yorumu elbette ki önemlidir. Fakat benim istediğim eleştiri tarzı o değil. Kesinlikle sanat eleştirilerinin olmasını istiyorum. Benim önümü açacak olan sanatsal eleştirilerdir. Yarın daha iyi işler üretmemi sağlayacak olan sanatsal eleştirilerdir. Dolayısıyla ben de bunu isterim. Dışarıya da kulağım kapalı değil yaptığın işler ne olursa olsun birilerini duyumsamak zorundasınız. Daha iyi daha farklı çalışmalar ortaya koyabilmek için.
TUYAP’ a çağrı; Sanat Fuarları da açılsın
Geçmiş yıllarda Diyarbakır’da TUYAP kitap fuarları yapıldı. Geçmişte bir çağrı yapmıştım. Neden İstanbul’da sanat fuarları açılıyor da Diyarbakır’da açılmıyor diye çağrıda bulunmuştum. Sıcak baktılar ama ayakları fazlada yere basmadı. Lafta kalan söylemler oldu. Tekrardan Tigris Gazetesi’nin yapmış olduğu bu çalışma nedeniyle çağrımı tekrarlıyorum. TUYAP Kitap ve Sanat yetkililerine sesleniyorum umarım önümüzdeki dönemlerde kitap fuarlarıyla beraber, eş zamanlı sanat fuarlarını da hazırlamaya başlarlar. Bu çalışmalarıyla şehrimizin sanat alt yapısına daha güçlü katkı sunmuş olurlar.
Aileler çocukların yeteneğini köreltmesin
Eğitimci kimliğimle de şunu söylemek istiyorum; çocuklarımızda bir yetenek varsa velilerimiz mutlaka çocuklarını desteklemeleri gerekir. Çünkü ummadıkları o çocuklarından çok iyi yetenekler ve sanatçılar çıkacaktır. Veliler çocuklarına engel değil destek olmalıdırlar. Öyle bir noktaya gelmişiz ki engel olmasınlar yeter diyoruz.
Bir öğrencim çok yetenekli velisi çocuğun istediği bölüme girmesini istemiyor. Çocuğun girmek istediği bölüme velisi istemiyor. Şimdi velisini çağıracağım konuşup ikna etmeye çalışacağım. O çocuk mutlu değilse, mutlu olmayacaksa Tıp okusa ne yazar. Çocuk nerede mutlu olacaksa ailelerde çocuğun bu isteğini ve yeteneğini dikkate almalıdır.
Tigris Habere teşekkür
Böyle bir program hazırlamış olduğu için öncelikle Tigris Habere Teşekkür ediyorum. Genelde bizde kültür sanata yeteri kadar eğilim olmuyor. Sanata bu derece hassas yaklaşmıyor. Çalışmalarınızın başarıyla devam etmesini temenni ediyorum.
*
Gökhan Aslan Kimdir?
Diyarbakır’da doğan, ilk, orta ve lise öğrenimini Diyarbakır’da tamamlayan sanatçı Gökhan Aslan Ankara Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünü bitirdikten sonra Siverek’e öğretmen olarak atanır. 2005 yılında kurduğu Germ Sanat Atölyesinde çalışmalarını sürdüren sanatçı eserlerinde Kübist, Sübrematist, Sürrealist ve Toplumsal Gerçekçi akımların etkisi görülür.
Yerel izlenimlere dayanan bakış açısıyla yorumladığı modernizmi, deformasyona uğrattığı figür ve objelerde ifade etmiştir. Sanatın küyerellikten beslenerek evrenselleşeceğine inanan sanatçı 2010’dan itibaren Bismil’de kurmuş olduğu Bismilgerm Sanat Atölyesinden sonra çalışmalarını 2018’den itibaren Diyarbakır’da Germ Sanat Atölyesinde sürdürmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.