TÜP BEBEK MÜJDESİ
Temmuz ayının son haftası Dicle Üniversitesi Başhekimi olarak görevine başlayan Prof. Dr. Gökhan Kırbaş ve ekibi ile Üniversite hastanesinin hizmet kapasitesi, hastanenin sorunları ve Üniversite hastanesinin halka sunduğu hizmet kalitesini arttırmak için geliştirilen yeni projelere dair konuştuk.
Dicle Üniversitesi Hastanesi Başhekimi Gökhan Kırbaş ile yaptığımız röportaj satırbaşlarıyla şöyle:
“Hastanemizin günlük sirkülâsyonu 10 binin üzerinde”
“4O tane poliklinikle günde 2 bini aşkın vatandaşımıza hizmet veriyoruz. Gerçekten hastanemizde aşırı bir yoğunluğumuz var. Şuanda hastanemizde 1278 yatağımız var. Yatan 1278 hasta ve bu hastaların yanlarında kalanları, ziyaretçilerini de düşündüğümüzde hastanede büyük bir yoğunluk demektir. Diyarbakır kültüründe hasta ziyaretlerinin önemi ortadadır. Şimdi birimiz hasta olsak çetele tutarız kim geldi kim gelmedi diye. Şimdi böyle bir ortamda gelen ziyaretçileri, onların hastanede oluşturduğu yoğunluğu bir düşünün. 40 poliklinikte 2 bini aşkın hasta dedim ama insanlar hastaneye yalnız gelmiyorlar, en az birkaç yakını ile geliyorlar. Hal böyle olunca da hastanemizin günlük sirkülâsyonu 10 binin üzerine çıkıyor. Bu devasa bir yapı demektir.
Personel açısından yeterli olduğunuzu düşünüyor musunuz?
“Her şey böyle bıçak sırtında yürüyor”
Personel açısından yeterli olduğumuzu söylersem bu doğru olmaz. Her şey böyle bıçak sırtında yürüyor. Ana bina ile ilgili sıkıntıları konuşmanın ilerleyen bölümlerinde açarız da. Tabii takdir edersiniz ki Üniversite böyle değildi, zaman içerisinde büyüdü böylesine bir yoğunluğa ulaştı. Şuan 5 tane büyük hastaneden oluşuyor. Şuan içinde bulunduğumuz ana bina. Ana bina dışında Acil ve Travmatoloji hastanesi en yeni binamız. Aşağıda hastanelerimiz var, Kardiyoloji hastanemiz var. Çocuk hastalıkları hastanemiz ve onkoloji hastanemiz var. Bunların her biri aslında ayrı ayrı hastanedir ve toplamda 5 tane hastaneden oluşuyoruz. Buna göre de hem verdiğimiz hizmet büyük hem de sorunlarımız büyüktür.
“Toplamda personel olarak çok ciddi açıklarımız var”
Tabii hastanelerimizin bu kadar büyümesine rağmen çalışan sayılarımız buna eşdeğer olarak artmamış. Personelimizin bir kısmı kadrolu, devlet memuru olarak çalışıyor. Bir kısmı ise taşeron işçi, sözleşmeli olarak çalışıyor. Çalışan personelimizin bir kısmı temizlik sınıfında bir kısmı idari destek, bir kısmı hasta bakıcı, hastane hizmetlerinde, diğer bir kısmı da sözleşmeli olarak çalışan hemşirelerimiz çalışıyor. Buna rağmen çok ciddi bir hemşire açığımız var. Toplamda personel olarak çok ciddi açıklarımız var. Ve bu sonuçta merkezi idareye bakıyor. Maliye Bakanlığı bize müsaade etmeden sözleşmeli bile olsa, yani parasını biz döner sermayeden ödeyecek bile olsak çalıştıramıyoruz. O yüzden tabii bir yandan da uğraşıyoruz, Ankara’dan yeni izinler alabilmek için. Çünkü gerçekten hastanede çok ciddi büyük sıkıntı var. Bir yandan iyi bir hizmet vermeye çalışıyoruz ama diğer yandan kaliteli kalifiye eleman konusunda ciddi açıklarımız var. Bunun için de yeni eleman alımı yapabilmemiz lazım. Ümit ediyoruz ki, Ankara’dan da bu izinler gelecek. Hem kadrolu, devlet memuru anlamında yeni atamalar olsun istiyoruz hem de sözleşmeli, taşeron firma aracılığıyla yeni eleman almanın peşindeyiz, yani takipçisiyiz. Bunun için Rektör hocamızla, Rektör yardımcılarımızla gerçekten çok ciddi bir uğraş içindeyiz.
Üniversite hastanesinde bir günde 10 binin üzerinde bir sirkülâsyondan bahsettiniz, böylesine bir yoğunlukta hastane hijyenini nasıl sağlıyorsunuz. Hastaları hastane enfeksiyonlarından nasıl koruyorsunuz?
“Bu zihniyet artık geride kaldı, biz istiyoruz ki özel odalar olsun”
Az önce ana bina ile ilgili konuşurken ana binanın sıkıntılarını açarız demiştim. İşte tam da ana binaya dair en büyük sıkıntımız ana binamızın çok eski olmasıdır. Biliyorsunuz, ana binamızın temelleri 1973 yılında atılmış. 1970’lerde bir İsrail mimarlık firması tarafından o günün imkânlarıyla tasarlanmış bir bina. Yani 1970 model ve 1970’lerin zihniyetiyle yapılmış bir yapıdan bahsediyoruz. Takdir edersiniz ki, ortalama 50 yıllık bir binada hizmet veriyoruz. Biliyorsunuz binanın açılışını da Kenan Evren yapmıştı ve hastane açılışında demiş ki, “Keşke binanın tekerlekleri olsa da taşıyabilsek”. Yani o günün koşullarında ultra modern bir bina ama tabii ki, zamanın ruhu diye bir şey var. Nasıl bizler yaşlanıyoruz, haliyle bu binalar da yaşlanıyor. Bu bina artık yaşlanmış hizmet süresini, miadını doldurmuş. Şimdi yukarı çıktığınızda kliniklere bakıyorsunuz eski koğuş sistemi, 3 kişilik 6 kişilik odaları var. Bu zihniyet artık geride kaldı, biz istiyoruz ki özel odalar olsun, banyosu, tuvaleti içinde en fazla iki kişilik odalar olsun. Ancak hastanemizdeki mevcut koğuş yapısını bu sisteme çevirmemiz mümkün değil. Böyle bir sistem için yeni bina yapılması lazım. Şimdi hastanede yatağa çok ciddi bir ihtiyaç var ve biz şuan ki bina yapısını böyle bir sisteme çevirmeye kalktığımızda ciddi yatak kaybı olacak. O 6 kişilik koğuşları odaya çevirmek istesek, maksimal 4 tane daracık oda elde etmiş oluruz. Her koğuştan 2 yatak kaybetmiş olursak yatak sayısında ciddi bir kayıp oluyor. Kaldı ki, böylesine bir tadilat bize çok büyük bir ekonomik külfet demek.
“Tıp Fakültesi olan hastanelerle ilk kez bir görüşme yapıldı”
Bundan iki ay önce Maliye Bakanlığında bir toplantımız vardı. İlk kez bu sene Maliye Bakanlığı hastanelerle bir görüşme yapıyor. Yani Üniversitesinde Tıp Fakültesi olan hastanelerle ilk kez bir görüşme yapıldı. Ankara’daki toplantıda isteklerimizi ifade ettim. Bir binayı onarmak emin olun sıfırdan yapmaktan çok daha büyük maliyete yol açıyor. Hastanemizin tüm elektrik, su tesisatları yine 1970’lerin başında yapılmış ve bir tadilatta bütün bunların yenilenmesi gerekir. Çünkü bugün hepsi yetersiz kalıyor. Bir düşünün o günün şartlarındaki teknolojik cihazları ve bir de bugünün teknolojisiyle elektrik çekecek cihazları. O günün alt yapısı bugünkü teknolojik cihazların ihtiyaç duyduğu elektriği karşılayacak güçte değil. Bugün her odada onlarca yeni alet var ve bu aletleri besleyecek elektrik altyapısı 1970 model! Banyolara bakıyorsunuz çok kötü, 50 yıl öncesinin zihniyetiyle yapılmış ve artık her taraf çürümüş.
“Ana binanın tadilatı için, 15 trilyon gerekiyor”
Bütün hastanenin elektrik sistemini değiştirmek için bir çalışma yaptık ve 3.5 trilyon gibi bir rakam çıktı karşımıza. Islak zeminleri değiştirelim dedik, yine aynı şekilde astronomik bir rakam çıktı karşımıza. Bir de merkezi bir havalandırma, çünkü hastanede bir havalandırma sistemi yok. Tabii sonrasında herkes fırsat bulduğu yere bir klima taktırmış ve bu da büyük bir elektrik israfı demek. Odaların kimi sıcak kimi soğuk, haliyle ortak bir şey yok. Hal bu ki, hastane dediğinizde, girdiğinizde her taraf pırıl pırıl açık renkte, temizlik hissini yerden tavana her yerde hissedersiniz. Tüm hastane aynı şekilde yazın serin kışın ılıktır. Biz bunu bu binada yapamıyoruz, bu imkândan yoksunuz. Evet, yeni binalarımızda her şey istediğimiz gibi, ısıtması, soğutması her şey merkezi sistem ama ana binamızda maalesef bu yok. Bir hesap çıkarttık ana binanın tadilatı için, 15 trilyonluk bir rakam. Rektörümüz sağ olsun hastanemiz için çok büyük emek harcıyor. Rektörlüğümüzün Maliye Bakanlığı ile görüşmeleri sonuç vermiş, merkezi bütçeden kaynak aktarılacağı müjdesini aldık. Bu bizim için oldukça sevindirici bir gelişme ve inşallah önümüzdeki sene bunları yaptıracağız. Ama tabii ki, ana hedefimiz yeni bir binadır. Yeni ve güzel bir binaya ihtiyacımız var.
Yeni bir proje hayata geçiyor
Ayrıca uzak bir gelecekte büyük bir sağlık kampüsü planı da var. Talip Hocamız bunun sözünü almış. Tıp Fakültesinin, Diş Hekimliğinin, Sağlık Enstitülerinin hepsinin bir arada olacağı bir kampus şeklinde olacak. Tabii bu biraz uzak bir gelecek ve yılları bulacak bir çalışma ama ondan önce çok acil bir şekilde yeni bir bina yapılacak. Rektör Yardımcımız Ali Kemal Hocam sağ olsun bu konuda çok büyük emek sarfediyor. Şimdi yazışmaları devam eden bir projemiz var. Alt kısımda otoparkların olacağı, buradan çıkarmamız gereken birkaç acil birimin taşınacağı, bir katının otel, sosyal alan olacağı şekilde bir yer yapma planımız var. Bunun öncelikli olarak çalışmalarına başlandı.
“Morfoloji binası olacak”
Uzak bir gelecekte yapılması düşünülen sağlık kampüsünde binalar arası bağlantılar alttan tüp geçitlerle sağlanacak. Hasta otoparka girdiğinde hastanenin içine girmiş olacak. Yani hastaneye giren biri hiç dışarı çıkmadan mevcut tüm binalara tüp geçitlerle ulaşabilecek. Dekanlık tarafından da yeni bir binanın yapımına başlanacak. Morfoloji binası, yani Tıp Fakültesi öğrencilerinin eğitim binası olacak. Biliyorsunuz öğrenci sayımız arttı. Şuan elimizde mevcut bulunan derslikler, amfiler yetişmiyor. Hatta bu nedenle Başhekimlik Konferans salonunda öğrencilerimiz şuan ders görüyorlar.
“Üniversitemizin demografik yapısı genellikle bölgeseldir”
Bugün Üniversitemizdeki öğrenci sayısı 33.600’dür. Tabii bu Ekim olaylarında birkaç bin öğrencimiz okulu bırakıp ayrılmak zorunda kaldılar. Bunlar genel itibariyle dışarıdan gelen öğrencilerimizdi. Üniversitemizin demografik yapısı genellikle bölgeseldir. Fakat Antep, Mersin vb… batıya doğru bir açılma vardı. Hani, barış sürecinde dışarıdan gelen öğrencilerin sayısında bir artış vardı. Ama bu olaylardan sonra bu bıçak gibi kesildi. Tabii ki, aslında buradaki amacımız öğrenci demografimizin bölgesel kalmamasıdır. Geçtiğimiz hafta sonu İçişleri Bakanımız buradaydı. İç işleri Bakanımız Üniversite yönetimini onore etti, başta Rektör Hocamız, Rektör yardımcıları ve bizimle Valilikte bir toplantı yaptı. İçişleri Bakanımızla samimi bir ortamda karşılıklı olarak Üniversitenin meselelerini konuştuk. Orada da geçti bu mesele, özellikle bu mesele üzerinde duruldu. Çünkü buradaki öğrencilerimizin batıya, batıdaki öğrencilerimizin ise buraya gelmesi lazım. Ülkemizdeki insanların birbirini tanıması, bölgeler arasında diyalogun kopmaması lazım. Doğu insanının sıcaklığını, ev sahipliğini, kültürel değerlere bağlılığını batıdakilerin görmesi için buraya gelmesi gerekiyor. Buradaki insanların da batıya gitmesi lazım, yani böyle bir değişim, bölgeler arası bir etkileşim olması lazım.
İnsanlar arası hoşgörüsüzlüğü aşmak için ‘bilgi, görgü, kültür’ etkileşimi şart
Tabii ki, sadece ülkenin bölgeleri arasında bir etkileşimle sınırlı kalınmamalı, bu etkileşimin yurtdışına doğru da olması gerekiyor. Rahmetli Turgut Özal’ın yurtdışına gönderdiği 2 bin civarı araştırma görevlisinden biri de bendim. Yurtdışına öğrencilerin ve öğretim üyelerinin gitmesi önemli çünkü bilgi, görgü ve kültürlerini arttırmak için böyle bir etkileşim şart. Yani, sadece bilgi edinmek için değil, başka bir ulusun insanlarını, onların görgülerini, kültürlerini de öğreniyorsunuz. Doğu batı arasında olduğu gibi başka ülkelere de gidiş gelişler olmalı ki, günümüzün en büyük problemlerinden biri olan insanların birbirine karşı olan hoşgörüsüzlüğü, tahammülsüzlüğü aşılabilsin.
“Herkes iç içe ama herkes işini yapıyor ve herkes kendi hayatını yaşıyor”
Benim yurtdışında çalıştığım klinikte Arjantinli vardı, El Salvadorlu vardı, Kazakistanlı, Kuzey Irak’tan gelen vardı. İsviçreli, Alman, Amerikalı, Romanyalı yani her milliyetten bir kişi vardı. Türk bir hemşire vardı hiç ayık gezmezdi serviste, Boşnak bir hemşire vardı kara çarşafla gelir giderdi. Başka bir Alman hemşire vardı, Budistti. Yani çalıştığınız yer öyle bir ortam ki, herkes vardı, ne ararsan vardı orada. Şimdi böyle bakınca milliyetler, diller, dinler herkes iç içe ama herkes işini yapıyor ve herkes kendi hayatını yaşıyor. Şimdi biz burada ülkemizdeyiz, yok sen Türksün, sen Kürtsün, sen Sünnisin sen Alevisin, yani şimdi oralara bakıp, oralarda yaşayıp buraya gelince insan diyor ki, herkes gitsin oraları bir görüp gelsin. İnsanlar orada hep birlikte üretiyorlar ve zenginliği hep birlikte paylaşıp hayatlarını yaşıyorlar ama biz burada birbirimizi yiyoruz. Bizim de burada beraber üretip, beraber kalkınıp sefasını da beraber sürmemiz lazım.
Hastanenizde başka ne tür sorunlarınız, sıkıntılarınız var?
“Genel bir sıkıntı yoğun bakım yetersizliği”
Yoğun bakımları arttırmanın peşindeyiz. Sadece Diyarbakır için de değil genel bir sıkıntı yoğun bakım yetersizliği. İnsanlarımızın sağlığa daha ucuz ve kolay erişimi sağlandıkça hayat kalitemiz artıyor ve buna bağlı olarak da insanlarımızın yaşam süresi artıyor. Hastanelerin iyi hizmet vermesi için yatak sayısı önemli ama yoğun bakımların sayısının artması daha da önemli. Şuanda yoğun bakımda yatak sayımız 347’ye ulaştı ama bu bile çok yetersiz. Bunların sayısını daha çok arttırmaya çalışıyoruz. Fiziki anlamada yeni yapılan binalarımızda yoğun bakım yerleri yapıldı fakat burada da personel sıkıntımız var. Yani, burada çalıştırmak için hemşire ihtiyacımız var.
“Şuan hizmette herhangi bir aksama yaşamıyoruz”
Doktor anlamında da son yaşanan olaylardan dolayı kısa bir süreliğine sıkıntıya girdik ama bu işimizi engelleyecek bir düzeye ulaşmadı. Valimiz Hüseyin Bey bu konuda çok hızlı bir şekilde duruma müdahale ederek kısa sürede durumu organize ettiler. Eğitim Araştırma Hastanesinden hemen uzman doktorlarımız geldiler. Uzun dönemde de YÖK tarafından kadro açılarak yeni öğretim üyeleri alınacak. Şuan hizmette herhangi bir aksama yaşamıyoruz. Ama personel yönünden gerçekten sıkıntılıyız, özellikle hemşire ve taşeron firma çalışanı yönünden eksiğimiz çok.
“Tüp Bebek Merkezi yapacağız”
Bir başka proje, Rektörümüz Talip Hocanın Tüp bebek merkezi projesini hayata geçiriyoruz. Aslında çok uzun yıllar önce yapılması gereken bir projeydi. Eski acilin yarısını ameliyathaneye katacağız, ameliyathanemizi daha da büyüterek modernize edeceğiz. Acilin diğer yarısını da Tüp Bebek Merkezi yapacağız. Çocuk sahibi olmak isteyen anne babalar Üniversitemizde hizmet alabilecekler. Tüp Bebek Merkezimiz en son gelişmiş teknoloji ile donatılacak. Şuan bunun için gerekli olan yetişmiş kadromuz var, projesi de çizildi. Yakında ihaleye çıkacak ve ok kısa bir süre içerisinde Tüp Bebek Merkezi Diyarbakır’da hizmet vermeye başlayacak.
“Göz Polikliniği, Genel Cerrahi üst kata taşınacak”
Polikliniklerimiz çok dar bir mekâna sıkışmış durumda. Yeni teknoloji ile donatılmış şekilde hizmet vermek istiyoruz ama o cihazları eski yerlere yerleştirmek bile başlı başına bir sorun haline geliyor. O yüzden bazı poliklinikleri taşıyacağız. Göz Polikliniği, Genel Cerrahi üst kata taşınacak. Dolayısıyla alt kattaki poliklinikleri rahatlatacağız. Ama tabii en nihayetinde kökten değişmesi lazım. Eski binaların fiziksel yapıları çok dar ve ihtiyaca yanıt vermekten çok uzak. Bir nevi yama yaparak durumu kurtarmaya çalışıyoruz.
“Kadın Doğum yenilendi”
Kadın Doğum şuan bitti, faaliyete geçti. Çok ciddi bir proje ile Kadın Doğum yenilendi ve bunun için 1.5 trilyon gibi bir para harcandı. Çok güzel, modern, temiz, pırıl pırıl bir yer yapıldı. Gönül istiyor ki, aynı parayı her tarafa harcayıp bütün her yeri böyle yenileyebilmek.
“Bir ayda 66 bin 200 hasta bakmışız”
Hastanemizde son bir ayda 66 bin 200 hasta bakmışız. Bu da mesai günleri üzerinden bakıldığında neredeyse bir günde 3 bin hastaya bakıldığını gösteriyor. Tabii böylesine kıt imkânlarla böyle bir hasta yoğunluğu ister istemez hizmet kalitesini etkiliyor. Böyle bir durumda hasta memnuniyeti %70’lere kadar düşebiliyor.
“Amacımız daha kaliteli ve kolay erişilebilir bir sağlık hizmeti vermektir”
Tabii ki, bütün bu yetersizliklerimize rağmen amacımız daha kaliteli ve kolay erişilebilir bir sağlık hizmeti vermektir. Herkesin kendi idari anlayışına göre bir takdiri vardır, bu nedenle geçmişi eleştirmek istemiyorum. Devraldığımız yerden en iyisine taşımak için çaba sarf edeceğiz. Ama bazı noktalarda bağımlı kalıyoruz, para ve eleman konusu çok ciddi bir sıkıntı. Bizim önümüzdeki en önemli sorun personel sıkıntısıdır. Bu konuda Bakanlıklarımız bizi desteklerlerse burada çok daha kaliteli bir hizmet kapasitesine ulaşmış olacağız ve hastanemizle daha da fazla gurur duyacağız. İnşallah her şey daha da iyi olacak.
İlyas Akengin-Ali Abbas Yılmaz /Özel Haber
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.